Kısa Öykü: Bizimkisi asrın aşkı

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

Moda’da, Kulüp’ün eski yerinde açılmış lokantanın denize yakın masasında iki çift karşılıklı oturmuş eski günleri anıyorduk. Füsun ile ben Modalı, eşlerimiz ise semtte içgüveysiydiler.

-Bizimkisi asrın aşkı! dedi Tayfun, Füsun’a sevgiyle bakarak.

Füsun içini çekmekle yetindi, karşılık vermedi.

-Hikayemiz Moda’da başladı diye üsteledi Tayfun. Neredeyse tam burada, eski Kulüp’te.

Füsun yeniden içini çekti.

Bize ilk geldiklerinde de fark etmiştim. İki dakikada bir tekrarlıyordu Füsun’un iç çekmeleri, sanki bir tik haline gelmişti. Özellikle de sessiz kaldığımız anlarda onun derin iç çekişleri, gecenin varsa neşesini hemen kırıyor, tarifsiz bir hüzün katıyordu.

-Efendim biz bu kulüpte… diye söze başladı Tayfun.

-Kulüp’ün hikâyesi herhalde bizimkinden daha ilginçtir diye sözünü kesti Füsun.

Ardından da derin bir iç çekişle ekledi.

-Tayfun mesleği gereği hikâye yazmayı pek sever.

-Ne o edebiyata mı merak sardın? diye güldü eşim.

-Yok gerçekten de hikâye önemli diye birden atıldı Tayfun. Amerika ta doksanlarda keşfetti. Storytelling yani hikayesini anlatma artık bir ürünün satılmasında olmazsa olmazı!

Hâlbuki ünlü bir markanın CEO’su olan Tayfun işi söz konusu olunca ağır takılır, pek söz etmeyerek görevini daha da önemsettirirdi.

-Ama bu storytelling sayesinde diye devam etti heyecanla, satışlarımız uçtu. Bir elektrikli su ısıtıcısı için bile geçerli, hikayesini anlatınca insanlar mağazaya doluşuyor, bir anda tüketiyorlar.

-Nasıl? diye sordum, bu ani heyecanına pek de anlam veremeyerek.

-O ürüne hikayeyle dedi Tayfun sanki bir sanat eserinden söz ediyormuş gibi, bir değer daha katmış oluyorsun.

-Artı değere ek…

-Evet hikâye değeri… O metale sanki bir ruh veriyorsun, sanki kişiselleştiriyorsun, ona bir geçmiş yaratıyorsun.

-Hatta bir gelecek? diyerek alayla sürdürdü eşim. Su ısıtıcısını satan bilge alıp başını gidiyor…

 -Alay etmeyin, ciddiyim ben, o ürünü alanlar da su ısıtıcılarının hikâyesi sayesinde bitki çayı ikram ettikleri komşularına anlatacak bir konu buluyorlar.

-Ne yani dedi eşim, “Kendimi Rönesans’lı bir yörük gibi hissediyorum” falan mı diyorlar?

Füsun iç çekmeyi unutmuş kahkahalar atıyordu.

-Siz gülün ama işliyor gerçekten diye ısrar etti Tayfun. Evet Rönesans’la başlayan özel su ısıtma kabı, günümüzde priz varsa Toros Dağları’nda, mesela bir yörüğün kullanabileceği bir alete dönüşmüş. Bunu anlatan kişi komşusuna bitki çayının yanı sıra biraz da genel kültürünü göstermiş oluyor. Tüm hikâyeyi anlatmak zorunda değil.

- “Yörükler gibiyim, her şeyden vazgeçebilirim ama su ısıtıcısız yapamam” demesi yeterli herhalde.

-Bravo sana, benimle mi çalışsan acaba?

Kahkahalar birbiri ardına…

-Örneğin Coca Cola dedim ben de, Ford Escape marka araba ile birlikte hikayesini anlatmış.  Nashville’de dans etmiş, Teksas’ta meşhur dana göğsünden “brisket” eti yemiş, Doğu’dan Batıya Chicago’yu California’ya bağlayan efsane yol 66’yı yapmışlar…

-Ee biz de şurubunu sattık hikayelerle dedi eşim. Sanki geleneksel içeceğimizmiş gibi, her dini bayramda sofralarımızda…

-Ve de bize değer kattı sanki o şurup. Binlerce yıllık misafirperverliğimizi sanki Amerikan gazozuyla elde etmişiz gibi…

-Hayda dedik nereden nereye…

-İşte arkadaşlar dedi Tayfun cebinden bir fotoğraf çıkararak bizim hikayemiz de…

Füsun fotoğrafı elinden kapıp, çantasına atıverdi.

-Yeter bu maskaralık diye tersledi Tayfun’u, istersen bazı hikayeler de sahibine kalsın ha…

Bir anda sessizlik kapladı masamızı. Füsun bile iç çekmedi. Tayfun bir şey demeden hızlı bir şekilde tabağındakileri bitirdi.

-Pekâlâ dedi yine dayanamayarak Tayfun, herkesin içinde kendimi ifade edeyim bari.

Füsun ona merakla baktı.

-Kabul, hikayemizi reklam için kullanmam büyük bir hataydı.

Füsun özeleştirinin devamını bekliyordu.

-Ama ne var bu kadar kızacak, inan anlamıyorum. Bizim aşkımız o kadar güzel ki her ürüne ondan ilham alarak binlerce hikâye uydurabilirim.

Füsun umudunu kaybetmiş halde başını çevirdi, uzaklara Kalamış’a doğru bakmaya başladı.

Havadaki gerginliği dağıtmak için eşim şaka yapmak istedi.

-Ne o, yoksa Alfa Romeo’nun Julliette’i gibi araba markalarında mı kullandın?

-Ya da diye sordum, Mini Cooper araba reklamından esinlenip “o ve ben, fenomen ikili” mi dedin?

-Öyle olsa neyse dedi bize dönerek Füsun.

-Ya?

-Adam deterjanla yumuşatıcıya adlarımızı vermiş…

Öyle bir kahkaha yükseldi ki masamızdan lokantadaki bütün başlar bize çevrildi.

-“Asrın aşkı bizimkisi” derken göstere göstere de Kulüp’ün masa örtülerini göstermez mi?

Bir kahkaha daha…

-Bir de bizim gençlik fotoğraflarımızı aramış, bulmuş, koymuş …Esas kız ile esas oğlan masanın iki ucunda oturmuşlar, kollarını uzatarak ellerini zorlukla kavuşturuyorlar…

-Ama, ama diyerek araya girmeye çalışıyordu Tayfun.

Kahkahalar…

-Ve kamera masa örtüsünü zumluyor…

Kahkahalar…

-Yani beyazlığı ve yumuşaklığı… diye açıklama getirmek istedi Tayfun.

Tayfun her ağzını açtığında gözlerimizden yaşlar gelene dek gülüyorduk.

Füsun çatalını bıçağını bıraktı.

-Anlayacağınız, Tayfun deterjan, ben yumuşatıcı!

Yan masalardan da zapt edilmeye çalışılan gülme sesleri duyuldu.

-Peki Tayfun dedik nasıl geldi aklına asrın aşkınızı deterjan ile yumuşatıcıya hikâye yapma fikri?

-14 Şubat sevgililer günü için ne yapabiliriz diye düşünürken…

-Yok yok diye çatalıyla tabağına vurarak itiraz etti Füsun.

-Ama bir dinle aşkım… Bir tesadüf bu fotoğrafa rastladım albümde.

-Ne tesadüfü? İşte albümümüzü karıştırıyormuşsun dedi Füsun yine ona kızgın bakarak. Yani deterjanın için bizden hikâye arıyormuşsun.

-Meseleye yanlış taraftan bakıyorsun aşkım dedi Tayfun, bizim hikayemiz hiç deterjan olur mu?  Bir aşk hikayesi arıyordum, ee nereden ilham alayım, “bizimkisinden iyisini nereden bulacağım” dedim…

-Ee…

-Perşembe çaylarında, Kulüp’ün gençlik gecelerinde temiz aşklar…

-Tamam işte aşkın temizliği de deterjan ve yumuşatıcı ile…

-Bırakmıyorsunuz ki bitireyim diyerek peçetesini masaya attı Tayfun.

Gecenin ilerleyen saatlerinde konu hikâye anlatan reklamlardan uzaklaşamadı. Her ne kadar Tayfun aralarda “Bizimkisi asrın aşkı” diye Füsun’a kendi hislerini açıklamaya çalışsa da verilen örnekler hep aleyhine işliyordu.

-Bir kadın robotla, bir erkek robot yaratılmasına ne diyorsun?

-Bunlara adlar verilmesine?

-Sonra birbirlerine aşık olmalarına?

-Ve de şaka değil, hayatlarını birleştirmeye karar vermelerine…

-Günün birinde de resmen evlenmelerine…

-Yılın düğünü diye anons edilmesine…

-Düğünlerinde ünlü bir şarkıcının şarkı söylemesine…

-Robot sesleriyle birbirlerine evet demelerine…

Doğrusu bir markaya storytelling hikâye katmanın bu kadar birinci dereceden alınması hayal gücü sınırlarını da aşmıştı.

-Yani… diyerek cevap vermekten kaçınıyordu Tayfun.

-Yani diye tekrarladı Füsun, robotlara aşk hikayeleri yazıyoruz, sonra da biz insanlar onlarla aynı aşk hikayelerini yaşamaya çalışıyoruz. Ne komik bir dünyada yaşıyoruz.

Ertesi sabah çocukluk arkadaşım Leyla uğradı.

-Ay onlarınki gerçekten asrın aşkıydı dedi.

-Nasıl, büyük engelleri mi aştılar?

-Sen de deyip güldü Leyla, Kaf dağını delecek tip var mı hiç Tayfun’da?

-Nasıl asrın aşkıymış öyleyse?

-İlahi dedi Leyla, düğünleri dillere destan oldu, işte o. 

-Kulüp’te mi yaptılar?

-Sen neredeydin ki o zaman, nasıl haberin olmaz anlamıyorum. Sağır sultan bile duydu.

 -Füsun’u yakınlarda tanıdım dedim. O da Tayfun sayesinde…

- Sanatçılar arasında Ayla Dikmen’i de getirtmiş bu Tayfun’un ailesi diye devam etti anlatmaya Leyla, o kadar kayık birikmişti ki Kulüp’ün önünde, o da yaklaşıp denizdeki izleyicilerine iki elinde iki tahta marakasını Latin müziği eşliğinde sallamış, büyük alkış toplamıştı.

-Peki Leyla dedim Füsun o zamanlar da hep içini çeker miydi?

-Yoo, çok neşeli bir kızdı, hayat dolu…

Sonra ekledi.

-Tayfun gibi kocayla kim olsa içini çeker bence.

-Neden? diye sormama kalmadı.

-Adamın her şeyi abartılı. Bunlar evlenirken sinema afişi gibi fotoğraflarını asmıştı. Sadece Kulüp’ün kapısına değil, İskeleye kadar koyabileceği her yere... Adamın hayatı reklam!

Leyla da içini çekmeye başlamıştı.

-Evlerini görecektin, eşyalar, objeler her tarafta… Duvarlar, koridorlar tablolarla dolu…

Öyle abartılıymış ki, görünür kılmak için kitapları kütüphane odasından taşırmış.

-Hepsi okundu sanılsın diye, o zengin adam yenisini almak yerine sahaflardan bir dükkânın kitaplarını boşalttırmış evine…

Leyla Füsun gibi tekrar içini çekti.

-Her yer öyle tıklım tıklım doluydu ki, tam bir lüks Çıfıt çarşısı!  İnsan nefes alamıyordu evlerinde.

Bir gün sormuş Füsun’a “içine fenalık gelmiyor mu?” diye.

-Hiçbir eşyayı, bir küçük vazoyu bile, değil atmak, yerinden kaldırmaya hakkı yokmuş, iyi mi?

Leyla bir örnekten diğerine geçiyordu.

-Oğulları ikmale kalmıştı, bizimkiyle aynı okuldaydı, Füsun benden rica etti “kimseye söyleme” diye, kocası herkesten saklıyormuş. Niye biliyor musun? Tayfun Bey’in oğlu sınıfta kalamazmış. O da sanki asrın çocuğu!

-Tabii Füsun içini çeker dedi ardından. Adam “Bizimkisi asrın aşkı” diye diye kızın havasını tüketti.

Füsun’un lohusalığında da odasını çiçekçi dükkanına çevirmiş.

-O zamandan kalmıştır diyordu Leyla, geceleri, ciğerleri çiçeklerin karbondioksitinden daralınca, bir nefesçik hava içindir o iç çekişleri...

GELECEK HAFTA

BENİM DE CANIM VAR

12 Şubat Kısa öykü: Aşk fırsatları sever

5 Şubat Kısa öykü: Yaşlı ergenler

28 Ocak Kısa öykü: Gölgemin korkusu

22 Ocak Kısa öykü: Mevsimlik Kişilikler

15 Ocak Kısa öykü: Şaşkın Sapık              

8 Ocak Kısa öykü: Kadının Böylesi

1 Ocak Kısa öykü: Maziye teessüf

25 Aralık Kısa öykü: Dün gece neredeydin?

18 Aralık Kısa öykü: Ölümüne fren

11 Aralık Kısa öykü: Geçmişe mesaj

4 Aralık Kısa öykü: Elma Dersem Çık 

27 Kasım Kısa öykü: Kör Olası Aşk

20 Kasım Kısa öykü: Yıllanan güzellik

13 Kasım:  Kısa öykü: Ömre bedel hata

06 Kasım Kısa öykü: Yukarı akıntı

30 Ekim Kısa öykü: Kayıp uçurtmalar

23 Ekim Kısa öykü: Dayının şeridi