Kısa öykü: Kontör sevgilim

Özgür’ün telefon aboneliğine son verilmişti. Artık sadece kontörle konuşabiliyordu. Petek bu konuda da şikâyetçiydi ama oğluna arka çıkmaktan yine de geri kalmıyordu.

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

-Karşıki daireye bir yıl içinde üçüncü kiracı!

-Bu sefer kim geldi?

Merakına şaşırarak devam ettim.

- Üç kız kardeş, ikisi edebiyat öğretmeni, biri müzik. Hepsi de ilerdeki lisedelermiş.

-Apartmanda görüşecek kimse yok diyordun, bak karşına edebiyatçılar geldi.

-Geldiler de dedim dalgın, biraz tuhaf halleri var. Pek kimseyle karşılaşmak istemiyor gibiler.

-Bunu nereden çıkardın?

-Sabah ekmeğimi alıyordum. Karşı dairenin kapısı açıldığı gibi kapandı. Beni duymuş olmalılar. Merak edip beş dakika sonra baktım, gazeteleri kutularında durmuyordu.

-Belki çok edeplilerdir, gecelikle görünmek istememişlerdir.

-Belki dedim İstanbul siluetini tamamen örtmüş sisin dağılmaya başladığını görerek.

Topkapı Sarayı da yavaş yavaş beliriyordu karşıda.

-Bir öğretmenin maaşı bu dairenin aidatına yetmez. Bahçıvan, kapıcı, yüzme havuzu… Diğer ikisi kirayı ödeseler?

-Aileden zengin olmalılar dedi eşim boş tiryaki bardağını uzatarak.

-Evet, dedim nedense pek ihtimal vermeyerek.

Çaylarımızı getirince eşim hatırlattı.

-Bugün Petek ve Özgür gelmiyorlar mı?

Karşıki komşularla uğraşırken kuzenimin yurtdışı seyahati, eşi ve oğlunun hafta sonunu bizde geçirmeye gelecekleri tamamen aklımdan çıkmıştı.

-Ne? Diye bağırdım, bu hafta sonu muydu?

Özgür’ün ilk gelişi karakolda bitmişti. Sanal âlemde var olmaya çalışan Özgür Sartre’dan alıp değiştirdiği sözlerle neredeyse örgüt üyeliğinden tutuklanacak, annesi babası ise yıllardır biriktirdiği paraları bu âlemin dolandırıcılarına kaptıracaklardı. Petek’in telefonda anlattığına göre oğlu Özgür artık olgunlaşmış, sanal arkadaşlar yerine gerçek arkadaşlıklar kurmaya başlamıştı. Yine de oğlundan söz ederken sanki sesi biraz çatallaşıyordu.

Yemekten sonra Özgür odasına çekilince Petek dayanamamış benimle derdini paylaşmıştı.

Oğlunun gerçek arkadaşlar edinmesi çok güzeldi de, bunun için telefon faturasının bu kadar kabarık olması gerekmiyordu. Bir kaç kez kocasına duyurmadan ödemeleri yapan Petek sonunda başa çıkamamış ve bir gün kuzenim ödenmemiş bir faturanın ihbarını görünce evde kıyamet kopmuş, Özgür’ün telefon aboneliğine son verilmişti. Artık sadece kontörle konuşabiliyordu. Petek bu konuda da şikâyetçiydi ama oğluna arka çıkmaktan yine de geri kalmıyordu. “Günümüzde insan ilişkileri o kadar zor ki” diyordu, “ne yapsın çocuk telefonlar etmek zorunda kalıyor.”

Önce telaşlı ayak sesleri duyuldu, ardından Özgür belirdi.

-Anne, kartını ver, kontörüm bitti!

-Daha dün gece… diyecek oldu Petek ama bizi hatırlayıp kendini tuttu. Al Özgürcüğüm dikkatli kullan, olur mu?

Gecenin bir yarısı, su almak için koridordan geçerken tuvaletten gelen sese şaşırdım.

-Kontör sevgilim diyordu,  her an bitebilir ama  kontörüm bitene kadar benim olan her şey senin!

Özgür tuvaletten çıkıp odasına giderken mutfağın kapısında durduğum halde beni fark etmedi. Öyle kendi âlemindeydi.

Sabah kahvaltımızın ortasında uykulu gözlerle salonda belirdi.

-Anne bir dakika gelir misin?

Petek tedirgin gitti. Döndüğünde yüzünde tikler belirmişti.

-Kartı bitmiş dedi, sanki suç kendindeymiş gibi.

Eşim basit bir hesap yaptı.

-Dakikası 10 kuruşa kampanyalar var. Haydi, 20 kuruşa konuşuyor diyelim, saatte 12 lira, 6 saat konuşsa 72 lira eder. Bir gece için çok para.

Petek tırnağını yiyerek karşıdaki İstanbul siluetine baktı.

-Kartımda 930 lira vardı dedi gözlerini bizden kaçırarak. Gelmeden önce internet bankacılığından kontrol ettim.

-Öyleyse dakikası 2,4 liralık özel hatlardan konuşmuş olmalı.

İkimiz de aynı anda ona döndük.

-Sen nereden biliyorsun fiyatını?

-Gazetede okudum, İngiltere’de bir bebek seyyar ev telefonunda tesadüfen en son aranan numaraya basmış. Gelen yüklü faturadan anlaşılmış, sohbet hatlarıymış aradığı. Böylece babasının foyası da meydana çıkmış. Ben de merak edip bu sektörü araştırdım.

- Bilimsel araştırmaların diye sordum gülerek, ne sonuç verdi?

-Adamın biri Türkiye’de böyle bir hat işletmiş ve kısa bir sürede bir üniversite kurmak için sermaye yapmış. Beş yıl önce de bu üniversitesinde öğrencileri uygunsuz bir film çekmiş.

Petek’in yüzü birden bembeyaz oldu

-Sakın Özgür bu hatları arıyor olmasın? dedi, fısıldayarak.

-Yok, canım dedim ama doğrusu ben de şüpheleniyordum.

Petek «biraz dinleneyim» dedi, odasına çekildi.

Ben çocukluk arkadaşım Leyla ile konuştum telefonda.

-Doksanlı yıllarda kuruldu o üniversite dedi. Sahibi liberal, uçuk biri, öğrencilerini kendine karşı boykota kışkırtmıştı mesela.

-Yaptıkları bu uygunsuz filmi de savunmuşlar dedim. Üniversitenin görsel bilim dalı başkanı da ben filmleri teknik açıdan incelerim, içeriğine bakmam diyormuş, iyi mi?

-İyi o zaman dedi Leyla kimya fakültesinde de afyondan sentezleme bilgilerini ölçmek için öğrencilere eroin yaptırsınlar, …

Akşamüstü fırtına öncesi sakinlik vardı evimizde. Petek bulmaca çözüyor, eşim televizyonda tarihte bugün türünde bir belgesele bakıyor, ben kitap okuyordum. Özgür ise cep telefonu şarja takılı, oyunlar oynamakla meşguldü.

Kapıcı geldi, akşam siparişlerini soruyordu. O sırada karşı komşumuz kapısında belirdi.

-Apartmana hoş geldiniz diye tanışma adımı attım.

O sert görünümünden umulmadık, insanın içine sıcaklık veren tatlı bir sesle kendini tanıttı.

-Ben müzik öğretmeniyim dedi. Geceleri bazen aryalar söylediğim olur. Umarım sizi rahatsız etmiyorumdur.

-Hayır, hayır dedim, maalesef biz yararlanamıyoruz güzel sesinizden. Rahat olun, duvarlar kalın, hiç ses geçirmez.

-Sevindim dedi gülümseyerek.

Benim siparişim üç kalemlik, onun listesi ise kabarıktı.

-Geceler uzun dedi yine gülümseyerek.

Kapıyı kapatınca Özgür ile burun buruna geldim.

-Nasıl biri?

Merakını anlayamadım.

-Sevmezsin sen, sıfırcı öğretmenlerden olmalı.

-Ama sesi…

-Çok güzel değil mi, ee müzik öğretmeniymiş…

-Telefon numarası var mı? Güzel ses üzerine bir çalışma yapıyorum da...

-Özgürcüğüm ben yeni tanıştım. Dur bakalım yarın belki bir yolunu bulurum.

Petek yanımıza gelmiş, elindeki kredi kartını Özgür’e uzatıyordu.

-Al canım dedi, bu araştırmalarını hep desteklerim, biliyorsun. Bu akşam da bunu kullanabilirsin. İçinde çok kredim yok ama bir iki saat idare eder seni.

30 Yaşındaki Özgür bir çocuk gibi sevinç çığlığı attı.

-Annelerin en güzeli!

Özgür kendisini öperken bana göz kırptı Petek. Anladım, oğluna tuzak kuruyordu.

Akşam Özgür odasına çekilince Petek kahve üstüne kahve istedi. Anlaşılan bütün gece kapı dinlemeye niyetliydi.

O gece benim de gözüme uyku girmedi. Salonda ışıklar sönük oturdum. Saat üç gibi yanıma geldi. Elleri titriyordu.

-Daha fazla dinleyemeyeceğim, midem bulandı.

Ağlamaya başladı.

-O benim oğlum olamaz!

-Sakin ol Petek diyerek yatıştırmaya çalıştım. Bir bardak su?

-İçemem dedi boğazını göstererek, buraya bir şey oturdu.

Dayanamayıp, nefes nefese anlatmaya başladı.

-Kadına hem çok çirkin şeyler söylüyor, hem de “sen bir müzik öğretmenisin inkâr etme” diyor.

-Müzik öğretmeni mi?

Karşı komşumuzun sesine gösterdiği aşırı ilgiyi hatırlamıştım.

-Bu çocuk kafayı yemiş, oynatmış, oynatmış!

Petek’i zorlukla susturabildim.

-Karşımızdaki öğretmenler o meşhur “sohbet hattı kızları” olabilirler dedim usulca. Tabii ya öğretmen maaşıyla bu kadar pahalı bir dairede nasıl otursunlar?

Petek’in merakı üzüntüsünü bastırmıştı.

-Nasıl yani dedi, karşı komşularınız o kadınlardan  mı?

-Yok, canım dedim saflığına şaşırarak. Bunlar sadece açık saçık konuşuyorlar, o da telefonda!

-Yani karşı komşularınız hani bildiğimiz 900’lü hat kadınları!

-Eskidendi o, şimdi özel cep telefonu operatörleri, hem de senin benim kullandıklarım bunlara hat vermişler…

Petek nasıl olur da karşı dairenizde böyle kadınlar oturabilir diye hayret ediyordu. Gerçekten de inanılır gibi değildi. Üstelik de öğretmendi bu kadınlar. Kader kurbanı da değillerdi. Muhteşem manzaralı bir dairede oturma uğruna kirli sohbetlerle uykusuz geçiriyorlardı gecelerini.

Yarın onlarla konuşuruz diyerek yataklarımıza döndük.

Henüz güneş doğmamıştı kapının sert vuruluşuyla yatağımdan fırladım.

-Yine polisler geldi herhalde dedim eşimi uyandırırken. Özgür ne zaman bizde kalsa…

Hiç uyumamış Petek de koridordaydı. Kapıyı açtım. Bu kez bizimki değildi çalınan. İki kadın, üç erkek, beş genç polis karşıki komşularımızın evine dalmışlardı. Özgür de gürültüye uyanmış bizimle olayları izliyordu. Üç öğretmen komşumuzun üzerlerine geçiriverdikleri pazen ev elbiseleri, ayaklarında varisli bacaklarını dinlendirmek için giydikleri küt burunlu ortopedik ayakkabılarıyla polisler eşliğinde götürülüşlerini izlerken göz ucuyla Özgür’e bakıyorduk. Korkudan rengi atmıştı ve şaşkınlığını gizleyemiyordu.

Sonradan kapıcımızdan öğrendiğimize göre onun deyişiyle bunlar “telefon hayat kadınlarıymışlar”. Müzik öğretmeninin bir öğrencisi onu sesinden tanımış, gizli kamera şakası gibi bunun da bir telefon şakası olduğunu sanmış, annesi de Petek gibi konuşulanlara şahit olunca polise ihbarda bulunmuş. Bir öğretmenin öğrencisini baştan çıkarması, telefonda da olsa suç olduğundan gözaltına alabilmişler.

Biz komşularımızın sohbet hattı kadınları çıkması üzerine yaşadığımız şoku henüz üzerimizden atamamışken Özgür’ün telefonda sesini duyduk. Arkadaşıyla konuşuyor olmalıydı.

-Ya kardeşim diyordu, insan sohbet hatlarına kontör kaptırır mı hiç? Bunlar öyle internette görünen kızlar olmuyor ha! Fotoğraf başka, kendisi başka. Photoshop bile kurtaramaz bu yakalananları. Bir görsen, kadın demeye bin şahit.

Petek ile bakıştık. Özgür devam ediyordu.

-Yok ya benim böyle hatlarla ne ilgim olur. Bir manken kız var işte, ona takılıyordum, ama o da sıktı artık, o da silikonlu ya…

Özgür’ü dinlerken sinirlerimiz boşaldı, Petek “manken kız da palavra” gibisinden başını sallayınca kahkahalarla güldük… Gözlerimizden yaşlar ininceye kadar…

GELECEK HAFTA

HIRSIZIN PROFESÖRÜ

18 Ekim kısa öyküsü: Hayatı sıfırlamak…

11 Ekim kısa öyküsü: Sentetik gözyaşları

04 Ekim kısa öyküsü: Bir güzelin peşinde

27 Eylül kısa öyküsü: Ölenle ölmek


20 Eylül kısa öyküsü: Bicişlerin’in Yelpazesi