-Çabuk tabletini getir, saat on oluyor!
Sıcak bir yaz gecesi Moda’daki evimizin balkonunda ortak arkadaşlarımız çiftle İstanbul siluetine bakarak yemek üstü kahvelerimizi içiyorduk.
Bağıran Kübra’ydı, kendini sosyal medyaya sardırmış, konuşurken bile bir gözü akıllı telefonunda, kim ne demiş, kim neyi paylaşmış, onları izleyip bizi de haberdar ediyordu.
-Ne var saat onda? diye sordum salondaki tablanın altından tablete dönüşebilen bilgisayarımı alırken.
-Bir kadın var, her gece saat onda bir selfie yayınlıyor dedi salona girerken.
-Ünlü biri mi?
-Yok canım, sıradan, dedi sabırsızca.
İkimiz de divana iğreti oturmuştuk. Kübra facebook sayfasını açıp, paylaşımları parmağıyla aşağı itmeye başladı.
-Hah işte selfie fenomeni arkadaşım bu!
Ellili yaşlarda, itinalı makyajlı bir kadının selfie ’si belirdi.
-Makyajı ilginç. Taze yapılmış gibi.
-Evet, üstelik her akşam değişik! dedi Kübra bu paylaşımın altına “muhteşem” işareti koyduktan sonra. Bekle, şimdi ne olacak.
Merakla baktım. Kübra’nın cep telefonundan peş peşe bildirim sesleri ve ardından facebook sayfasında sürekli artan sayılar. Bildirim sayısı bir anda 60’a ulaştı.
-Ne oluyor? Bu kadının hayranları “beğendim”ler mi yolluyor?
-Sabret dedi Kübra, birazdan hepsini birden göreceksin.
Sayı 160’a ulaşınca Kübra en sonuncusunu açtı. Yorum yerlerinde sayfalar süren kadın kafaları belirdi. Hepsi de benzer yaşlarda benzer makyajlıydılar.
-Makyaj reklamı mı bu?
Altından ne çıkacağını doğrusu çok merak ediyordum.
-Baksana dedi Kübra hayranlıkla süzerek. Hepsi de değişik ülkelerden…
Gerçekten, uzak doğulu da vardı, Norveçli de… İtalyan’ın ağzında hoş bir gülümseme, Belçikalı alaylı, Hollandalı göz kırparken, Yunanlı saçından bıyık yapmış, Moğol gözlerinin çekikliğine dudaklarını paralel olarak germiş… Sanki makyaj olarak kullandıkları da ülkelerinin renklerinin tonları…
-Yüz mankeni olmasın bunlar?
-Herkes merak ediyor ama açıklama yok dedi Kübra. Sayıları da gün geçtikçe artıyor.
-Evet, baksana şimdiden 160’ı bulmuş.
-Ne 160’ı dedi Kübra gülerek, on binleri buldular. Bak şuradan bir tanesini öylesine seçip sayfasına bakalım.
Tesadüfen seçtiğimiz bir Japon’du ve sayfasında bir gece öncenin bildirimlerini toplayıp herkesin görebileceği hale getirmiş, binlerce Japon kadının gece saat onda face’e konmuş portre fotoğrafı art arda dizilmişti.
-Kim bunlar Kübra?
-Bir bilsem...
Balkondan kocası Haluk seslendi.
-Kadınlar örgütü! Kübra da başlarına geçecek yakında…
Erkeklerden bir kahkaha koptu.
Tabletim elimde, yeniden balkona geçtik.
-Madem bu kadar akıllısınız siz söyleyin öyleyse, nedir bu her gece saat on selfie’lerinin sırrı?
Şöyle bir baktılar.
-Utangaç arkadaşlık sitesi dediler.
-Nasıl yani, böyle erkek arkadaş mı arıyorlar?
Bakışıp yine gülmeye başladılar.
-Yahu dedi Haluk, bir kadın her gece saat onda niye makyaj yapıp fotoğrafını koyar?
-Sizin kafanız hep kötüye işliyor diye itiraz etti Kübra. Hiç öyle bir havaları yok!
-Havaları… kalmamış deyip bir kahkaha daha attılar.
-Yaştan kaybediyorlar dedi Haluk uzman gibi şöyle uzaktan bakarak. Biraz geçkince değil mi sence bunlar?
Kübra ile onlara kızmaya çalışıyor ama kahkahaları bize de bulaşmış halde gülmeden karşı çıkmak için zorlanıyorduk. Konuyu biraz değiştirmek için fikir yürüttüm.
- Gece saat onda evde olan kadınlar makyajını tazelemez, silerler genellikle dedim. Hani gençleşme maskesi sürse anlarım da…
-Aman dedi Haluk, sakın ha! Beyaz maskelerle çıksalar, zombiler fırlamış gibi olur, korku salarlar vallahi.
Ertesi gece saat onu henüz geçmişti, telefon çaldı. Açtım, Kübra’ydı.
-Bu geceki makyajını gördün mü?
-Daha bakmadım diyecek oldum.
-Şimdi tek gözlerini boyamışlar, makyajı da protesto ediyorlar.
- O-la-bi-lir.
Bir başka gece hepsi Kardaşyan makyajı yapmışlardı.
-Bu ne anlama geliyor peki?
-Ama nasıl da benzetmişler diye cevapladı.
Anlaşılan hep birlikte eğleniyorlardı. Ama merakımı çeken o gece yapılacak makyaja kimin karar verdiğiydi.
Çocukluk arkadaşım Leyla ile kafa kafaya verip uzunca tartıştık bu konuda. Leyla sonunda sıkıldı.
-Aman dedi bunlar herhalde aile kuramamış kadınlar. Ne çocuğun, ne kocan varsa gece saat onda al sana bir meşgale. Oyun gibi sen de katılırsın. Ama benim durumumda mesela, ne makyajı günün yorgunluğunu gidermenin peşindeyim.
Tam her gece saat onda beliren makyajlı kadınlara ilgimi yeniden yitirmiştim ki bir gece Kübra yine telefon etti.
-Bu gece yoklar!
-Ne anlama geliyor bu?
-Bir sürpriz olacak bu gece, hissediyorum dedi Kübra. Böyle birden yok olmaları hiç normal değil.
Tabletim önümde, balkonda oturmaya devam ettik. Eşim internette değişik gazetelere göz atıyor, birinden diğerine geçiyordu.
-Hah işte geldi!
Saat 11’i geçiyordu. O sırada telefon çaldı.
-Çıktı merak etme dedim Kübra’ya gülerek, seninki bu gece Fransız olmuş.
Gözlerine mavi rimel çekmiş, kaşlarına kadar beyaz far sürmüş, dudaklar kan kırmızı!
Kübra da aynı anda konuşunca eşimin söylediklerini anlamadım. O salona girmiş televizyonu açıyordu.
-Ah şimdi de tek tek ülke bayraklarını yapacaklar, ne güzel! dedi Kübra.
Ama ben olağanüstü bir şeyler olduğunu eşimi izlerken anlamıştım. Salondan spikerin Fransızca heyecanlı sesi geliyordu. Telefon elimde salona koştum. Nice’te Fransız milli bayramı kutlamalarında havai fişek gösterisini bekleyen halkın arasına bir kamyon dalmıştı.
-İnsanların üstüne!
-Ne diyorsun? diye soruyordu Kübra.
-Sonra ararım, sonra diyerek telefonu kapattım.
Otuz, kırk, elli, ölü sayısı her geçen dakika artıyordu.
Hemen tabletimi getirdim. Facebook’u açtım.
-Sırası mı şimdi her gece saat onda çıkan kadınlara bakmanın? dedi tabletime bir göz atan eşim.
-Ama çok ilginç dedim. Gel bak lütfen.
Sadece Türk olan değil, ona bir beğenme işareti koyunca diğerleri de bildirim olarak gelmeye başlamıştı ve hepsi Fransız bayrağının renkleriyle makyaj yapmıştı.
-Bunlar nasıl bir anda öğrenip de…
Telefon sürekli çalıyordu.
-Bak dedi Kübra hepsi Nice’li, Fransız olmuşlar. Müthiş bir örgüt bu!
O gece yatağımda sağa sola döndüm. Bir ara dalmışım. Sabah kalkar kalkmaz televizyonu açtım. Fransız kanalından ölü sayısının 80’e çıktığını dehşetle öğrendim. Amerikalılar Fransızları İstanbul ve Ankara’daki elçilik ve konsolosluğuna saldırılacağı istihbaratıyla uyarmış ama terör canavarı şaşırtmış, Nice’te saldırmıştı.
Hemen tabletimi açtım. Her gece saat onda o gecenin makyajıyla görünen Türk kadın Sırma Gezgin yeni bir paylaşımla bu gece sürpriz bir saatte çıkacağını bildiriyordu. “Gece saat ondan itibaren herhangi bir an!”
Geceyi zor ettim. Eşim bu endişeli halimle eğleniyor, bunun “facebook’u ilginç kılmak için oynanan oyunlardan biri olduğunu” söylüyordu.
Saat on oldu, facebook ’ta arkadaş olduğum Sırma Gezgin’in sayfası önümde açık, bekliyordum. Saat on buçuk oldu. Eşim ise televizyonda bir tartışma programı izliyordu. Bir alt yazı geçti. Ardından tartışmayı yöneten gazeteci “Köprüleri asker kapamış “ dedi.
-Ne oluyor? diye sordum endişeli.
-Bir şey değil dedi eşim, büyük bir operasyonmuş, terörist ihbarı aldılar herhalde.
Sırma Gezgin’in sayfasında henüz gecenin selfie’si yoktu. Televizyon darbe girişimi olduğunu başbakana doğrulatınca birden ortaya çıktı.
Metalik makyajıyla Amerika’daki Özgürlük heykeli gibi sağ kolu havada meşale tutuyor, sol kolunun altında da tableti duruyordu. İlk kez sadece yüzü değil, vücudu da beline kadar görünüyordu.
- Amerika’nın özgürlük heykeli de nereden çıktı? dememe kalmadı, televizyondaki gazeteci “halk sokağa döküldü” diye haber vermeye başladı. Halk köprüye yürüyor!
Bir televizyona bakıyordum, bir gelen bildirimleri açıp diğer ülke kadınlarının de aynı heykel üstüne yerleştirmiş portrelerini gördükçe dehşete düşüyordum. Japon da aynı makyajı yapmıştı, Yeni Zelandalı da kolunu havaya kaldırmıştı.
İlerleyen saatlerde durum tersine dönmeye başlayınca Sırma Gezgin’in fotoğrafı yok oluverdi. Ardından da “bu sayfaya ulaşılamıyor” mesajı çıktı.
Ortalık yatışınca yeniden sayfasına ulaşmaya çalıştım. Kaldırılmıştı.
Kübra’yı telefonla aradım.
-Hayal görmedik, böyle bir sayfa vardı, değil mi? diye sordum umutsuzca.
-Ah keşke fotoğrafını çekseydik diye hayıflandı Kübra. Kimseyi inandıramayız buna.
Umutsuzca face’te yapılan paylaşımları inceledim. Küçük bir iz, bu kadınlardan söz eden herhangi bir kimse. Yoktu.
Bir arkadaşımın bambaşka bir paylaşımıyla uyandım.
-Her gece saat onda çıkan kadınlar dedim bence onlara makyajı otomatik bir program yapıyordu.
-Nasıl yani? dedi eşim anlamaz şekilde bakarak.
-Sen face’e pek girmediğin için bilmiyorsun. Bazı programlar var, senin sayfandaki bilgilere ulaşmasına izin verirsen örneğin “on dokuzuncu yüzyılda yaşasan nasıl biri olurdun?” temasıyla fotoğrafın üzerinde oynayarak o yüzyılın kişiliklerine benzetiyorlar.
-Göster…
-Bak böyle işte… Ben böyle oluyorum.
Güldü eşim.
-Bayağı romantik bir bakış…
-Onları da örgütlemişler bir şekilde, dedim onun şakasına aldırmayarak. Yani bir grup oluşturmuşlar. Her gece saat onda bir otomatik program temayı seçip makyajı yapıyor.
Ertesi gün gazetelerin internet manşetlerinde gördüm Sırma Gezgin’i. Habere gömülen videoda “Kimse inanmıyor bana ama 15 Temmuz gecesi darbe girişiminde beni özgürlük heykeli yaptılar.” diyordu. Muhabir “Peki sizin isteğiniz dışında kim size makyaj yapabilir ki?” diye soruyor, o “otomatik bir programın her gece saat onda makyajlı fotoğrafını yayınladığını” anlatarak benim tahminimi doğruluyordu. “Peki, efendim siz örgüt üyesi misiniz, içinde olduğunuz nasıl bir grup?” sorusuna ise Sırma Gezgin “Ben sadece yalnız bir kadınım. Her gece saat onda kendimi değişik makyajlı görmek tek eğlencemdi” diye cevap veriyordu.
Muhabir inanmaz bakışlarla dinlerken zavallı kadın “Aldatıldım, ben de aldatıldım. Diğer yalnız kadınlar gibi ben de aldatıldım” diye cevap veriyordu.
GELECEK HAFTA
NEYİN PEŞİNDE?
31 Temmuz Kısa öykü: Kimlik hırsızı
24 Temmuz Kısa öykü: Kedi Kadın
17 Temmuz Kısa öykü: Ailenin büyük sırrı