Kısa Öykü: İçimizdeki Tankut!

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

Yataktan fırlamış, terliğin ancak tekini ayağıma geçirebilmiş, pazar sabahı  telaşla telefonu arıyordum. O ısrarlı çalışından, hiç susmayacağını sandığım ses koridorun ucundan geliyordu. Son çalışında yakalarken az kaldı düşüyordum.

-Komşun rahatsız! dedi bir erkek sesi.

-Anlamadım dedim, tekrarlar mısınız?

-Komşun diyorum, komşun, arabayı kötü park etmişsin, ondan rahatsız!

-Siz de kimsiniz? Şaka mı bu sabah sabah?

-Ben Tankut dedi. Araba park edilecek ama yeri meşgul.

-Yanlış numara diyerek yüzüne kapattım.

Terliğin diğer tekini de bulmuş, tam toparlanmış, mutfakta yeniden pazar günü keyfimi yakalamış, sabah çayını koyuyordum, telefon yine çaldı.

-Bak kızıyor komşun dedi. Çek kibar kibar arabanı o yerden.

-Hangi araba, hangi yer beyefendi? diye sordum sabırla.

-Moda’da oturduğun apartmanın açık otoparkı var ya, Tankut’un plakasının olduğu yer işte. Güzel koymamışın arabanı. Tankut park edemiyor, arabada bekliyor.

-Tankut da kim? deyivermişim.

Bu nedense beklemediği bir soru olmalıydı, sesi çıkmadı.

-Tankut benim! dedi sonra sesini kalınlaştırarak.

-Yanlış numara, kapıcıya başvurun dedim.

O hâlâ “Tankut kızıyor” diye tehditler savururken telefonu yeniden kapattım.

Yeniden, yeniden çaldırdı, açmadım.

-Ne oluyor? diye geldi eşim, telefonlar hiç susmuyor.

-Tankut sinirli! dedim gülerek.

O da benim gibi meraklandı.

-Tankut da kim?

-Yeni komşumuzmuş dedim İstanbul siluetine karşı camlı balkonda masamızı hazırlarken. Böyle megalomanı hayatında görmemişsindir.

Mutfağa giderken seslendim.

-Adam kendinden “o” diye, üçüncü tekil şahıs olarak söz ediyor.

Semaveri de koyup, koltuğuma kurulunca Tankut’u taklit ettim.

-Karın keyifli! dedim. Şimdi güzel bir kahvaltı edecek, kimse rahatsız etmeyecek, o kadar!

Dedim ama bu kez de kapı zili ısrarlı çaldı.

-Geliyor dedim ben de kendimden üçüncü şahıs olarak söz ederek. 12 Numara geliyor!

Kapıyı açınca kapıcımız Ahmet Bey’i ya da karısı Nurgül’ü bulacağımı zannediyordum. Yüzümde gülümseme donuverdi. Onların yerine tanımadığım, eşofmanlı 40’lı yaşlarında bir adam, gövdesinin üst kısmını geriye doğru atarak gerilmiş, öyle duruyordu.

-Tankut dedim, telefondaki bey karşımda duruyor, yanılıyor muyum?

-Ta kendisi! dedi.

-Bayım dedim ben de abartılı geriye doğru gerilerek, park yerimiz ayrılı ama arabamız bu hafta sonu yok. Araba garajda, bakımda! O yüzden oraya kötü park eden bu komşunuz olamaz.

-Kim öyleyse? diye sordu eliyle havada bir daire çizerekten.

Adam bir komedyen mi diye alıcı gözle baktım, hayır kamera şakası olamazdı. Karşımdaki Tankut yeni zengin birine benziyordu, Moda’yı “ünlüler” yeri sanıp, yeni taşınanlardan…

-Kapıcıya sordunuz mu?

-Sordum dedi boş bulunup.

-Ne dedi peki, kimin arabasıymış yanlış park eden?

-O da tanımıyor dedi.

-Ben bilemedim diye Nurgül’ün ince sesi geldi aşağıdan.

-Orada mıydın sen de? dedim neşemi bularak.

Meğer birkaç basamak aşağıda duruyormuş.

-Öyleyse dedim gülümseyerek en üst kattan başlayabilirsiniz sormaya. Gel Nurgül, gel. Ablanın sana gösterecekleri var.

Nurgül içeri girip arkadan kapıyı kapatınca ikimizi bir gülme aldı.

-Bu komik de kim? diye sordum.

-İki gün önce taşındılar dedi.

-Dün bir bugün iki, herkese racon kesiyor.

Nurgül benim böyle konuşmama alışmamış, kendini kontrol etmeye çalışırken garip sesler çıkararak güldü.

Karısı da görmeye değermiş. Tankut kadar olmasa da o da fena değilmiş. Taşınırlarken bir kavgaya tutuşmuşlar.

-Aman diyordu Nurgül, düşman başına. Kadın bir de hızlı konuşuyor, hiçbir şey anlamadım valla. Ama adam bir kızdı, daha ilk günden evin kapısını kırıyordu.

Akşam çöpünü Ahmet Bey almaya geldi.

-Yeni kiracının otoparktaki yerine kötü parkeden araba bulundu mu? diye sordum.

-Evet dedi gülerek, karısının arkadaşı gelmiş, onun 4 çarpı 4’üymüş.

Galiba Ahmet Bey de Tankut’tan çekinmiş, fazla muhatap olmamak için uzak durmaya karar vermişti. Lafı uzatmadan çöpü alıp adeta kaçtı.

Hafta nispeten olaysız geçti. Nurgül dairelerinden sık sık kavga gürültü seslerinin yükseldiğini söylese de, onlarla karşılaşmadığımız için hafta sonuna kadar varlıklarını unutmuş ama üçüncü tekil şahıs konuşmak eğlenceli geldiğinden bunu hep sürdürmüştüm.

Akşam sekiz sularındaydı, unutulan bir çöp paketimizi otoparktaki varile atmak için ellerimde plastik eldivenler, asansörle aşağıya indim. Tam asansörden çıktım elektrikler kesildi. Karanlıkta el yordamıyla ilerlerken bir erkek sesi bağırdı.

-Basmayın ayağınızı, olduğunuz yerde durun, sakın kıpırdamayın !

-Neden, ne var yerde? diye korkuyla bağırdım sesin geldiği tarafa doğru.

-Ne diyorsam o, bekleyin, şimdi elektrik geliyor!

Apartmanımızda ilk kez şahit olduğum bu durum pek hoşuma gitmedi doğrusu. Üstelik benim bulunduğum yerde durmamı isteyen şahsın kapıcımız Ahmet Bey’den başkasının olması da beni tedirgin etmişti. Ayrıca garip bir koku sarmıştı tüm girişi. Ayağımla yoklayayım dedim, bir şey battı bileğime. Ceketimin cebinden çıkardığım telefonumu el feneri gibi kullandım. Yere doğru ışığı yöneltince şaşırıp kaldım. Her yer kırmızı güllerle kaplanmıştı.

Elektrik yeniden gelince rahatladım. Ama gördüğüm manzaranın da fotoğrafını çekmekten geri kalmadım.

Güllere basmamaya çalışarak ayakkabılarımın ucunda ilerliyordum ki Tankut’un tıpatıp benzeriyle karşılaştım.

-Bir kutlama var herhalde dedim iğreti gülümsemeyle.

-Yine geri gelecek misiniz? diye sorumu soruyla cevapladı.

-Haliyle dedim elimdeki çöpü göstererek.

Pek memnun kalmadığı belli, sıkıntılı etrafa bakındı.

-Ne yapalım siz geldikten sonra koyarım dedi.

Çöpü atıp geri döndüğümde dayanamamış, mumları yerleştirmeye başlamıştı.

Asansöre ulaştığımda nasılsa bir açıklama yapma ihtiyacı duydu, arkamdan bağırdı.

-Yengeme sürpriz dedi. Evlenme yıldönümleri de…

-Kutlarım diye cevap verdim asansöre binerken.

İçeri girdiğimde yüzümde hâlâ şaşkınlık olmalı eşim ne var gibisinden göz kırptı.

-Apartmanın girişi Isparta dedim. Gül bahçesine dönmüş.

-Tankut bu, yapar! dedi.

O da yeni kiracının işi olduğunu hemen tahmin etmişti.

-Aralarına da mumlar koymuşlar dedim inşallah bir kaza olmaz bu akşam…

Bir değil, birkaç kaza oldu.

İlki ben eve girdikten 15 dakika sonra yükselen Servet Hanım’ın çığlığıydı. Girişin sağ dairesinde oturan Naif bey dış kapıyı açıp içeri girince gülleri görmüş ama mumlara pek de dikkat etmemiş. Evinin kapı kilidinde anahtarı döndürürken paçasında bir sıcaklık hissetmiş o bağırınca kapısını açan karşı dairenin sahibi Bengisu Hanım da gördüğü manzara karşısında çığlığı basmıştı.

Karı koca kapıcılarımızın koşmasıyla girişteki gül ve mum birleşimi tuzağa karşı geçici bir çözüm bulunmuş, güller asansöre kadar yürünebilecek bir yol açmak için ihtimamla kenara çekilmişti.

İkinci kaza 12 numaralı dairenin köpeğinin ayağına gül dikeni batınca meydana gelmiş, köpeğin can havliyle bağırışlarına, onun peşinden apartmana girmiş bulunan küçük kızlarının düşüşüyle yükselen çığlıkları da eklenince bütün apartman bu sevgi maskaralığının biran önce bitmesi için Tankut ve karısının yollarını gözler olmuştu.

Beklenmedik bir anda Tankut ve karısı da geliverdiler. Bu kez de bütün apartman karısının sevinç çığlıklarını kapı arkalarından dinlerken Tankut’un üçüncü tekil şahıs söylemi duyuldu.

-Biri seni seviyor aşkım.

-O sensin, biliyorum sensin!

Sanki Hollywood filminin esas oğlan ve kızıydılar da bizler de onların bu gecelik figüranı olmuştuk. Dayanamayıp kapıyı araladığımda karşıki dairenin kapısının da aynı durumda olduğunu fark ettim. İkimiz de ortaya çıkıp birlikte güldük.

Tankut ve karısı Moda’da, bizim apartmanımızda uzun süre kalmadılar.

-Tankut sevmedi burayı! dediğini duydum apartmanın merdivenlerine, yukarı doğru bağırarak.

-Ay hayat kalmamış Moda’da! diye bağırıyordu karısı ardından.

Bir gün ön bahçedeki otoparkta rastladım.

-Tankut kapalı otoparkı olmayan bir binada oturmaz!  diyerek prensiplerini açıklıyordu sanki.

Anlaşılan kapalı otoparkı keşfedecek zaman bulamamıştı.

-Bir koruması bile olmayan bu apartmanda oturmaz!

Çevrede onu duyan bir başkası var mı diye merak ettim. Genç bir muhabir vardı. Boynuna astığı amatör kamerayla Tankut’u izliyordu.

Yanından geçerken özür diler gibi fısıldadı.

-Ne yapayım ekmek parası dedi.

Anlaşılan Tankut ücretini ödeyerek özel çekim için çağırmış.

-Nerede yayınlanacak? diye sordum ben de fısıltıyla.

-Sosyal medyada deyip  hızla yanımdan uzaklaştı.

Tankut ve karısı taşındıktan sonra uzun süre onları konuştu apartman ahalisi. Nurgül’e bir siparişleri almaya gelişinde sordum.

-Ne iş yapıyordu Tankut ve karısı biliyor musun?

-Bir firmaları mı varmış ne, geçenlerde haciz memurları geldi de “buradan taşındılar” dedik.

Meğer adres gösterebilmek için bu apartmanı tutmuşlar. Firmaları için tam da alacaklılar iflasını isterken. İflas eden firmalarının adı da Tankut’un megalomanlığına uygundu.

-Ne? diye kahkahalarla güldü çocukluk arkadaşım Leyla.

-Tankut İnşaat Mefruşat-Tankut Tim mi?

Tankut firmasının tabelasına kendi ismini koyarken sorumlu müdür olarak karısını atamış. Televizyonların magazin kanallarından öğrendik, bir süre sonra da ayrı yaşamaya başlamışlar. Ayrıca mal ayrılığı rejimine göre evliymişler.

Tankut sağda solda konuşmaya devam ediyor, iflasından da böbürlenme payı çıkarıyormuş. “Tankut iflas etmez” diyormuş. “İflas ettirir.”

GELECEK HAFTA

ŞEYTAN KADINLAR

26 Mart Kısa öykü: Evimdeki kara büyü

19 Mart Kısa öykü: Yoksa kardeşim misin?

12 Mart Kısa öykü: Siyah beyaz hayaller

5 Mart Kısa öykü: Bunlar da çok güzel

26 Şubat Kısa öykü: Benim de canım var

19 Şubat Kısa öykü: Bizimkisi asrın aşkı

12 Şubat Kısa öykü: Aşk fırsatları sever

5 Şubat Kısa öykü: Yaşlı ergenler

28 Ocak Kısa öykü: Gölgemin korkusu

22 Ocak Kısa öykü: Mevsimlik Kişilikler

15 Ocak Kısa öykü: Şaşkın Sapık              

8 Ocak Kısa öykü: Kadının Böylesi

1 Ocak Kısa öykü: Maziye teessüf

25 Aralık Kısa öykü: Dün gece neredeydin?

18 Aralık Kısa öykü: Ölümüne fren

11 Aralık Kısa öykü: Geçmişe mesaj

4 Aralık Kısa öykü: Elma Dersem Çık 

27 Kasım Kısa öykü: Kör Olası Aşk

20 Kasım Kısa öykü: Yıllanan güzellik

13 Kasım:  Kısa öykü: Ömre bedel hata

06 Kasım Kısa öykü: Yukarı akıntı

30 Ekim Kısa öykü: Kayıp uçurtmalar

23 Ekim Kısa öykü: Dayının şeridi