Kısa Öykü: Benim de canım var

RÜYA ERSİNA UYGUR

ersinaru@gmail.com

Duvardaki plazma televizyona, içine girecek gibi yaklaşmış, elimle ağzımı kapatmış halde dikkatle bakıyordum. Evlilik programında koca adayını bekleyen süt dişleri çıkacak yaşa erişmiş kadıncağız koltuğunda yastıkların desteğiyle duruyordu.

-Benzetti herhalde Leyla diye söylendim.

Çocukluk arkadaşım telefonla haber verdiğinde fincan elimden kaymış, kahvenin telveleri koltuğa sıçramıştı.

İzleyiciyi ekrana çağırmak amaçlı, yüksek tempolu “gel gel müziği” eşliğinde o bir asırlık kadın dişsiz ağzını şapırdatıyor, gözlerini süzerek ekrana bakıyordu.

-Gel Allah aşkına diye seslendim eşime, bizim Müşerref teyze olabilir mi gerçekten?

-O yaştakiler sanki hep birbirine benzer gibi bir şeyler geveledi eşim.

Sonra ekledi.

-Üzülme, o değildir.

-Ay çok tatlı diyordu programın hanım yöneticisi 12 punto iğne topuklarının üzerinde dönüp stüdyodaki izleyicilerine bakarak. Görüyor musunuz? Aşk bu, aşk. Yaşa bakmaz! Canım, hâlâ ruh ikizini arıyor. Görüyor musunuz sevgisiz yaşanmıyor…

Sonra da ekrana, sanki evlerinden programı izleyen, bizim üzerimize doğru, bağırarak yürüyordu.

-Evlenmeden olmuyoooooor.

Sunucu şovuna yine aniden topuklarının üzerinde Müşerref Teyze’ye dönerek devam ediyor ve şöyle diyordu.

-Olmuyor, değil mi canım, ah ne güzelsin sen, canım, canım…

Mikrofon yaşlı kadına uzatılıyor, o da ancak öyle sesinin duyulacağına inanıyor ve ağzını yaklaştırıp herkesi kahkahalara boğan cümlesini söylüyordu.

-Benim de canım var!

Bu cümle anlayışlı gülüşmeler arasında alt şeritte geçiyordu:

“92 Yaşındaki gelin adayı ‘Benim de canım var’ dedi.”

-Otursana bir koltuğa dedi eşim, niye duruyorsun öyle televizyon karşısında, Müşerref Teyze’yse bakarız bir çaresine.

-Hangi çareye bakarız? Oradaysa eğer, kadıncağız rezil oldu demektir. Hayır anlamıyorum ki bu yaşta insanları ailelerinden izin almadan nasıl çıkarırlar…

O olmayabilir umuduyla ayakta beklemeye devam ediyordum. Attaki şeritte Müşerref Cünoğlu ismi geçince, ben de koltuğa yaşlı teyzem gibi yığılıverdim.

-Oymuş, gerçekten bizim Müşerref Teyze!

İlk şoku atlatınca da hemen yerimden fırladım.

-Bir şeyler yapmalı dedim, Müşerref Teyze’yi kurtarmalı oradan.

-Duyan da seni, teyzen kaçırıldı sanacak, baksana ne kadar memnun kadıncağız.

-Ne memnunu, aklı başında değil ki! Memnun görünüyorsa da kendisiyle ilgilenildiği içindir, yoksa maskara edildiğini bilse…

Telefon kulağımda salonu dört dönüyordum.

-Hah Sevimciğim, merhaba, televizyonda Müşerref Teyze’yi gördün mü? Ah, senin de haberin yok demek. Peki Müşerref Teyze ile kim ilgileniyor? Oğlu Türkiye’de değil diye duymuştum. Öyle mi, o mu arıyor öteki telefondan? Tamam canım, sonra sen beni çaldırırsın.

Eşim bir gözü televizyonda, merakla sordu.

-Ne oldu, haberleri yok muymuş?

-Sevim’in yok, ona da biraz önce telefonla bir ahbabı bildirmiş. Daha televizyonu açmamıştı, biz konuşurken Fransa’da kalan oğlu arıyordu. O da yeni duymuş olmalı. O değil, bu değil, peki kim verdi bu izni? Evlilik programcıları kimden aldıkları izinle…

Bir saat geçti. Televizyonun karşısında sessiz kalışımdan endişelenen eşim beni rahatlatmaya çalışıyorsa da başarılı olamıyordu.

-Hadi bir telefon et de öğren birisinin izniyle mi olmuş, izinsizse hemen harekete geçeriz.

Televizyondan gözlerimi ayırmadan telefona uzandım.

-Sevim, bir şeyler öğrenebildin mi? Vedat’ın haberi var mıymış annesinin programa çıkacağından?

-Güldürme beni dedi Sevim, duyan da annesi sahne alıyor sanır. Yahu bu kadın gözlerini zor açıyor, şekeri var, tansiyonu var, Müşerref Teyze’nin kalbi var kalbi…

-Ya şimdi kalbi duruverirse televizyon kanalında dedik koro halinde ikimiz de.

-Yok dedi Sevim, bizden hiç kimsenin haberi yok. Biraz önce Vedat bakıcısını aradı. O da biliyorsun bir yarım akıl, ne dese beğenirsin “Ay çok istedi” …

-Tamam da dedim, bakıcısı bir izin formu falan doldurmuş mu? Hani Müşerref Teyze çok istiyor diye televizyondan gelenleri aileden biri gibi kandırmış olmasın?

-Yok canım, o çok saf bir kadın, kandırdıysa, programdan gelenler kandırmıştır onu ve Müşerref Teyze’yi.

-Peki ne yapacağız şimdi?

-Ne yapacağız sinir içinde, oturup, seyredeceğiz. Müdahale etmeye kalksan reytingi yükseltir diye seni da alırlar telefonla programa. Öyle seyredeceğiz.

-Yok, öyle, oturup, eli kolu bağlı seyretmeyeceğim dedim telefonu kapatınca.

Eşimle birlikte kafa kafaya verip neler yapılabileceğini düşündük. Bir kâğıdın üzerine madde madde yazdık. Birinci şikâyet mercii RTÜK, programın hemen durdurulması talebiyle.

-İkinci dedim yerimde duramayarak savcılık, suç duyurusunda bulunuyoruz hemen. Programa el konulacak, Müşerref Teyze oradan acilen çıkarılacak.

-Üç diye yazdı eşim, kalp doktorunu çağıralım.

Daha dördüncü maddeyi yazamadan televizyondan bir bağırışlar, çığlıklar, sirene benzer ıslıklar koptu. Salon sanki yıkılıyordu.

-Eyvah Müşerref Teyzeme bir şey oldu! diye kalktım heyecanla.

Programın sunucusu hanım kameramana seslenerek iki kuvvetli genç çağırmış, onlar da Müşerref Teyze’yi kollarına girerek külçe gibi kaldırmışlar, stüdyonun oval sahnesinde güya dans ettiriyor, gerçekte kadıncağızı sürüklüyorlardı.

- Canım, canım, bakın nasıl da yoruldu diye tiz sesiyle bağırdı sunucu.

Müşerref Teyze yastıklar desteğiyle koltuğuna yerleştirilirken sunucu bir de seyirciye dönüp çapkınca göz kırpmaz mı?

-Damat adayımız gelene kadar biraz dinlensin.

Kahkahalar yükseldi. Çılgınlık salondakilere de bulaşmış, katılanlar da yerlerinden fırlamış kışkırtıcı bir oyun havası eşliğinde ayakta göbek atıyorlardı.

-İnsan haklarına aykırı bu dedim gözlerimden yaş gelirken.

-Üzme kendini o kadar diyerek beni teselli etmeye çalıştı eşim, Müşerref Teyze bir şey anlamıyor ki.

-Hah dedim damat adayı da geliyormuş. Çabuk, başka rezillikler de olmadan telefonları edelim.

RTÜK’te birine ulaşmamız hemen hemen imkansızdı, defalarca çevirdik numarayı, her seferinde sabırla beklememiz, “lütfen hatta kalmamız” isteniyordu. Savcılığa gelince suç duyurusunun mevzuata uygun olarak yazılı verilmesi gereği hatırlatıldı. Bir tek doktoruna ulaşabildik. Doktor da gülmesini zor tutarak “Müşerref Hanım ilaçlarını aldıysa bir şeycikler olmaz, bırakın eğlensin” demez mi?

Sanki teyzemizi televizyona bakarak koruyabilirmişim gibi ekrana mıhlanmışken yine Sevim aradı.

-Nihayet Müşerref Teyze’nin bakıcısına ulaştım dedi. O da izleyiciler arasında göbek atanlardanmış, iyi mi? Telefonu bir de yüzüme kapadı.

-Sevim dedim Vedat ile bir an önce görüşüp bu program hakkında suç duyurusunda bulunalım.

-Ben de öyle düşündüm. Vedat da zaten ilk uçakla buraya geliyor. Oturup ayrıntılı önlemler de alalım da bir daha böyle bir rezillikle karşılaşmayalım.

Daha cümlesini bitirmemişti ki televizyondan yine alkış sesleri yükseldi.

-A, bir şeyler oluyor dedi Sevim, sesi titreyerek.

-Ne olacak damat adayı Müşerref Teyze’yi görecek diye dalgalandı salon. Perde açılıyor!

Sonraya sözleşerek telefonları kapattık.

Damat da sürekli gözlerini deviren askılı pantolonlu, papyon kravatlı 85 yaşında bir beyefendiydi.

Merak arttırıcı müzik eşliğinde perde yükselirken katılanlar da birer figüran gibi aşırı ifadeli yüzleriyle bir gelin adayına, bir damat adayına bakıyorlardı.

Damat adayı çok heyecanlı olmalı gözlerini neredeyse kapamış, belli etmeden görmeye çalışıyordu. Ama Müşerref Teyze’nin şanssızlığına tam perde açıldığında vücudunu olabildiğince dik tutan yastıklardan biri koltuktan kayıvermiş, içi gitmiş teyzemiz de orada doğan boşluğa düşmüştü.

-Bu, bu, efendim diye korkuyla fırladı damat adayı, ölmüş bu, bu gelin adayınız cansız…

Damat adayının bağırmasıyla Müşerref Teyze de uyandı.

-Heyecandan efendim diyordu sunucu, bakın gelin adayımız kendine geldi. Müzik.

Müziğin başlamasıyla Müşerref Teyzemiz de şartlanmış gibi hemen şarkısına başladı.

-Benim de canım var, ben de insanım…

Salondakiler de hemen ayağa fırlamış, hep bir ağızdan bağırıyorlardı.

-Ben de insanım…

-Devam diyerek teşvik ediyordu sunucu.

Müşerref Teyze de titrek sesiyle devam ediyordu.

-Aşkımla oynama, kumar değildir, seviyorum demek oyun değildir.

Sunucu orkestra şefi gibi katılımcılara dönüyor, onlar da hep bir ağızdan bağırıyorlardı.

-Ben de insanım, ben de insanım.

Müşerref Teyze de coşuyor sanki onlarla yarışıyormuş gibi o da bağırıyordu.

-Ben de insanım !

Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Sinirlerim boşalmıştı bir kere, gözyaşlarımı tutamıyordum.

Eşim benim durumumdan endişelenerek televizyonun sesini kıstı. Müzik de olmayınca görüntüler iyice gerçeküstü hale geliyordu.

Sunucunun açılan kapanan büyük ağzı, damat adayının düşmüş pantolon askılarıyla iskemlesinin etrafında ne yapması gerektiğini unutmuş tiyatro oyuncusu gibi dolanışı, evlilik programının davetli izleyicilerinin bazen birbirlerine dönerek bazen sırt sırta vererek göbek atışları…

Müşerref Teyze’nin dalıp dalıp gitmeleri, sonra aniden uyanıp can havliyle ileri geri sallanarak, yaşama sıkı sıkı sarılanlarda görülen ısrarlı bakışlarla, ağzını açıp kapayarak herhalde “Benim de canım var” diye çığlıkları, sonra kameranın onlara dönüşüne bakılırsa stüdyodaki izleyicilerin de ayakta, herhalde, “Ben de insanım” diye tekrarlamaları...

Bu toplu delirme sahnesi karşısında daha fazla dayanamadım ve televizyonu kapattım.

GELECEK HAFTA

BUNLAR DA ÇOK GÜZEL

19 Şubat Kısa öykü: Bizimkisi asrın aşkı

12 Şubat Kısa öykü: Aşk fırsatları sever

5 Şubat Kısa öykü: Yaşlı ergenler

28 Ocak Kısa öykü: Gölgemin korkusu

22 Ocak Kısa öykü: Mevsimlik Kişilikler

15 Ocak Kısa öykü: Şaşkın Sapık

8 Ocak Kısa öykü: Kadının Böylesi

1 Ocak Kısa öykü: Maziye teessüf

25 Aralık Kısa öykü: Dün gece neredeydin?

18 Aralık Kısa öykü: Ölümüne fren

11 Aralık Kısa öykü: Geçmişe mesaj

4 Aralık Kısa öykü: Elma Dersem Çık

27 Kasım Kısa öykü: Kör Olası Aşk

20 Kasım Kısa öykü: Yıllanan güzellik

13 Kasım: Kısa öykü: Ömre bedel hata

06 Kasım Kısa öykü: Yukarı akıntı

30 Ekim Kısa öykü: Kayıp uçurtmalar

23 Ekim Kısa öykü: Dayının şeridi