Kısa Öykü: Eli öpülecek damat

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

Zuhal balkondaki koltuğa kurulmuş, İstanbul siluetine ilk kez görüyormuş gibi bakıyor, ben de onun anlatmaya başlamasını sabırla bekliyordum. Kahvesine bile dokunmamış, öyle duruyordu.

-Neresinden baksan dedi bir süre sonra dalgın karşı yakaya bakarak, gerçeküstü…Nereden baksan saçma…

Yutkunmakta zorlanıyormuş gibi suyundan bir yudumu ağzında tuttu bir süre.

-Biricik kızımız evleniyorum diyor ve kendimizi zorluyoruz ama yok, sevinemiyoruz.

Sonra birden bana döndü.

-Nasıl bir seçimdir kızımınki, nasıl bir damattır bu! İnanamıyoruz bir türlü.

-O da üniversiteden mi? diye çekinerek sordum.

-Yok bırakmış ders vermeyi, o da doğruysa tabii. Damat hastanede bölüm şefi!

- Ama bu önemli bir kariyer Zuhal, sadece doktor değil, profesör değil, üstelik bölüm şefi!

-Ne kariyer ya… Damat sosyete doktoru!

-Hangi bölümün başkanı ki?

Kaşlarını botokslu gibi kaldırarak ağzını gerdi.

-Estetik canım dedi.

Kendi komikliğine sinirle kendisi de güldü.

Sonra da elini salladı.

-Nereden baksan akıl almaz!

Sonra kendini tutamayarak boşaldı.

-Bizim kıza da bir haller geldi. Sosyetik tavırlar filan. Halbuki ne güzel üniversite hastanesinde dermatologsun, üstelik öğretim üyesisin, ne işin var estetikçiyle.

-Estetikte para var Zuhal dedim. Geçenlerde çocukluk arkadaşım Leyla söylüyordu, şimdiki gençler paranın aslanın ağzında olduğunu bildikleri için kendilerini garantiye almaya çalışıyorlar.

-Belki zengin bile değildir. Malından mülkünden söz yok. Ama zengin gibi yaşayanlardan.

Onu yatıştırmaya çalıştım.

-Maalesef Zuhalcığım dedim, bu hayatta her şey istediğimiz gibi olmuyor. Çok yönlü ve çok başarılı olduğu için kızına kimseyi yakıştıramıyor olamaz mısın? Hani belki biraz kaynanalık yapıyorsundur şimdiden ha?

Bir an suratıma baktı. Sonra bir şey söylemek istermiş de nasıl söyleyeceğini bilemiyormuş gibi ellerini ovuşturdu. Sonra “Buna ne diyeceksin?” gibilerden sözünü koydu ortaya.

-Başından üç evlilik geçmiş… Bizimkinin ise ilk evliliği olacak.

-Anlaşıldı, esas buna canın sıkılıyor senin…

-Damadım deve misali, neresi doğru ki, buna canım sıkılıyor diyeyim.

-Arkada üç aile bırakmış bir damat, evet biraz can sıkıcı. Peki kızın ne diyor buna?

- “Şanssızlık” diyor, “Benim gibisine hiç rastlamamış” diyor.

-Bir de damadı dinlesen…Belki …

-Nesini dinleyeceğim?

-Peki çocuk var mı? diye sordum.

-Var dedi, o da var!

Sanki daha fazla konuşmamak için kendini tuttu.

-Moda’da tur atmak sana iyi gelir mi? diye sordum.

-Burası iyi dedi bıkkın bir şekilde.

Sonra patladı.

-Torunu bile var!

-Ne?

-Yahu bu damat bizim Sadun’dan yaşlı!

Eh Sadun’un da 60 üstü olduğu düşünülürse…

Zuhal geçirdikleri şoku anlatmaya koyuldu. Kızı evleneceği adamı tanıştırmak için eve davet ettirmek istemiş.

-Ben önce “Kızım ailesini de bir tanısaydık, âdettendir” diyecek oldum. “Hangi ailesi?” diye yüzüme kahkaha atmaz mı? Annesi babası sizlere ömür…

Zuhal daha fazla içinde tutamayacaktı.

-Getir dedi, çayı çaydanlığıyla getir, kahve ve su da getir. Sonra da hiç kalkmadan karşıma otur, dinle.

Zuhal’in kızınca boğazına düştüğünü bildiğim için masanın üstünü birbiriyle ilgisiz içeceklerin yanısıra, kurabiyeler, çikolatalarla doldurdum. O konuşurken ben aralıksız servisi yapıyordum.

-Biz ne yapalım ne de olsa modern bir aileyiz, kızımız nihayet başını kitaplardan kaldırdı da bir eş buldu diye sevinerek akşama büyük bir ziyafete hazırlandık.

-Daha yaşını bilmiyorsunuz.

-Yok, hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Kızım muzip gülerek “Sürpriz” diyor. Meğer damatla böyle kararlaştırmışlar. Önceden söylense aile belki kapısını açmaz diye önlem alıyor, 3 defa evlenmiş ya, estetikçi tecrübeli.

-Sadun ile bu özel geceye hazırlandık diye devam etti. Beklemeye başladık. Bir telefon geldi kızımdan, özürler diliyor damadın acil bir ameliyatı çıkmış. Bir sevindik bir sevindik. “O da doktormuş” dedik. Hakkında en azından mesleğini öğrenmiş olduk.

-Neyse dedi Zuhal saat dokuza doğru geldiler. Asansör yükselirken bizdeki heyecan da bir o kadar artıyor. Kapı açıldı, kızımın yanında biz yaşta adamı görünce gülümsememiz yüzümüzde dondu, kaldı. Ameliyat uzun mu sürdü, bizim damadımız arabasını mı park ediyor, ondan geride mi kaldı, anlamaya çalışıyoruz.

-Onlar ne yapıyor bu arada?

-Kızım hep o son zamanlarda edindiği sinir bozucu gülümseme ile bize bakıyor, arkasındaki de öyle bir duruyor ki, ters bir tepki versek gerisin geri asansöre binip kaçacak. Ama bir kaçsa bu sefer de minik bir at kuyruğu var, o ortaya çıkacak. Bak ellerim titremeye başladı yine. Tansiyon aletin var mı senin?

-Hemen getiriyorum dedim.

Tansiyonu 15’i geçmişti.

-Aman! dedim.

-Limon getir, geçer, zaten 15 ne ki…

-Tabii kapıyı ardına kadar açtık diye devam etti. Çok geçmedi kızım tanıştırdı, biz de birbirimize tutunarak soğukkanlılığımızı koruduk, tabii ki bir kabalık yapmadık.

Zuhal bir çayından, bir kahvesinden içiyordu.

-Normalde aile sorulur ya, damat bizim gibi olunca biz kendisini sormaya başladık. Her zaman kız istemede olduğu gibi Türkiye 80 milyon olsa da bir ortak tanıdık çıkıverir, öyle de oldu.

Ağzında kurabiyeyle konuşuyordu.

-Okuduğu okuldan konuşurlarken damadın arkadaşları Sadun hazırlığa girdiğinde mezun olan ağabeylerinden çıktı.

-O kadar yani.

-Üstelik bizim damat eski günlerden bahsederken kendi konumunu unuttu eşimin sınıfından ünlenmiş birinden “tıfıl” diye söz etmeye başladı, nasıl kız okullarının önünde bekleştiklerini, onların sokağa bakan sınıf pencerelerinden kafalarına eski jimnastik ayakkabılarını yediklerini falan anlatmaya koyuldu.

-Eee…

-Eesi bizim kız “sofraya geçelim” diye müdahale etti de herhalde bu arada onun ya kolundan tutarak ya masa altından tekme atarak kendine getirdi de damat ne için evimizde bulunduğunu hatırladı.

-Resmen kızını mı istedi?

-Hayır ama akşamın önemine uygun bir ağırbaşlılığa büründü. Ta ki…

-Ta ki?

-Yemek sohbeti geç kalışlarının nedenini açıklamaya dönünce, kızım bir gaf yaptı, gülerek “Bir kadının dudağının silikonu patlamış, onu idareten bir biçime soktu” dedi. Sadun işte o an kendini tutamadı. İşini kurcaladı.

-Ee…

-Sadun “Hep kadın dudağı dolgusu mu yapıyorsunuz?” diye sordu. “Aslında estetik erkekler için de olmalıdır ama ülkemizde maalesef daha çok kadınların ilgi alanında” diye cevapladı damadımız.

-O da yakındır…

-“Yani müşterileriniz esas olarak kadınlar” dedi Sadun. İşte o an damadımız birinci eşiyle evliyken Ankara’nın bir numaralı hastanesinde çalıştığını söyledi. İlk kayınpederi plastik cerrahiye kitaplarıyla büyük katkılarda bulunan ünlü profesörün arkadaşı, İstanbul’un en iyi devlet hastanesinin de başhekimiymiş aynı zamanda.

-Klasik kariyer evlilikleri…

-“İkinci eşiniz de herhalde sizinle aynı hastanede çalışan bir doktordu” diye alaylı yorumda bulundu Sadun. Öyleymiş. “Aslında” diye heyecanla atıldı, “eşimin sinirleri bozuktu. O istedi ayrılmayı”.

-İşyeri arkadaşlıkları…

-Dayanamadım “Peki üçüncü eşiniz?” diye sordum. “O” dedi haksız yere suçlanmış gibi “Tamamen hastane dışı, asistanım ya da yardımcı doktorum değildi.”

-Bu da iyi…

-“Yoksa kozmetik sektöründen zengin bir hanım mıydı?” diye attım.

-Peki kızın ne yapıyor sizin damadı böyle sıkıştırmanız karşısında? diye sordum hayretle.

-Dur dedi Zuhal. Dinle sonunu. Attığım tuttu, iyi mi? “Evet kozmetik sektöründe tanıdığınız o ünlü ailenin küçük kızı” dedi.

-Ee…

-“Ne kadar küçük?” diye sordum. Gerçekten sohbetimiz gitgide saldırgan bir hal almaya başlamıştı. “Küçük derken ablalarına göre demek istedim. Evlendiğimizde 40 yaşındaydı.” diye cevap verirken peçetesiyle oynamaya başlamıştı.

-“Sizin üniversitede ders vermeyi bırakıp kendinizi tamamen kliniğinize veriş tarihiniz bu evliliğinizle mi başladı?” diye sordu Sadun. İşte oraya kadar merakla bir evleneceği adama bir bize bakarak soru cevapları dinleyen kızımız isyan etti.

- “Anne, baba” dedi, “Bakın, ben reşit bir insanım, buraya sizinle tanıştırmaya getirdiğim insanı bu şekilde sorguya çekmeniz ve benim gözümde onu kuşkulu hale getirme çabalarınızla çok gülünç bir hale geliyorsunuz. Ben kararımı verdim. O da hâlâ istiyorsa evleneceğim, ona göre davranmanızı rica ederim.” Sonra da bir “lütfen” ekledi.

-Kartlar açık oynanmış dedim.

-Öyle oldu. Damat da onun arkasından bir konuşma yaptı. “Ne siz estetik ile uzaktan yakından ilgili bir sektörde çalışmışsınız, ne de kızınız benim ulaştığım noktada bana sıçrama yaptıracak bir yetenekte ya da konumda. Ne buruşuk tenleri seviyorum ne de estetiklileri. Kızınızın doğal haline âşık oldum, o benim ruhumu gençleştirdi. Onun için bunun bir aşk evliliği olduğuna sizi temin ederim” dedi.

-Güzel, siz buna inandınız mı?

-İnanmasak ne olacak? Kızım çalışkandır, bilimsel makaleleri yayınlanıyor, 70 küsur dile çevrilmiş durumda. Bilemiyorum gençliğinin yanı sıra bunun da damadımıza yararı olur mu? Ama ne yapalım. Bu durumda Sadun da son konuşmayı yaptı. “İki yetişkin olarak karar sizin” dedi.

-O ayrılırken “Öyleyse verin elinizi öpeyim” demez mi? Sadun hemen cevabı yapıştırdı “Asıl sen eli öpülecek damatsın” dedi. Arkasından da “Benden 7 yaş fazla” diye kendi kendine söylendi.

Anlatmıştı, ama pek rahatlamışa benzemiyordu Zuhal. Kalkarken bir daha yakındı.

-Kızım evlenince bir oğul da kazanmış olurum diye hayal ederdim dedi. Gele gele eli öpülecek bir damat geldi…

GELECEK HAFTA

ROMANTİK ŞAİR

13 Ağustos Kısa öykü: Her şey dahil tatil köyü

06 Ağustos Kısa öykü: Konum at geliyorum

30 Temmuz Kısa öykü: Kibar Feyza

23 Temmuz Kısa öykü: Çekirdekten yetişme

16 Temmuz Kısa öykü: Moda'da serenat

8 Temmuz Kısa öykü: Mutluluk oyunu

2 Temmuz Kısa öykü: Aramızdaki engeller

06 Ağustos Kısa öykü: Konum at geliyorum