Kısa öykü: Neyin peşinde

ersinaru@gmail.com

-Bizim Suphi ile Fitnat değil mi şu gelenler?

Moda’daki evimizin balkonundan aşağıya, sahil yoluna doğru bakınca hemen telaşlı yürüyüşlerinden tanımıştım.

-Evet, onlar dedi eşim gözlerini kısıp bakarak.

-Neyin peşindeler acaba?

İkimiz aynı anda kahkahayı patlattık.

Fitnat olay yaratmakta, sonra da yarattığı olaydan yararlanmanın yolunu bulmakta birebirdi. Suphi ise karısının emrivakilerinden bunalmış, en ufak önerisini duyduğunda hemen bağırıyordu

-Gene neyin peşindesin?

-Ay şekerim diyordu Fitnat, duyun, şimdi “lavaboya gideceğim” diyeceğim ne tepki vereceği malum. Suphi ben lavaboya…

-Neyin peşindesin sen?

Suphi’yi duyanlar artık açıktan iki büklüm gülmekten ölüyordu. O ise kendini savunmakta gecikmiyordu.

-Ben baştan sorayım da, ne olur ne olmaz. Bu Fitnat “lavabo” der, sonra şofbeni merak eder, servis gelene kadar banyonuzu da kullanamazsınız, sıcak suya da hasret kalırsınız.

Fitnat’ta bu olay yaratmanın hastalık haline gelişi meraklı torununa tek başına bir ay boyunca bakmasıyla başlamıştı. Torunu yaşıtlarının çok ilerisinde, zekâsıyla her göreni şaşırtıyordu.  Müzikli kitapların sayfalarını teker teker kulağına dayamakla yetinmeyip, bastırıp, ısırarak sonunda pilin yerini bir yaşında bulmuş bir çocuktu. İki buçuk yaşında ilk kez atlıkarıncaya binince yaşıtları gibi önce sevinçten çığlıklar atmış ama onlar defalarca dönmekten bıkmazken torunu nasıl döndüğünü, yani mekanizmayı anlamak için sarkıp oturduğu yerin altına bakarak, yine herkesi hayretler içine bırakmıştı.

Fitnat da torunundan geri kalmamak ve onun sorduğu sorulara cevap vermek için araştırıcı, kurcalayıcı olmuştu. Ayrıca bu araştırıcılığı sonucunda evdeki eşyaların yenilenmesini de sağlamış oluyordu. İsterse boyası pul pul dökülmüş olsun, hâlâ soğutan bir buzdolabını Suphi’ye attırmak mümkün değilken, Fitnat’ın merakı sonucu evdeki beyaz eşyalar çalışmaz hale geliyor, böylece Suphi de çaresiz yenilemeye razı oluyordu.

Bir gün kulağıma fısıldamış “mutfağı yeniledim, şimdi sıra salonda” demiş ama Suphi de nasılsa bu kez onu duymuş, “Sen neyin peşindesin?” diye bağırmıştı. O gün bugündür de bizi çok güldüren Suphi’nin tepkisi, onları her gördüğümüzde aramızda vazgeçilmez bir espri haline gelmişti.

Telefona sarıldım.

-Bir şeyin peşinde değilseniz, balkona gelin, laflayalım dedim.

-İnanmayacaksınız ama bu kez önemli bir işin peşindeyiz dedi Fitnat, bitince söz, geleceğiz.

Bizi bir merak almıştı. Caddebostan’da oturan Suphi ve Fitnat, Cadde’den neyin peşinde Moda’ya gelmiş olabilirlerdi? Üstelik de her ikisinin de elinde birer teneke kutu.

Balkondan eğilerek arkalarından baktım, yanımızdaki evin bahçesine girip kayboldular. Merakımız fazla sürmedi, 15 dakika sonra zilimiz çaldı ve diyafondan Suphi’nin tok sesi duyulurken Fitnat’ın dinamik bir şekilde sağı solu kolaçan eden başı göründü.

İstanbul siluetine karşı balkonda çaylarımızı içerken, Suphi şöyle bir karısına baktı.

-Bu kez de kurbağaların peşindeyiz dedi.

-Nasıl? diye sorduk ikimiz de gizleyemediğimiz bir gülümsemeyle.

-Kurbağalı Dere’nin hali malum dedi Suphi, kokusu Bağdat Caddesi’ne kadar geliyor artık.

-Biz de diye atıldı Fitnat, kocasının elini araştırmalarına ortak kılmak için sıkı sıkı tutarak, kurbağa beslemeye karar verdik.

-Anlamadım dedi eşim ciddileşerek, kurbağa kokuya karşı ne yapabilir? Sinek deseniz kabul de…

-İşte biz de dedi Suphi, önce sineklerden kurtulmaya çalışıyoruz. Bir sürü halinde pencere tellerine saldırıyorlar. Bahçede oturamaz hale geldik. Fitnat’ın aklına uyup…

-Fena mı oldu canım diye atıldı yine Fitnat. Aradık, taradık, en sonunda sizin komşularda bulduk canlı kurbağaları.

-Komşularımızı tanıyor musunuz? diye sordum hayretle.

-Hayır, tamamen tesadüf. İnternette bir forumda tanıştık.

-Bizim Fitnat’ta numara çok dedi Suphi elini sallayarak. Forumlara giriyor, internetten “gitti gidecek.com” gibi sitelerin hepsine abone…

-Peki, nerede kurbağalar? diye sordum.

-Teneke kutular getirdik, özel havalandırmalı, üstü delikli, ona koyuyorlar şimdi dedi Fitnat. Ay pek şekerler… Kuyruksuz, biliyor musun?

-Fitnat dedim biraz çekinerek, evine sokmayacaksın herhalde onları?

-Yok, yok, apartmanımızın ortak bahçesinde yüzme havuzunun yanı sıra bir küçük havuzumuz var, ona koyacağız dedi Suphi. Kırmızı balıkların yerine.

-Şekerim Moda’da herkes böyle yapmalı! diye atıldı Fitnat.

-Sineklerden kurtulalım derken sonra havuzunuz Kurbağalı Dere gibi olmasın? diye güldü eşim.

Ayrılırlarken Suphi’nin kafası biraz karışmış gibiydi.

-Sakın havuzu da değiştirmek gibi bir arka planın olmasın senin?

İkisi tartışarak asansöre binerlerken, arkalarından gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk.

Akşam çocukluk arkadaşım Leyla’yı aradım.

-Aman ben kurbağa falan sokmam evime dedi Leyla, sinek mide bulandırır ama küçüktür. Sıkarım fısfısı, yok olur gider. Kurbağayı ne yaparım sonra?

Fitnat ile Suphi hafta içinde birkaç kez daha Moda’ya geldiler, artık neyin peşinde olduklarını biliyorduk. Her seferinde ellerinde teneke kutularla, havuzlarına kurbağalar taşıdılar.

İlk haberler olumluydu. Havuzlarında kurbağalar zıplıyor, kuşlar da onların bağırışlarıyla şakıyorlardı. Tıpkı bir zamanlar Kurbağalı Dere’de olduğu gibi.

Bir gelişlerinde Suphi memnun, dilini şaplatmıştı.

-Kurbağalar eve huzur getirdi dedi. Fitnat da bir süredir onları inceliyor, evdeki aletler onun araştırıcı kurcalayışından kurtuldu.  Bizimki de kuşlar gibi şakıyor.

Yaz sıcakları arttıkça Moda Caddesi’nin iskeleye doğru bölümünden kokular dalga dalga yukarıya yayılıyor, ıhlamur ağaçlarının o güzel kokusunu bastırıyordu. Sineklerden biz de korkar olmuştuk.

-Ne dersin dedim bir gün, şu komşulardan biz de birkaç kurbağa mı alsak?

Çözümü tüm pencerelere ve balkon kapısına tel çektirmede bulduk. Balkonda otururken de “citronelle” denilen limon kokulu bitkiden yapılmış bir çeşit sineksavar mum yakıyorduk.

Yine böyle sıcak bir gün balkonda müzik eşliğinde kitap okurken bir telefon geldi. Hattın ucundaki Suphi’ydi.

-Yardım edin diyordu, ya bu kurbağaları alın başımdan, ya da Fitnat’ı!

Arkadan Fitnat’ın protesto sesleri geliyordu.

-Elimden bir kaza çıkacak! diye bağırıyordu Suphi.

Sonunda ahize nasılsa Fitnat’ın eline geçti.

-Odaya gitti, sakinleşir birazdan diye fısıldarcasına alçak sesle konuşmaya başladı Fitnat.

-Ne oldu, anlat.

-Olabileceklerin en kötüsü. Tüm apartman ahalisi bizden davacı.

-Kurbağalar küçük havuzda diyordunuz. Akşam havuzu ışıklandırıyor, onlar vraklıyor, kuşlar şakıyordu hani?

-Öyleydi, öyleydi de… Kapıcımız küçük havuzu örnek alıp yüzme havuzunu da alttan ışıklandırana kadar…

-Ne oldu o zaman?

-Ne olacak bir de nasılsa herkes yazlıkta diye işgüzar kapıcı havuzun kenarını da çiçeklerle donatmış, önce böcekler doldu yüzme havuzuna…

-Ardından da yoksa kurbağalar mı?

-Sorma, bir pislik ki anlatılır gibi değil.

-Temizletseydiniz keşke, havuz temizleyen şirketlerden biri…

-Ne diyorsun sen? Üçüncü kattaki yeşilci çift tatilden dönmüş, “dünyada attırmam kurbağaları” diye tutturmaz mı?

-Peki, ne öneriyor?

-“Ben bilmem” diyor, “öyle öldürüp atar o şirketler, ben o kurbağaların takipçisiyim” diyor.

-Yani nereye attığınızı mı öğrenmek istiyor?

-Evet, “Avrupa’da” diyor, “her hayvanın bir kimlik ve sağlık karnesi vardır. Böylece takip edilir. Bu kurbağaların da birer karnesi olmalı” diye tutturuyor.

-Eee…

-“Yapmayın, etmeyin”  diyorum, “iyi kötü ben de yaşadım oralarda, o karneler kedi, köpek içindir, bunlar kurbağa !”

-Sen hâlâ konuşuyor musun? diye Suphi gürledi.

Korkuyla Fitnat ile aynı anda kapattık telefonları.

Eşime anlattım Fitnat’ın kurbağalar yüzünden yaşadıklarını.

-Çareyi ancak sen bulabilirsin dedim. Suphi o kadar hiddetli ki, Fitnat ne dese dinlemez artık. Adam kızmış, o konuşurken arkadan “vrak vrak” diye kurbağa taklidi yapıyor.

-Ben ne yapabilirim ki dedi eşim.

-Bize çağır, oturalım, kafa kafaya verip, bir çözüm buluruz belki.

-Deneyeyim bakalım, tabii kabul ederse.

Eşimin denemesi olumlu sonuç verdi. Suphi ve Fitnat gelip balkonda yerlerini aldılar. Birbirlerine küs, koltuklarını çevirdiler.

-Allah aşkına dedim, iyi niyetle başlamış bir kurbağa olayı bu, soğukkanlı düşünelim, elbette bir çözümü vardır.

-Ne iyi niyeti dedi Suphi karısına ters bir bakış fırlatarak. Sinekleri yedirmek için teneke teneke kurbağa taşıdık. Evimizden oluyoruz bu yüzden.

-Buldum diye bağırdım, siz bu kurbağaları kimden aldınız? Komşularımızdan değil mi?

-Evet aşkım, onlara geri verebiliriz, dedi Fitnat.

-Sen sus dedi Suphi, peki o yeşilcileri nasıl ikna edeceğiz?

-İşin o tarafı kolay dedi eşim, komşular geri almayı kabul ederse, “biz kurbağalarımızı ödünç vermiştik, şimdi geri alıyoruz” derler.

-Karneleri diyecek oldu Fitnat.

Kocasının bakışlarından korktu, sustu.

Komşularımız anlayışlı çıktılar. Geri almayı kabul ettikleri gibi, aralarında eski tarihli bir kurbağa kiralama mukavelesi yaptılar. Hatta kurbağaları almaya Caddebostan’daki eve kendileri gittiler. Kurbağalar alındıktan sonra yüzme havuzunun temizlenmesinde engel kalmamıştı.

Suphi ve Fitnat bu sorundan da kurtulunca, teşekkür için bizi komşularımızla birlikte Moda Burnu’ndaki meşhur balık lokantasına davet ettiler. Yemekler gelmiş, bizi bir araya getiren kurbağalar şerefine tam bardaklarımızı kaldırmıştık ki Dere’den esen koku neşemizi kaçırdı.

Ben duymadım ama Fitnat yine parlak bir fikir atmış olmalıydı ortaya.

-Sen yine neyin peşindesin? diye bağırıyordu Suphi…

GELECEK HAFTA

İŞTE O AN

07 Ağustos Kısa öykü: Her gece saat onda

31 Temmuz Kısa öykü: Kimlik hırsızı

24 Temmuz Kısa öykü: Kedi Kadın

17 Temmuz Kısa öykü: Ailenin büyük sırrı

10 Temmuz Kısa öykü: Köpüklü bıyıklar