Kısa öykü: Dedemin nişanlısı

RÜYA ERSİNA UYGUR
ersinaru@gmail.com

DEDEMİN NİŞANLISI

Ankara’dan kuzenim ve eşi sabah ani bir telefonla “birazdan uçağa biniyoruz” diye haber vermişler, ardından da neşeyle “hayırlı bir iş için” diye bir ağızdan bağırmışlardı.

Dondurucudan kuzenimin sevdiği etli sarmaları çıkarırken, bir yandan da hayırlı işin  “düğün çorbası”nı karıştırıyordum. Eşim sordu.

-Hayırlı bir iş derlerken Özgür’den bahsettiklerine emin misin? 

30 Yaşını devirdiği halde hâlâ bir baltaya sap olmamış, dizlerinin dibinden ayrılmayan oğulları Özgür ilk gelişlerinde sanal âlemde bombalı yazışmaları yüzünden evimizi polislere bastırmış (1), onun yüzünden karakollarda heyecanlı saatler geçirmiştik. İkinci gelişinde ise 900’lü hatlardan arkadaş edinmeye çalışması yüzünden yine tehlikeden teğet geçmiş, kaldıkları o geceyi de uykusuz sabaha erdirmiştik.(2)

-Başka kim olabilir ki? 

Özgür’den hayırlı bir işin geleceğine inanmayan eşim, başını sallayarak mutfaktan ayrıldı.

-Sahi dedim arkasından giderek, Özgür’ün bir kız arkadaşı olsa Petek dayanamaz bana telefon açar söylerdi.  Peki, kim evleniyor?

Kuzenim ve eşi Petek önde, oğulları Özgür ayaklarını sürerek arkada salona girerlerken bu sorunun cevabını verdiler.

-Petek’in babası... diye başladı kuzenim.

-Babam diye atıldı Petek.

-Dedem nişanlanıyor! diye sonunda haberi patlattı Özgür.

Düğün çorbalarımızı içerken eşim konuyu açtı.

-Vasıf Amca geçen yıl bakımevine yerleşmemiş miydi?

-Evet diye doğruladı kuzenim, artık evde bakılamaz hale geldiği için bu kararı aldık. Ee, ne de olsa bir asıra yaklaştı.

-Haftaya 95 yaşına giriyor dedem dedi Özgür, düşünsenize benim hayatımın 3 mislini yaşamış da fazlası bile var.

-Hah dedi kuzenim, sen şimdiden yorgun görünüyorsun.

-Onun kadar yaşadım da ondan dedi Özgür gayet ciddi.  Biz internet nesliyiz, onun 90 yılda öğrendiklerini 9 günde tararız. Bizimkisi sıkıştırılmış hayat!

-Ay  oğlum dedi Petek, yeter bugüne kadar hayatını sıkıştırdığın,  biraz ara ver de senin nişanını görelim.

Sonra bana dönüp doğrulatmak istedi.

-Haksız mıyım söyle Allah aşkına, nişana gidiyoruz deyince herkes Özgür’ün nişanı sanıyor. Ama bizimkinin hiç o taraklarda bezi yok da, 95 yaşındaki babam evlenmek istiyor!

-Gelinimiz, diye sordum Petek’e, tanıdık mı?

-Ay ilahi diye diye güldü Petek, hakkında soruşturma yapmaya kalksak geçmişini öğrenmemiz yıllar alır.

-Gelin adayının da 90’ına merdiven dayadığını düşünürsek... diye garip sesler çıkararak güldü Özgür.

-Sahi nerede tanışmışlar? diye sordum merakla.

-Ben size anlatayım diye sohbete hâkim oldu kuzenim. Geçen yıl Vasıf Baba’yı Tuzla’daki o bakımevine götürdük. Odanın hazırlanmasını beklerken bizi salonda aldılar, koltuklara yerleştik. Büyük ekranlarda evlilik programı seyrediyordu herkes. Yan masalardan  adaylara takılmalar, şakalaşmalar duyduk. Hatta o gün biz de gülüp “ister misin biz de buradan düğün dernek çıkalım” dedik.

-Gördün mü bak aklımıza gelen başımıza da geliverdi dedi Petek. Cici annemiz Gönül Hanım babamın iki oda ötesinde kalıyormuş. Önce müdire hanım haberi verdi bize.

-Bizim Petek Gönül Hanım’ın çocukları babamızın malına mülküne göz koymuş olmasın diye şüphelendi önce. Onunkiler de fena değilmiş dedi kahkaha atarak, rahatladı böylece.

-Malı malına uygun dedi Özgür bir hâkim edasıyla.

-Sonra babam telefonla aradı bizi dedi Petek oğlunun koluna şakadan vurarak. “Sakın mani olmayın, şu ölümlü dünyada sayılı günlerimiz var, birbirimizi seviyoruz, gözlerimiz açık gitmeyelim” dedi.

-Peki, evlenince ne olacak? diye sordu eşim, bakımevinde kalmayacaklar mı?

-Güzel soru dedi Özgür bir kaşını kaldırarak.

-Biz de babamla o konuda anlaştık dedi Petek oğlunu geriye iterek. Bizler çocukları olarak evlenmelerine izin vereceğiz, onlar da bakımevinden ayrılmayacaklar.

-Nasıl olacak bu? diye gülerek sordu Özgür. İkisi aynı odayı paylaşacak, bakıcılar her ikisine birlikte mi bakacak?

-Oğlum yeter dalga geçtiğin, izin ver de anlatalım diye kızdı Petek. Tabii ki evlenmeyecekler, maksat mutlu olsunlar, uzun bir nişanlılık...

-Yani anne,  kim öle kim kala diyorsun.

-Yarın söz kesmeye gidiyoruz dedi kuzenim arkasına yaslanarak. Sen de şahitleri olursun.

Yemek boyu Özgür’e takılındı. O da pek şikâyetçi görünmüyor, hatta eğleniyordu. Öğleden sonra Petek ile birlikte çiçek siparişi vermeye çıktık. Masa üstü çiçeği oğlan tarafı alacak, kız tarafı da pasta yaptıracaktı. Petek şimdiden cici anne demeye başlamıştı. Cici annenin o gün kendisini prenses gibi hissetmesi için kıyafet balosu kostümleri satan bir mağazadan ona taç bile aldık.

Ben de Petek’in cici annesine bir el aynası almayı düşündüm.

-Belki de bu yaşındaki yüzünü görmek istemez deyip vazgeçtim.

-Al, al dedi Petek, arkasına da kendisini çok benzettiği Lana Turner’in fotoğrafını yapıştırırız. Ona bakar, kendi sanır diyerek kahkaha attı.

Çocukluk arkadaşım Leyla’nın  tavsiyesiyle Moda Caddesi’ndeki bilgisayarcıya uğrayıp gümüş kaplama saplı aynanın arkasına güzel bir Lana Turner portresi oturttuk.

Eve gelince erkekler aldıklarımızı görmek istediler. Özgür aynanın arkasındaki fotoğrafı görünce şaşırdı.

-Lana Turner de kim?

İnternette kısa bir araştırma sonrasında rahatladı.

-Bilmemem normalmiş  dedi. Bu Hollywood yıldızı öleli 20 yıl olmuş.

Ertesi gün hazırlandık,  Vasıf Amca’nın nişan törenine gittik. Bakımevinin salonu olabildiğince süslenmiş, masaların üzerlerine karton tabak ve bardaklar, plastik çatal ve bıçaklar konulmuş, bir masa da özel olarak nişan törenine ayrılmıştı. Vasıf Amca odasında hazırlanmış koltuğunda oturuyordu. Kostümünün içinde kaybolmuş küçülmüş bedenini dik tutabilmek için iki yanına yastıkla destek yapılmıştı. İçeri girdiğimizde uyukluyordu. Petek seslenince gözlerini açtı.

-Nalan, sen mi geldin?

-Hayır, babacığım, ben kızın, Petek.

Vasıf Amca doğrulmaya çalıştı.

-Nalan beni terk etti, ailesinin yanına gitti.

Petek annesinin 19 yıl önce öldüğünü hatırlatmadı.

-Vasıf Baba sizi nişanlıyoruz bugün diye bağırdı kuzenim.

-Kim nişanlanıyor?

-Sen dedem, sen ! dedi ona sarılarak Özgür.

Biz Vasıf Baba kafasını toparlayana kadar dışarıda kalmayı yeğledik. Odadan çıkınca gelmekte olan grubun içinden bir hanım bana seslendi.

-Damat Bey hazır mı?

-İçerdeler diyerek kendimizi tanıttım.

-Vasıf Baba nasıl diye sokuldu Tansu, benim annem aşırı heyecanlı. İnanır mısınız makyaj yaptırıyor.

O sırada Petek odadan çıktı.

-Annenize hediyelerimizi verelim dedi. Herkesin önünde uygun olmayabilir.

-Münasiptir dedi Tansu, burada kalanlar çocuk gibiler, hediye almazlarsa üzülürler.

Bakıcılar bu nişan dolayısıyla burada normal yaşamın altüst olduğunu, geceleri bağırışların arttığını, her yaştan kalanın her fırsatta odasından çıkarak bir araya geldiklerini, birbirlerine evlenme tekliflerinin arttığını, heyecanın had sahaya vardığını anlatıyorlarmış.

Erkekler Vasıf Amca’nın odasında beklerlerken, biz üç kadın Gönül Hanım’ın odasına gittik. Gönül Hanım da koltuğunda oturtulmuş, o da iki yanına yastık konularak dikleştirilmişti. İki genç bakıcıdan biri kurumuş dudaklarına zorlukla Coco Antoinette ruju sürerken, diğeri kaşlarını boyuyordu.  Petek’in hediyesi taç, dantel elbisesine tam uymuştu. Gönül Hanım peri kılığına girmiş yaşlı suratlı bir çocuk gibiydi.

Benim hediyem aynayı eline alınca önce kendisini gördü, hemen ters çevirdi ve o an bir sevinç çığlığı attı.

-İşte ben, aynen ben! diye bağırıyordu.

Kızı Tansu gülümseyerek duvardaki fotoğrafları işaret etti.

-Bu hediyeyle annemi fethettiniz dedi. Hangisi Lana Turner, hangisi kendisi karışmış burada.

Tüm duvarlar Lana Turner’in pozları arasına serpiştirilmiş Gönül Hanım’ın gençlik resimleriyle kaplanmıştı. Yatağın tam karşısına ise bir düğün fotoğrafı asılıydı. Gönül Hanım sanki adetten diye gülümsüyordu. Kolunu tutan siyah smokin içindeki erkek ise hayatından oldukça memnun görünüyordu.

-Babam anneme âşıktı diye fısıldadı Tansu Hanım. Annem ise o vefat ettikten sonra bir kere olsun adını anmadı.

Tansu Hanım annesinin bu yeniden evlenme isteğine güceniyor gibiydi.

-Bana ne dedi biliyor musunuz? Nihayet sevdiğine kavuşacakmış...

Bakımevinde kalanlar salondaki masaların etraflarındaki koltuklarda yerlerini almışlardı. Bakıcıların yardımlarıyla son gelenler de katılınca biz kız ve oğlan tarafı da aynı masada birarada oturduk.  Gönül Hanım’ın oğlu da gelmiş, sinirle bacağını titretiyordu.

-Bu rezalet kaç dakika sürer sence? diye eşine soruyordu.

Yaşlılar için arttırılmış oda sıcaklığından bunalmış,  yeni fön çekilmiş saçlarını arkaya doğru atan eşinin masaya gülümseyerek selamlar verirken dişlerinin arasından verdiği cevabı duydum.

-Çok ayıp ediyorsun artık. Bugün de tenise gitmesen dünyanın sonu gelmez!

-Hayır, bu Tansu’nun fantezileri. Burada, annemizi nişanlamak için hepimiz çıldırmış olmalıyız.

-Sakın annen olduğu için kanına dokunuyor olmasın, hani babanın üstüne diye?

O sırada bakıcıların tezahüratlı alkışları ve ıslıklarıyla Vasıf Amca ve Gönül Hanım’ın tekerlekli iskemleleriyle koridordan gelişlerini gördük. Hep birlikte ayağa kalktık.  Özgür telefonuyla ardı ardına fotoğraflar çekiyordu. İşte o sırada arkalarda kameralar belirdi. Petek’e sordum.

-Siz mi haber verdiniz basına?

-Hayır dedi şaşkın gülümseyerek.

Kuzenim gizlenmek için koltuğuna iyice gömülmüştü.

-Masanın üzerindeki çiçekler krizantem değil mi? diye hayretle sordu Özgür.

-Ne olmuş krizantemse diye cevap verdi Petek, kameralara doğru gülümseyerek.

-Anne, Avrupa’da mezarlıklar önünde satılır. Ölüler içindir, nişanla ne ilgisi var?

-Ay dedi Petek gülümsemeye devam ederek, sen nişanlan bak güller dökeceğim bütün yollarınıza.

Bakımevinin müdiresinin mikrofonu ele almasıyla salon sessizleşti. Vasıf Amca ile Gönül Hanım’ın nişan töreninin başlayacağını duyurması ortalığı karıştırmaya yetti.

-Ben de nişanlanmak istiyorum ! diye bağırıyordu en yaşlılar.

Basın mensupları da gösterilerek salon sessiz olmaya davet edildi. Tam tören başlayacaktı bu kez Gönül Hanım bağırmaya başladı.

-Bahriyelim, geldi mi bahriyelim?

Vasıf Bey de şaşkın durmaksızın tekrarlıyordu.

-Bir yanlışınız var, ben efendim, hiç bahriyeli olmadım.

-Ah İstanbul’da hep bahriyelimi bekledim diyordu Gönül Hanım, kısmet bugüneymiş… 

-Ben askerliğimi 18 Rebiülahir 1365’te Van’da yaptım diye itiraz ediyordu Vasıf Amca.

- 1946 yılının Mart ayı oluyor diye hemen miladi takvime çevirdi eşim.

Bu arada Vasıf Amca’nın Petek’e seslendiğini duyduk.

-Gözüm görmedi, Nalan mı bu?

Müdire hanım yeniden sükûneti sağlamak için pasta dağıtımına geçti. İkinci bahar şarkısı eşliğinde bakıcılar pastayı getirince Gönül Hanım da Vasıf Amca da memnun birbirlerine gülümsediler. 

Bakımevinden ayrılırken Özgür dayanamamış arkadaşlarına telefon açmıştı.

-Dedemi nişanladık biraz önce diyordu.

Yanımızdan geçen gazetecilerin de aralarında tartıştıklarını duyduk.

-Ne şekerlerdi değil mi diyordu kadın gazeteci, biz de ikinci baharımızı böyle yaşayacak mıyız acaba, böyle hayat dolu...

-Ne ikinci baharı, bu artık üçüncü bahar olsa gerek ! diyordu orta yaşlı meslektaşı. Başlığımız şöyle oluyor. Üçüncü baharlarında ilk aşklarıyla nişanlandılar...

 (1) http://www.aksam.com.tr/pazar/sanal-alemin-adami/haber-409443

(2) http://www.aksam.com.tr/pazar/kisa-oyku-kontor-sevgilim/haber-455387

GELECEK HAFTA

İNTERNET KADINLARI

27 Mart kısa öykü:  Sıradan Seyfi

13 Şubat kısa öykü: Kırık testi

06 Mart kısa öykü: Işıklar kararınca

28 Şubat kısa öykü: Öldüren selfie

14 Şubat kısa öykü: Turnayı gözünden vuranlar