Kısa öykü: Kedi Kadın

RÜYA ERSİNA UYGUR
ersinaru@gmail.com

-Yakalanmış! diye bağırdım balkona.

-Kim?

-Kedi kadın!

Elimde kahve tepsisi televizyonun karşısında kalakalmış, kedi kadının kimliğinin açıklanmasını bekliyordum.

Motosikletinin yanında, polislerin arasında, arkadan gösterilen, üstüne yapışık siyah deri pantolon ve ceketli kadın dönüp de kendi elleriyle maskesini çıkarınca, sarı saçları dalga dalga omuzuna döküldü. İri kahverengi gözleriyle dimdik kameraya bakıyor, herkesin ilgisine odak olmaktan memnuniyetini gizlemeyerek geniş gülümsüyordu.

-Ama ben tanıyorum onu! diye bağırdım.

Elimdeki tepsi sarsılmış, kahveler sehpanın üzerine sıçramıştı. Eşim de meraklanmış, balkondan yanıma gelmişti.

-Tabii Füsun bu, bir yıl beraber okuduk, kolejden arkadaşımız…

Eşimin şaşkın bakışları karşısında telefona atıldım. Tam numarayı çevirecekken, çocukluk arkadaşım Leyla beni aradı.

-Ben de tam…

-Füsun’u gördün mü televizyonda? diye konuştu aynı anda heyecanla Leyla, tam bir konserve, hiç değişmemiş!

-Evet, sen onun Şerbetçigiller’in gelini olduğunu biliyor muydun?

-Düğünlerine bile gittim dedi Leyla,  gerçi evlenmesi de hayli olaylı olmuştu.

-Anlatırsın sonra da, kaçırdık şimdi konuşurken, bir şey açıklamadılar değil mi?

-Günlerdir arıyorlardı. Biliyorsun hikâyeyi işte. Bir hafta önce ilk kez yalının bahçesinde görüldü. İki gün sonra garaja girip çıktığı anlaşıldı. Bugün de motosikletiyle ağaçların arasında pusu kurmuş beklerken yakalanmış.

-Ne için?

- Amacı tam olarak bilinmiyor ama silah varmış üzerinde, altın kabzalı bir kadın tabancası!

-Orta sonda Füsun fazla gösterişli bir kızdı, değil mi? Erken gelişmiş, bizim ablamız gibi hatırlıyorum.

-Öyle de, sahi, niye yalancı diyorduk ona?

-Söylediği hiçbir şey doğru değildi de ondan. Ankara’dan gelmişti, yok “orada kırk yaşında bir sevgilim var” falan…

-Kocası galiba ekrandaki. Hiç öyle ondan yaşlı görünmüyor…

-Sonra konuşuruz deyip hemen telefonu kapattık.

-Beni öldürecekti diyordu eşi Murat Şerbetçigil. Banka hesaplarını bloke ettiğim için beni ortadan kaldırmak istiyor.

Ertesi gün tüm gazeteler Murat ve Füsun Şerbetçigillerin evliliklerini didiklemeye başlamıştı.

Leyla ile birlikte televizyonun karşısında gazeteleri karıştırıyorduk. Birinde kocasıyla yapılan röportajı bulduk. “Hepsi yalan” diyordu. “Benimle tanıştığında hukuk mezunu olduğunu söylemişti. Hâlbuki Lise diploması bile yok, lise birden terk.”

Bir başka gazetede Füsun’un annesinden de söz ediliyor, gazeteci olan Suna Hanım’ın Ankara’da siyasilerle samimiyeti anlatıldıktan sonra Füsun’u da 15’inde bu beylerle tanıştırdığı yazılıyordu.

-Füsun “40 yaşında arkadaşım var” derken bize yalan söylememiş dedim hayretle. Biz de öyle saftık ki, hiçbir şey anlamadık.

-Yazık dedi Leyla, belki de bizden yardım istemişti.

-Bak işte burada özetliyor deyip okumaya başladım.

Füsun çok genç yaşta meclis kâtipliğinde iş bulmuş, hatta bir ara koalisyondaki bir partinin basın kurulunda yer bile almış. Annesinin yetiştirmesiyle siyasilerden duyduklarıyla kulis haberleri aktarmaya başlamış. Bu arada başından başarısız bir evlilik geçmiş, tüm çabalarına rağmen küçük işlerle mutlu olan kocası bir yerlere gelemeyip, bir de kendini küçük bir memur bayanla aldatınca boşanmış, ikizleriyle bir başına kalmış. Küçük bir depresyonla kendini kurtarmış ve çocukları annesine baktırıp, Meclis’in tanınmış bir siması haline gelmiş.

İşte o sıralar Şerbetçigillerden genç politikacı Murat ile tanışmış. Ona kulislerden aldığı haberleri kullanarak daha iyi yerlere gelmesi için yardımcı olmaya başlamış.  Çevresinde dolanan orta yaşlı politikacıları göstererek “güzelliğinin başının belası” olduğunu hissettirmiş. Hiç kız arkadaşı olmamış, utangaç Murat’a kendini bir genç kadını korumaya hazır bir kahraman gibi hissettirmiş.

Murat hukuk mezunu sandığı, bu çevresi geniş, akıllı ve çok güzel kadının yanında mutluluktan sarhoş gezerken, bir gün Büyükdere’deki babasından kendisine kalan yol yalısından bahsetmiş, hafta sonunu birlikte orada geçirme teklifinde bulunmuş. Füsun bu yalıya bayılmış. Bir kedi gibi “işte benim evim bu” diyerek evi sahiplenmiş. Bir ay sonra bu kez Füsun’un isteğiyle tekrar Büyükdere’deki yalıya gittiklerinde Füsun banyodan bir çığlık atmış ve test sonucu bebek beklediğine emin olduğunu müjdelemiş. O bebek hiç doğmamış ama Murat kendisini belediyede nikâh masasında bulmuş. Murat’ın annesi de bu kadar hızlı ve bilgisi dışında gelişen ilişkiden hiç memnun olmamış ama küçük yaşta babasını kaybetmiş biricik oğlunun mutluluğu karşısında bu garip iki çocuklu gelini kabullenmiş.

-İşte ben bu düğüne gittim diye araya girdi Leyla. Hem bu düğüne gittim, hem de nikâh tazelemelerine…

-Nasıldı düğünleri diye sordum, şaşalı mı?

-Yok canım, bir kır düğünü yaptılar. Şimdi sosyete yapıyor da, o zamanlar görülmemiş bir sadelikti. Hani parada gözüm yok gibilerden bir seçim… Sadece Füsun’un üzerindeki gelinlik inanılmaz güzellikteydi. Bir ortak arkadaşımız var, o da Ankara Kolejli, o geldi kulağıma fısıldadı, gelinlik Dior’unmuş,  üstelik Füsun’un üzerine yapılmış, hesap et parasını…

Murat ve güzel karısı Büyükdere’de yalıda oturmaya başlamışlar. Akrabaları Murat’a çok büyük bir uluslararası firmanın halkla ilişkiler işi uydurmuşlar. Murat güzel para kazanıyor güzel karısı da günlerini Nişantaşı’da alışverişlerle güzellik salonları arasında geçiriyormuş.

Füsun kırkına geldiğinde kötü bir haberle sarsılmış aile. Bir gece vakti kocasının karşısında gözünü boğazın karanlık sularına dikerek kanser olduğunu söylemiş. Murat ağlamış, güzel karısına sarılmış “kurtaracağım seni” diye sözler vermiş. “En iyi doktorlara gideceğiz, dünyanın neresindeyse” demiş.

Füsun işte o zaman bir doktor bulduğunu söylemiş. Hem göğsündeki uru alacak hem de arkasından estetik ameliyat yapacakmış. Murat karısına anlayış göstermiş, psikolojik sağlığı açısından yaptırdığı ekstra çene ameliyatına ve kırışıklıkların giderilmesi için başlanan botokslara ve deri altı doldurma işlemlerine sesini çıkarmamış. Gıdısının gerilmesi, el derilerinin gençleştirilmesi, karın civarındaki yağların yok edilmesi kaprislerini güler yüzle kabullenmiş.

Ama bir gün karısının sosyetik doktoruyla tesadüfen bir havuz başı kokteylinde karşılaşmışlar ve karısının kendisini çok kötü hissedeceği bahanesiyle tanıştırmaktan kaçındığı profesörün kanser konusunda hiçbir fikrinin olmadığını görünce kuşkulanmış. Hastanede yaptırdığı araştırma sonucunda karısının sadece estetik ameliyatlar ve tedavilerle ilgili dosyasının olduğunu öğrenince aldatıldığına emin olmuş.

-İşte evde kopan o büyük kavganın ardından nikâh tazelemiş olacaklar, ilk nikâhlarına çağırdıkları tüm davetliler yine oradaydık dedi Leyla.

Bu kez Büyükdere’deki yalıda yapılmış nikâh.

-Üzerindeki kabarık şifonlardan yapılmış gelinliğiyle bir hayal gibi geziniyordu evde. İşte o zaman anladım, evi sahiplenmişti, doğrusu çok da yakışmıştı.

Karısının bir yıl boyunca geceleri uykularını kaçırtan kansere yakalanma yalanına çok kızan Murat ayrılmayı düşünmüş önce. Ama Füsun gözyaşları arasında 40 yaş bunalımına yakalandığını, yaşlı ve buruşuk deriliyken kendisini sevmeyeceğinden korktuğu, sırf kocası Murat onu hep güzel bulsun istediği için bütün bu estetik işkencelerine katlandığını anlatarak onu yeniden kandırmış da öyle nikâh tazelemişler.

Ama birkaç ay evvel onu dostuyla yakalamış Murat.  Diplomasına kadar her şeyinin sahte, anlattıklarının başından beri yalan olduğunu delilleriyle ortaya çıkarmış ve onu evden atarak boşanma davası açmak için avukatına başvurmuş. Daha da önemlisi kredi kartlarını dondurmuş, hesabını bloke etmiş.

-Aç sesini televizyonun, bak Füsun’u gösteriyor diye bağırdı Leyla.

Füsun kedi kadın görünümünde yalıya arkadan girerken görülüyordu. Altında da tırnak içinde gazetecilere söyledikleri veriliyordu.

“Kötü niyetim yoktu. Sadece evimi görmek istedim.” “Silahımı üstümden ayırmıyorum, çünkü kocasından boşanan kadınları ne gibi tehlikelerin beklediğini biliyorsunuz.”

-Oo dedi Leyla bir kahkaha atarak, nasıl da durumu kendi lehine çevirdi. Sanki kendisi boşanmak istiyor da kocası da onu özgür bırakmamak için peşini bırakmıyor.

-Korkulur bu kadından dedim ben de. 

Üç gün geçmedi sabah saatlerinde televizyondaki basından seçmeler türü bir programı izliyorduk eşimle, yeni bir haberle kesildi.

Murat Şerbetçigil önceki akşam Büyükdere’deki yalısında merdivenlerden kayıp düşmüş, beyin kanaması geçiren adam evde yalnız olduğundan olay bu sabah temizliğe gelen yardımcı kadınlarının polise telefonuyla ortaya çıkmıştı.

İşin ilginç yanı evde kedi olmamasına rağmen merdivenin basamaklarında kedi patisi izlerinin bulunmasıydı.

Füsun dört ay sonra serbest bırakıldı. Kayınvalidesinin tüm karşı çabaları işe yaramamış, kocasının ölümündeki rolü ispatlanamamıştı. Ayrıca Murat Şerbetçigil boşanma davası açamadan vefat ettiği için Füsun Büyükdere’deki evde mahkeme sonuçlanıncaya kadar en azından ömür boyu oturma hakkına sahip olmuştu.

Merak konusu evdeki kedi patisi izlerinin nereden geldiğiydi. Onun açıklamasını da komiser yapmıştı. Murat Şerbetçigil, ayağı kayıp düştüğü o gün eline karısının tuvalet masasının gözünde bulduğu kedi patisi formunda eldiveni takmış.  O eldiveni de karısına bir doğum gününde kendisi almış. Komiserin tahmini diğer şahsi eşyaları gibi onu da çöpe atmaya götürüyormuş. Ölümünün ardında böylece karısının izini bırakmış olmuş. 

Ekranda yeniden Füsun belirdi. Evinin kapısında çekilmiş fotoğrafta ojeli parmaklarını tırmıklarını gezdirir gibi kapının üstünde tutuyordu. Evi kayınvalidesine bırakmaya hiç niyeti yoktu.

GELECEK HAFTA

KİMLİK HIRSIZI

17 Temmuz Kısa öykü: Ailenin büyük sırrı

10 Temmuz Kısa öykü: Köpüklü bıyıklar

03 Temmuz Kısa öykü: Kapıdaki çarpı

26 Haziran Kısa öykü: Aşkımı betona gömdüm

19 Haziran Kısa Öykü: Ölesiye sevgisizlik