“Bana bu öğleden sonranızı ayırabilir misiniz? Ölmeden önce mutlaka oraya gitmeliyim.”
-Ne o elindeki? diye sordu eşim. Kötü bir haber mi var?
-Biraz önce bu notu kapıcımız Nurgül getirdi. Zeliha Hanım benimle AVM’ye gitmek istiyor.
-Bugün mü? Pazar günü kalabalık da olur, hafta içi gitseniz?
-Ben de balkonda tembellik yapmayı tercih ederdim dedim karşıdaki İstanbul siluetine bakarak, ama sanki hayat memat meselesi gibi “ölmeden önce mutlaka oraya gitmeliyim” diyor. Tuhaf, değil mi?
-Nedenini de yazmış mı? diye sordu birden iyice meraklanarak. Ne yani, kefen bezi mi alacak?
Sinirli güldüm.
-Not olunca dedim, bir de Nurgül ile yollayınca soramadım tabii. Kırılgan bir kadına benziyor Zeliha Hanım. Kırk yılın başında bir şey istedi. Gitmek istemediğimi düşünmesin diye sorgu sualsiz, hemen kabul ettim.
-Hangi AVM bu?
-İki Telli yakınında var ya, Edirne yönü, gişelere giderken hep önünden geçtiğimiz, o civarda yeni açılmış…
-Ta İki Telli ’ye mi gidiyorsunuz? Anadolu Yakası’nda benim bildiğim 5 büyük alışveriş merkezi varken…
-İlginç, değil mi, Zeliha Hanım ille oraya gitmek istiyor.
Çocukluk arkadaşım Leyla ile sabah erkenden laflamıştık telefonda . O da bu nota şaşırmış, “dikkatli ol” demişti. O yaşlı komşumuzun notunu önemsemiş, “bu kesinlikle bir alışveriş kaprisi olamaz” demişti. “İşin içinde ciddi bir iş var!”
Öğle yemeğinden sonra Zeliha Hanım’a uğradım. Ayağında ayakkabıları, kolunda çantası kapının ardında beni bekliyor olmalıydı, bekletmeden çıktı. Arabada çantasını kucağında sıkı sıkı tutarak otururken gizlice gözlerini sildiğini fark ettim.
Bir süre sessizce yol aldık. Köprüye girdiğimizde başını cama dayanmış, gözleri kapalıydı.
-İyi misiniz? diye yavaşça sordum endişeyle.
- İyiyim dedi. Merak etmeyin.
Sonra ekledi.
-Gücümü toplayınca size anlatacaklarım var. Onu görmeden önce her şeyi bilmelisiniz.
-Birini mi göreceğiz alışveriş merkezinde? diye şaşırarak sordum. Kimi Zeliha Hanım?
-Genç bir kadını. Kardeşim tesadüfen rastlamış, orada bir video kulüp işletiyormuş.
-Doğru tahmin ediyorsam dedim yanımızdan geçen arabada yüksek sesle müzik dinleyen şoföre şöyle bir bakarak, film ya da klip seçmeye gitmiyoruz.
-Hayır, ama bir korku filminden daha tehlikeli gerçek cinayetin aktörlerinden birini görmeye gidiyoruz.
Sonra hemen bana bakarak ekledi.
-Merak etmeyin, sizi tehlikeye atmam.
-Kim bu kadın? diye sordum soğukkanlılığımı korumaya çalışarak. Nereden tanıyorsunuz?
-Hepsini baştan anlatacağım dedi yaşlı kadın.
Sonra yine gözlerini kapadı. Öyle konuşmaya başladı.
-Torunum askerliğini yaptıktan sonra İki Telli ’de bir gazetede editör olarak çalışmaya başladı. Bu kadın da gazetenin danışmasında görevliymiş. Telefonlara cevap veriyor, ziyaretçileri gitmek istedikleri bölüme ya da şahsa bildiriyor, bildiğiniz resepsiyonist. Arda ile her sabah her akşam karşılaşarak, yıldırım aşkı…
Zeliha Hanım dudağını bükerek devam etti.
-Birlikte çıkmaya başlıyorlar, restoranlar, sinemalar… Bu kadın bir komiserle yaşarmış. Kirli bir takım işleri olmuş geçmişte komiserin, emekli edilmiş ama kolu uzun olduğu için poliste dosyalara ulaşabiliyor ve mafyanın iş takipçiliğinden iyi kazanıp, lüks yaşıyormuş.
- Komiserle birlikteyken mi torununuzla ilişkisi başlamış? Ne cesaret!
-Evet, torunuma da önceleri söylememiş. Komiserden çocuğu da var üstelik, 4 yaşlarında. Adam elli beş. Kadın 32 yaşında o zaman, torunumdan da 7 yaş büyük. Bir gün Arda’ya ağlayarak anlatıyor, “kurtar beni” diyor. Çünkü komiser şüphelenmeye başlamış.
-Torununuz da genç bir gazeteci, kendini onun kahramanı gibi mi hissediyor?
-Elbette, gençlik işte, onun için tüm tehlikelere atılmaya hazır. Oğlum dedim, ben mafyayla ilişkisini bilmiyorum da emekli de olsa komiser diye korktum, silahı var belinde, çeker vurur seni maazallah dedim.
-Peki, Arda’nın annesi, babası?
-Kızım dayanamadı onun ölümüne, diye ağlamaya başladı yaşlı kadın. Mahkemelere gidip gelirken felç geçirdi. Sonra onu da yitirdim ben. Torunumu da kızımı da…
-Zeliha Hanım, çok üzüldüm…
-Benim esas üzüntüm dedi burnunu mendiliyle silerek, kızımın kabri belli de, torunum nerede, işte onu hiç bilmiyorum.
-Nasıl? diye sordum[u1] kaç yıl önce oldu bu olaylar?
-Yedinci yıla girdik dedi Zeliha Hanım, mahkeme biteli 4 yıl oldu. Komiser bir yıl yattı o kadar, ceset bulunamayınca… Sonra bu kadın da ifadesini değiştirdi… Bak AVM’de dükkân açmış, kolay mı bu işler? Hep bildik numaralar…
-Ölümü hakkında diye çekinerek sordum hiç mi bilgi edinemediniz? Belki de yaşıyordur…
-Ah nerede… Ölümü kesin de, nereye gömdüler, işte onu öğrenmek istiyorum.
-Komiser mafyadan yardım mı aldı diye düşünüyorsunuz?
-Tabii ki, zaten mahkemede bunlar çıktı ortaya. Bu mafya inşaat sektörüne el atmış. Taşeron firmalar kuruyor, o ona, o ona, hepsi adamları zaten. Onlardan biri Rusya’da yakalandı. Orada da inşaatları var, taşeron firmalarından birinin sahibini öldürüp domuzlara yedirmiş, yok etmişler. Bu yakalanan adamları itiraf etmiş orada, “Türkiye’de de bir gazeteciyi iş dönüşü kaldırdık” demiş, “sıktık kurşunu ağzının içine, dağıttık o beynini”…
Zeliha Hanımın sesi titriyordu. AVM’nin otoparkına girmiştik.
-Attılar Ardamı bir yere, kireç kuyusuna mı artık, asit kazanına mı? Yok ettiler yavrumu.
Arabadan inişine yardım ettim. Zeliha Hanım zorlukla yürüyordu.
-İsterseniz bir soluk alalım, bir şeyler içelim diye teklif ettim.
-Önce önünden geçelim de dedi Zeliha Hanım kararlı, sonra oturur birer kahve içeriz.
Mağazanın önüne gelince bilerek arkamda kaldı sanıyorum, beni siper edip içeriyi gözledi. Sonra kolumu sıktı.
-Orada diye fısıldadı, tek başına! Haydi girelim.
İçeri girince doğru onun yeni paketlerin içinden çıkardığı videoları yerleştirdiği reyona doğru ilerledik. Bize doğru dönen kırkına basamak dayamış kadının kırmızı rujlu geniş ağzında hazırlamış olduğu satıcı gülümsemesi birden dondu. Dudaklarını ısırarak Zeliha Hanım’a hortlak görmüş gibi baktı. İğne topuklu siyah rugan pabuçlarının üzerinde gövdesi sarsılır gibi oldu. Siyah deriden etek ceketiyle hayli dikkat çekiciydi. Elektrik laciverti ön düğmeleri derin dekolte yapacak kadar açık gömleğini kapamaya çalıştı.
-Ne arıyorsunuz burada? dedi titrek bir sesle.
-Torunumu diye cevapladı Zeliha Hanım, eğer onu bir parçacık sevdiysen Arzu, ya da sende bir nebze insanlık kaldıysa… Söyle nerede Ardam?
-Ben söyledim mahkemede diye kekeledi. Yanlıştı onu sevmem. Çocuğumu düşünmek zorundaydım. Evime döndüm. Ona ne oldu bilmiyorum.
-Komiser diyecek oldu Zeliha Hanım. O biliyordur belki?
-İnanın o yapmadı. Öyle olsa, mahkemede de söyledim, bir katille ben nasıl yaşarım, nasıl aynı yatağı paylaşırım…
-Burası mahkeme değil Arzu Hanım diye ısrarla sordu Zeliha Hanım, lütfen söyle, nereye gömdüler onu?
-Kim ne yaptı bilmiyorum dedi Arzu. Ben de çok üzgünüm. Ama ben aşkımı betona gömdüm. Artık yok.
-Nereye gömdün sevgisini, betona mı dedin? diye dehşetle üzerine yürüdü Zeliha Hanım. İnşaatlarına mı gömdüler yoksa? Yoksa buraya mı ha?
-Siz neler söylüyorsunuz? diye fısıldadı Arzu korkuyla etrafına bakarak.
Sonra sesini yükseltti.
- Böyle devam ederseniz güvenliği çağırmak zorunda kalacağım.
-Tamam dedi onun kolunu tutarak Zeliha Hanım, biraz oturayım ne olur, fenalaştım galiba.
-Hayır, hayır dedi Arzu dehşet içinde kapıya bakarak. Biraz ilerde kahve var, burada değil, orada dinlenin.
O sırada içeriye bir müşteri girmişti. Arzu yardım ister gibi kapıya baktı. Sonra bizden kurtulmak için fısıldadı.
-P3 otopark katına inin. Asansör yanda.
-Ne var orada? diye sordu Zeliha Hanım.
-Çıkın, benden bu kadar dedi yine fısıldayarak.
Sonra gülümseyerek müşteriye döndü. Çaresiz çıktık. Zeliha Hanım hiç vakit kaybetmek istemiyordu.
-İşte asansör!
Asansörle aşağıya inerken P3’te ne bulacağımızı merak ediyordum. Yoksa Arzu da buraya mı gelecekti?
P3 katında arabalardan başka bir şey görünmüyordu. Teker teker giriş kapılarını dolaştık. Ben yorulmuştum Zeliha Hanım kim bilir ne haldeydi.
-Affedersiniz diye atıldım güvenlikçilerden birine. Biraz önce burada bir yere koyduğumuz arabamızı bulamıyoruz. Şöyle bir yazı vardı sanki “Aşkımı betona döktüm” gibilerden…
Zeliha Hanım şaşkınlıkla beni dinliyordu. Güvenlikçi güldü.
-Var var dedi. Biz silmiştik onu, nasıl da okudunuz? Bakın karşı tarafta araba yıkama noktasına doğru.
Heyecanımızı belli etmemeye çalışarak o tarafa doğru yürüdük. Silinmiş duvarı gördük. Zeliha Hanım duvara tutunarak ayakta kalabildi.
-Ardam diye ağlıyordu. Nasıl kıydılar sana?
Cep telefonumla gizlice duvarın ve yerin fotoğraflarını çektim. Zeliha Hanım’a sakin olmamız gerektiğini tekrarlayarak güçlükle tutuyordum.
-Haydi, artık gidelim dedim. Fotoğraflar elimizde, yerini belirledik. Kimselere görünmeden, artık buradan gidelim.
Arabamız P1’deydi. Biraz önce konuştuğumuz güvenlikçiye görünmeden farklı bir giriş kapısını seçtik, oradan asansöre binerek P1 katına geçtik. Arabaya binip de otoparktan çıkıp otoyola girdiğimizde rahat bir nefes aldık. Arkamızdan gelen arabalar şüpheli görünmüyordu.
Yolda Zeliha Hanım mendiliyle terleyen anını sildi. Bulmanın heyecanıyla önce torpido gözüne elini vurdu, ardından nisan yağmuru gibi gözyaşları boşaldı.
-Ne yapacağız şimdi? diye bir soru attım ortaya.
Belki bunu düşünürken sakinleşirdi. Öyle de oldu.
-İyi bir avukat lazım dedi. Eskisi mafyayla baş edilemeyeceğini düşünüp hiçbir şey yapmadı.
-Evet dedim gözlerim yolda direksiyonu sıkı sıkıya kavramış sürerken, avukatı davayı alması için ikna etmenin yolu iyi bir dosya hazırlamakta. İlk önce de AVM’nin inşaatını bunların aldığını, ya da taşeron firmayla organik bağlarını bulmalıyız.
-Bu kadın ancak her şeyi ortaya çıkarırsak bildiklerini anlatır. Yoksa baksanıza mağazasına, belli ki yatırımı onlar yapmış, sus payı olsun diye. Mahkemede ifade değiştirmesine ödül.
İkimize de bir umut doğmuş, o betonu yıktıracağımıza neredeyse emin konuşuyorduk.
-Yalnız anlayamadığım diye ekledi yaşlı kadın, neden ona bu AVM’de bir dükkân açmışlar, neden başka yerde değil de, Arda’yı gömdükleri otoparkın üstünde?
-O da komiserin kendisini aldatmasına kestiği ceza herhalde dedim. Düşünsenize aşkını betona gömmüş, onun üzerindeki AVM’de iğne topuklarıyla dolaşıyor. O çok sevdiği alışverişleri cinayetin bedeliyle yapıyor. Hem de ne ceza…
GELECEK HAFTA
KAPIDAKİ ÇARPI
19 Haziran Kısa Öykü: Ölesiye sevgisizlik
12 Haziran Kısa Öykü: Şansın eseri
05 Haziran Kısa Öykü: Ev yapımı artist
29 Mayıs Kısa Öykü: İstanbul şoförü