Kısa öykü: Kırık testi

RÜYA ERSİNA UYGUR
ersinaru@gmail.com

Kapıdan girince doğruca salona baktım. Eşim divana uzanmış, sehpaya dosyaları yığmış, geldiğimi bile fark etmeden elindeki kitabı okumaya devam ediyordu.

-Ooo beyim, yan gelmiş yatıyorsun diye seslendim.

Benden hiç böyle bir saldırı beklemediği için şaşkın toparlandı.

-Çarşıya giden ben…

Elindeki kitabı hemen sehpanın boş bulduğu bir yerine sakladı.

-Yemek yapan ben...

Bir şeyler diyecek gibi ağzını açtı.

-Ortalığı topla,  çay getir, götür…

-Ama ben… diyecek oldu.

-Sahi, sen ne yapıyorsun?

-Biliyorsun,  bu rapor cumaya yetişecek…

-Benim canım çıkıyor, sen oh ekmek elden su gölden, neymiş efendim, alt tarafı bir rapor yazıyorsun.

-Yok artık diye itiraz etti, şaka yapıyorsun herhalde.

Daha fazla dayanamadım. 

-Şakadan da öte, karın var ya karın, testiyi kırdı! diyerek gülmeye başladım.

-Neyi kırdın? diye sordu o da gülmeye hazır.

Yanına gidip oturdum.

-Caddenin üstünde hani bir Hızlı Kargo var, biraz önce oradaydım. 

-Ben de oradan iki ay önce kitap yollamıştım bir arkadaşıma. Bir kadın işletiyor değil mi?

-Evet, başı bağlı, muhafazakâr görünümlü o efendi kadın bir açılmış ki sorma. Feminist nutuklar atıyor, kocasını boşayacakmış, uluorta anlatıyor.

-Allah Allah, neden boşuyormuş peki?

-Senin gibi yan gelip yattığı için!

-Bunun içindi demek biraz önceki tiyatron…

-Etkisinde kaldım tabii dedim şakadan. Kadın kamyon şoförü kocasını beğenmiyor bütün gün aracında oturuyor diye. Bir de seni görse… Resmen yatıyorsun!

-Allah Allah dedi eşim, hayatında kamyona binmiş mi bu kadın? Adı üstünde ağır vasıta yahu. Hareket ettirmek bile mesele!

-Bizim dedikoducu Semra da oradaydı,  dayanamadı, “bundan boşanılır mı, başka biri mi var yoksa  hayatında?” diye kuşkulu sordu.

-Var mıymış?

-Yokmuş. Ama bu bir çemkirdi. “Ben çalışıyorum, eve geliyorum o ‘çok yoruldum bana çay getir’ diye buyuruyor Boşanmak için bu yetmez mi ?” diye hem Semra’yı susturdu, hem de hepimize feminist nutuklar attı. Şaştım kaldım.

-Bacı gelişmiş desene!

İkimiz de bu laf üzerine kahkahayı patlattık. “Bacı gelişmiş” 1970’lerin esprisiydi. Bir Kahramanmaraş köyüne talebeler geliyor, köylü kadınlardan birini kocasına karşı dolduruyorlar. O da bizim Hızlı Kargo’daki gibi feminist davranışlar göstermeye başladıkça “aferin” diyorlar. Aralarında da konuşuyorlar. “Bacı gelişiyor !” Akşam kocası evde “hanım bir çay koy da içelim” deyince kadın önünde duran çaydanlığa elini uzatmıyor, “kalk da sen al” diyor. Adamcağız tuhaf karşılıyor bu beklenmedik diklenmeyi ama bir anlam da veremiyor. Ta ki köye gelen üniversitelilerle konuşurken karısı hakkında “bacı gelişiyor !” dediklerini duyana kadar. Karısını bunun üzerine bahçelerinin ağacına bağlayıp  “bacı gelişiyor ha !” diye bağırmaya başlıyor da, komşuları zor kurtarıyorlar elinden.

-Bu bacı da hızla gelişiyor. Önünde de bir kitap, bir göz attım adı “Kırık Gönüller”. Oradan öğreniyor olmalı bunları.

Hemen internette araştırmaya girişti.

-Ooo dedi, “Kırık Gönüller”i bir yerlerden hatırlıyorum.

Sonra sorusunu hatırlayıp yineledi.

-Sen neyi kırmıştın?

 -Testiyi, dedim mutfağa çay koymaya giderken.

Ertesi gün dükkânının önünden geçerken merakımı yenemedim içeriye bir göz attım, üç kadın daha vardı masasının etrafında. Dört baş ortada birleşmiş, hararetli bir sohbete dalmışlardı.

Eve dönünce raporumu verdim

-Kadınlar toplanmış bugün başına, işyeri değil de, eğitim yeri gibi, artık neyi  tartışıyorlarsa...

İskeleye ya da çarşıya her inişimde artık Hızlı Kargo’nun önünden geçmeyi adet edinmiştim. Kadınlar sanki orayı mekân tutmuştu, sayıları gitgide artıyordu.

Bir seferinde içeri girdim. Kitabına dalmış, yine “Kırık Gönüller”i okuyordu.

Öksürerek varlığımı belirtmeye çalıştım. Rahatsızlığını belli eder şekilde başını yavaşça kaldırdı, ne istediğimi sorar biçimde baktı.

-Bir paketim vardı yollanacak dedim, yurtdışı formu verirseniz…

-Artık kargo işi yapmıyoruz dedi bana yüksekten bakarak.

-Tabelanız hâlâ Hızlı Kargo olduğu için… diye kendimi savundum.

-Ayın sonunda kırtasiye satmaya başlayacağım dedi.

-Ya bunlar? diye sordum yollanmaya hazır paketleri göstererek.

Yan odada onlarca koli, üst üste duruyordu. Hemen kapısını kapattı.

-Onlar son posta deyip beni kapıya uğurladı.

Eve dönünce eşime söyledim.

-Bu kadın örgütün tam içinde. Önce kocasından ayırdılar, şimdi sıra, varsa çocuklarında...

Bir ay kadar geçmişti yine bir gün o dükkânın önünden geçerken levhayı değiştirdiklerini gördüm. Hızlı Kargo, Atlas kırtasiye olmuştu. İçeri girince şaşırdım. Sanki kırk yıllık kırtasiyeci havası verilmiş, eski möbleler içine çeşitli boylarda defterler, dosyalar, klasörler, çocuk boyama kalemleri, profesyonel guaş, akrilik, mum boyadan palete kadar akla gelebilecek tüm malzemeler özenle yerleştirilmişti. Muhasebe bölümü dikkat çekecek kadar zengindi. Eşinden boşanmakta olan bir kadın bu kadar parayı nereden bulmuş, dükkânı profesyonelce nasıl doldurmuştu?

Reyonları gezerken onun telefon görüşmesine kulağım takıldı. “Çocuklar yılandır” diyordu. “Bir kocana, bir de çocuklarına güvenmeyeceksin”. Dosyaların arasından renk seçer gibi durup dinlemeye devam ettim. “Ne o öyle” diyordu, “veli toplantısında çocuklarıyla övünüyorlar, bu şirk koşmaktır, tövbe, tövbe”. Sonra “zaten” diyordu “ben bununla evlenmezdim de, beni yaşlı birine vereceklerdi de, ne yapayım mecbur kaldım.” Sonra da karşısındakine ders verir gibi konuşuyordu “doğrusu 50 yaşında evlenmektir, ondan önce değil.  Neden biliyor musun, çocuk yapamayasın, zararlı diye.” “Yok, evlatperestlik yaparsan, çocuğunu taparcasına seversen onun eliyle imtihan olursun, sonra ondan nefret, tahkir görürsün, öğren bunları!”

Telefon kapanınca alelacele bir kaç dosya çektim, parasını ödeyip çıktım. Yolda çocukluk arkadaşım Leyla’yı aradım, ona torununu sordum. Havuza gitmişler, “balık gibi, sudan çıkmak istemiyor. Öyle eğleniyor ki yorgunluğuma değer” diyordu. Çocukları yılana benzetenler yeniden aklıma gelince Leyla’yı da şaşırtarak “aman Sarp’ı gözden kaçırma” dedim “ne kadar sapkın var etrafta, bilemezsin”.

Anahtarı kilidin içinde döndürürken eşim aynı anda kapıyı açınca olağanüstü bir şeyler olduğunu anladım. Salonu gösterip beni beklediklerini söyledi. İçeride üniformalı iki polis koltuklarda oturuyorlardı.

-Fazla meraklı olmanın sonu, diye dişlerinin arasından söylendi eşim.

Ben kendimden emin gülümseyerek salona girmeye çalıştım. Polisler hiç de sohbet etmeye gelmiş gibi görünmüyorlardı. Karşılarındaki divana ilişir ilişmez yaşlı olanı hemen sordu.

-Uganda’da tanıdığınız var mı hanımefendi?

-U- gan-da?

Cevap bekliyorlardı.

-Hayır, yok.

-Peki, Kore’de bir yakınınız?

-Tabii ki yok memur bey.

-O halde bu ülkelere niçin kargo paketler yolluyorsunuz?

-Ben mi yollamışım? diyerek yardım istercesine eşime döndüm.

O “ben bilmem” gibilerden iki elini açmış duruyordu.

-Bakın bir yanlışlık olmalı...

-Bu kadar korku yeter dedi genç olanı eşime gülümseyerek. Hızlı Kargo’dan kime paket yollamıştınız, siz onu söyleyin.

-Yeğenime yolladım, o paketler Fransa içindi. Bir kez kitap yolladım, iki bayramda da çifte kavrulmuş lokum!

Polisler kalkarken karakola uğramam gerektiğini, orada ifademin alınacağını söylediler. Kapıdan çıkarken ise dostça gülümseyerek eklediler.

-Formalite icabı.

Tam eşimden bu garip davranışlarının hesabını soracaktım ekranda Atlas Kırtasiye ’ye dönüşen Hızlı Kargo’ya polis baskını görüntüleri yer almaya başlayınca televizyonun sesini açtım. Meğer bu şirkette kargoyla paket yolayanları da paravan olarak kullanmışlar. Benim gibi Modalı müşteriler göndermiş gibi paket üzerine isim ve adreslerimizi yazarak kendi adamlarına gizli belgeler, paralar yollamışlar. Bu işi örgüte soruşturmalar açılınca yapmaya başlamışlar.

-Davacı olacağım bunlardan dedim.

-Gene ucuz atlattın dedi eşim, kargo oyunlarını ortaya çıkarmamış olsalardı seni de örgütten sanırlardı.

-Benim hiç bu örgütten olanlara benzer bir yanım var mı? diye çıkıştım biraz önce ona karşı duyduğum öfkeyle.

-Dur bir bakayım sana. Evet, testiyi kırmışa benziyorsun. Kocana böyle çıkıştığına göre...

-Anlaşıldı dedim gülmemeye çalışarak, habire “neyi kırdın, neyi kırdın?” diye soruyordun o gün, ama bal gibi duymuşsun işte. Bunun intikamıydı değil mi? Bugün neredeyse beni gözaltına aldırtacaktın.

-Yoo, polisleri ben çağırmadım ya, o senin sürekli başımıza iş açan merakından dedi bir yandan da turizm dergisini karıştırarak. Sen şimdi kime koli gönderdiğini de öğrenmek istersin. Bu yaz tatilini Uganda’da geçirmeye ne dersin?

GELECEK HAFTA SIRADAN SEYFİ

06 Mart kısa öykü: Işıklar kararınca

28 Şubat kısa öykü: Öldüren selfie

14 Şubat kısa öykü: Turnayı gözünden vuranlar

24 Ocak kısa öykü: İki pizza bir kola bir koca

17 Ocak kısa öykü: Güncellenen kadın