-Şaka gibi dedim, okudun mu, dijital boşanma başlamış.
-Çoktandır var dedi eşim başını tabletinden kaldırmadan. Hollanda’da hücum olmuş, internetten boşanan boşanana...
Bu Pazar sabahı balkondaki koltuklara kurulmuş, İstanbul silueti karşısında dijital gazetelerimizi okuyarak gelen baharın keyfini çıkarıyorduk.
-İnternetten boşanma daha ucuzmuş da, ondanmış dedim.
Sonra güldüm.
-Şöyle bir “medeni hal sitesi” hayal edelim. Birinci butona basıyorsun evlenme.
-B Şıkkı, be, be, diye bağırdı eşim gülerek.
-Al benden de o kadar! dedim onun şakasına katılarak.
Almanya’da sosyal medya “hafta sonunu kiminle geçirmek istersiniz?” sorusuna yaşlı adamın “A şıkkı eşinizle”yi duyar duymaz “B şıkkı be be” diye bağırışını gösteren videoyla sallanmış, ardından da Türkiye versiyonunu emeklilik yaşlarında bir kadın yapmıştı.
“B Şıkkı” esprisi o gün bugündür herkesin ağzında, hele de hafta sonunun şifresi haline gelmişti. Çocukluk arkadaşım Leyla’ya cuma akşamı telefonda hafta sonu ne yapacağını sormuş, ondan tam aksine “A şıkkı” cevabı almıştım. Evliliklerinin kırkıncı yılını kutlamaya gidiyorlardı, istikamet belirsiz.
Balkondaki eşimden boşalan yeri alan emlakçı arkadaşıma uzun süredir evli olan birçok çiftte görülen “evlilik yorgunluğu”nu tanımamış bu çiftten bahsediyordum.
-Bu bir istisna dedi arkadaşım. Bir kere 40 yılı bulan evlilikler o kadar az ki, biliyor musun, ev arayan çiftler en az iki yatak odası istiyorlar kendileri için.
-Ayrı odalarda mı kalıyorlar diyorsun?
-Evet, Amerika’dan yayılan bir yeni yaşam biçimi bu. Avrupa’da özellikle Fransa’da hızla uygulanıyor. Bizde de başladı.
-Sağlık sorunuyla ilgili olabilir tabii diyecek oldum, yaşlar ilerledikçe uykusuzluk çekenler, horlayanlar... Rahatlık arıyor insanlar.
-Yok diyerek güldü. İmkânı olan belli bir yaşın üstündekiler eskiden de böyle bir konforu ararlardı da bugünkü değişik, Amerika’da asıl genç evliler ayrı odalar istiyor. Bireysellikten yapıyorlar, sadece kendilerine ait alanlara sahip olmak için.
-Kral kraliçeler gibi dedim, şatonun bir kanadında biri, diğer kanadında diğeri oturur, günlerce birbirini görmezlermiş.
İyi insan lafının üzerine gelirmiş, eşimle ayrı yatak odası modasından bahsedip Amerika’da evliliklerin bile fast food gibi içi boş oluşunu konuşuyorduk, bu süper hızlı yaşanan ülkeden yeni dönmüş yeğenimiz ve kocası aradı. Akşama Beykoz’da yeni yaptırdıkları evde bir “garden parti” veriyorlarmış, görümcem de orada olacakmış, bizi de davet ettiler.
Evleri bir saray yavrusu gibiydi. Şaşkınlıkla sorduk.
-Hepsi sizin mi?
-İkisinin dedi yüzünde alaylı bir ifadeyle görümcem.
-Sağ taraf benim diye atıldı Sinem. Sol taraf Bülent’in.
-Birazdan görürsünüz diye kolumdan çekti görümcem söylenir gibi.
-Annem gezdirir diye atıldı Sinem, ama kibarlık yok, hangi taraf daha güzel, gerçeği söyleyeceksiniz. Kadın zevki mi, yoksa erkek havası mı?
Kocasıyla her konuda iddialaştığı gelen misafirleri karşılayışından da belli olan Sinem çocuksu bir neşeyle bağırıyordu.
-Onlar da benim misafirlerim, sana gelen yok.
Sağdaki kapıdan girdik. Antrede vestiyerin üstünde kırmızı bir şapka dekorasyon objesi gibi duruyordu. Vestiyerin yanında pop art tarzı kapısız bir telefon kabini…
-Bunu Sinem koydurmuş her iki tarafa da diye açıkladı görümcem, çocuk bunlar, oyun gibi dışarı çıkarken haberleşiyorlarmış…
Salon özenle seçilmiş, dizaynları değişik tek tek koltuklarla döşenmişti. Ortadaki panter desenli büyük halı doğrusu fazlaca kadınsı bir hava vermiş ama köşedeki bateri şaşırtmaya devam ederek salonu yeniden cinsiyetsizleştirmişti.
Sinem’in dairesini gezerken Bülent’inkine merakım da artıyordu. Bu duygular içinde yalnız olmadığım sonradan ortaya çıktı. Misafirler diğer bölümü görme isteklerini yüksek sesle dillendirdiler. Dairesini bu kadar ultra modern döşemiş bir kadının kocasını daha yakından tanımak istiyorlardı.
-Yuvayı dişi kuş yapar, benimki gizli kalsın.
Genç koca bu sözleriyle büyük protestolara yol açıyor, özellikle kadın misafirler daireyi görmeden bahçeye çıkmayı reddediyorlardı. Bülent ise aradaki kapıyı zorlayanlara eliyle ulaşılamaz yükseğe kaldırdığı anahtarı sallayarak dairesini daha da gizemli hale sokuyordu.
-Öyleyse ben kazandım diyerek Sinem son noktayı koydu.
Büyük cam kapılar açıldı, kalabalık ısıtma lambalarıyla çevrelenmiş masada yerlerini almak yerine önce havuz başında gruplaştı. New York’tan getirilmiş, son derece gelişmiş, motorlu mangalın yakılmasıyla Bülent’in dairesi de unutulmuş oldu.
Eşim mangalı inceledi, öyle başında durmaya gerek yoktu. Bir düğmeyle ateş körükleniyor,ısı derecesi de önceden ayarlanıyordu.
-Bununla ancak hamburger yapılır dedi kulağıma, kebabı yenmez. Her şey hızlı tüketmeye dayalı, her şey kolay, hızlı, hafif, plastik !
Geceyi gençlere bırakarak erken ayrıldık. Görümcem bizi geçirirken evin sol kanadına doğru bir bakış fırlattı.
-İşte erkekler böyle dikkatsiz olur dedi. Kapısını açık unutmuş.
Gerçekten de sol kanadın giriş kapısı aralıktı ve içeriden bir ışık sızıyordu. Biz bakarken usulca kapandı. Hayret dışarı çıkan olmamıştı.
Orman içinden geçerken kendi kendine kapanan kapıyı unutmuş, yol boyunca şakalaşıyorduk.
-Odaları ayırırız da çayı asla diyordu eşim bir virajı alırken. Dairelerimiz arasında 100 metre de olsa çaylar senden.
-Tamam, öyleyse kebaplar da senden. Bilumum et yemekleri de.
-Sabah kahvaltısını ayrı yapmak yok, beni kaldırmaya gelirsin.
-Sen de lütfen benim kapımı da kilitlemeyi unutma.
-Ben gelince senin kapından girsem…
Amerika’dan yayılan light evlilik galiba bize göre değildi. Daha daireleri ayırmadan daha fazla bir arada olmayı garantilemeye çalışıyorduk.
Ertesi gün görümcem aradı, bir saat sonra balkonumuzda burnundan soluyarak oturuyordu.
-Benim kızım aptal.
-Ne oldu?
-Pratikte boşanmışlar, farkında değil.
-Bunu da nereden çıkardın?
-Siz hiç ayrı dairelerde yaşayan evli çift gördünüz mü? Bunları mutfakları bile ayrı!
-Peki, Sinem ne diyor bu işe?
-“Aman anne” diyor, “Ben de böyle istiyorum” diyor. Evlilikler artık uzun solukluymuş, çiftler birbirlerinden bıkmamak için daha baştan önlemler alıp birbirlerine özgürlük tanımalıymışlar…
-Bebek için 20 santim söylenir dedim, daha fazla yaklaşınca onun alanına girip rahatsız edermişsin, demek bugünün gençlerinin nefes alma alanları için de metre kareler gerekiyor.
-Dün gece dedi sinirle, size de gösterdim, hani damadın kapısı aralıktı kendiliğinden kapandı ya, bir bakayım dedim. Karanlıkta Bülent birden arkamda belirince ödüm koptu. Bir de “Ne arıyorsunuz benim bölümümde diye hesap sormaz mı ?” Bunu anlattım Sinem’e. O da dinlemeden, etmeden bana kızdı. “Sana ne ?” dedi, “Kontrol mü ediyorsun” diye azarladı. “Bir daha sakın Bülent’in dairesine gitme” dedi.
-Boş ver dedim ben de, madem Sinem ilgilenmiyor sen niye ilgilenesin?
Ne yaptıysak onu sakinleştiremedik. Giderken kendi kendine söyleniyordu.
- O özgürlük alanının… O özgürlük koridorunun… İkisini ayıran o kapının… O ayrı dairenin sırrını bir gün bulacağım.
İki ay sonra görümcem yine aynı balkonda oturmuş, İstanbul siluetine dalgın bakarak kahvesini yudumluyordu.
-Hiçbir şey anlamıyorum. Sinem dairesini bir arkadaşıyla paylaşacakmış, bana düşen bölümün taksitini ödeyemiyorum bankaya diyor. İş saatleri azalmış da…
-Nasıl, evin taksitlerini de ayrı ayrı mı ödüyorlar?
-Ben de yeni öğrendim. Sadece ayrı dairelerde yaşamıyorlarmış, meğer ikisinin de dairesi kendilerine aitmiş. Anlayacağınız ikiz ev almış bunlar. Kendime özel alan da palavra. Baksana kızım bir arkadaşıyla paylaşacak dairesini, nerede kaldı özel alanı? Bizim anladığımız anlamda evlilik yok aralarında. Resmen her koyun kendi bacağından…
Özel işlerine karışmak istemediğimizden soru da soramıyorduk. Ama o devam etti.
-Kızıma sordum, “Taksiti ödeyebilmek için başka birini yanına alacağına birlikte bir dairede otursanız, diğerini de sıkıntınız geçene kadar kiraya verseniz olmuyor mu?” diye. “Anne, Füsun da geçici evsiz. Birlikte bir süre otururuz ne sakıncası var ?” diyor.
-Füsun o “garden parti” gecesi var mıydı?
-Vardı herhalde dedi görümcem. Sinem’in de samimi arkadaşı. Amerika’da birlikteydiler, onlar da karı koca aynı şirketteydiler de, bak Füsun geçen yıl kocasından ayrılıverdi!
Çıkarken hırsla ayakkabı dolabına parmağını bastırdı.
- Özgürlükmüş… Buraya yazıyorum, Sinem de, göreceksiniz, Füsun gibi ayrılacak kocasından...
Görümcem bize geliş gidişlerinde sakinleşmiş, Sinem’in kız arkadaşıyla beraber kocasından ayrı yaşayışına alışmış görünüyordu. Hâlbuki durum sandığımız gibi değilmiş. Son gelişinde başını sallayarak kızının boşanacağı haberini daha kapıda verip, hırsla balkona yürüdü.
-Ayrı dairelerin sırrını bulacağım dedim ya, buldum işte! dedi kendini koltuğa atarken. Keşke ben haksız olsaydım…
Ne oldu dememize kalmadı hemen anlatmaya koyuldu.
-Hani o gece damadın dairesinin kapısı aralıktı ya, içeride o Füsun varmış.
-Hangi Füsun, Sinem’in evinde kalmaya başlayan mı?
-Ta kendisi! Meğer bunlar ta Amerika’dayken anlaşmışlar. Sinem ile bu evi alırlarken Bülent planlı hareket etmiş, bireysellik falan hepsi numara. Füsun dairesine gidip geliyor, hatta akşamları birlikte kalıyorlarmış da, bizim Sinem modern çift olduklarını sanıyor ya, ruhu duymamış. Ah aptal kızım.
-Peki dedim neden Füsun Sinem ile aynı daireyi paylaştı da…
-Bu da oyunun parçası. Sinem’in iş saatleri, dolayısıyla maaşı azalınca programda küçük bir değişiklik yapmışlar. Böyle bir yıl fark ettirmeden görüşmeyi düşünüyorlarmış. Bu arada Füsun’un beklediği bir miras varmış, o gelince harekete geçecekler, bir şekilde Sinem’i oradan uzaklaştırıp onun dairesini de elinden alacaklarmış.
-Füsun Sinem ile oturmaya başlayınca herhalde Bülent ile daha sık görüşür olmuştur.
-Olmaz mı? İşte geçen Perşembe gecesi Sinem gecenin bir saati uyanmış, su içmeye kalkmış, mutfağa giderken koridordan aralarındaki kapının aralık olduğunu görünce şaşırmış. Sızan ışığı takip ederek sessizce Bülent’in dairesine geçmiş, şaşkın duvarlara bakıyormuş ilerlerken. Bir yerden tanıdık ama onların olmayan objelere takılmış gözü, kocasının değil ama bir yabancının, evli bir çiftin evinde gibi hissetmiş yatak odasına yaklaşırken. Yahu Füsun düpedüz eşyalarıyla taşınmış Bülent’e. Odadan da sesleri geliyormuş. İkisini böylece bulmuş bir arada.
-Yazık dedim, Sinem çifte aldatılmış, hem kocası, hem de arkadaşı tarafından…
-Aman dedi çantasını alıp kalkarken, bu nasıl bir bireysellikmiş, özel alan ihtiyacıymış anlamamıştım zaten. Şeytani bir tuzak kurmuşlar benim saf kızıma, özgürlük budur diye yutturmuşlar. Bu adamdan, bu insanlardan ayrılıyor ya, bir tek buna seviniyorum. Satsın gitsin evi kim istiyorsa. Sorarım size böyle evlilik mi olur?
GELECEK HAFTA
YENİDEN KOLLARINDA
24 Nisan kısa öykü: İnternet kadınları
17 Nisan kısa öykü: Dedemin nişanlısı
03 Nisan kısa öykü: Dakika hırsızı