Kendisini 'Mesih' zanneden FETÖ’nün 'Kutlu Doğum' Tuzağı

MURAT ÇETİN

katrepaper@hotmail.com

Ülkemizin son 40 yılını dinamitleyen FETÖ’nün hain planlarının deşifresiyle ilgili çeşitli programlar yapılıyor. Bir kaç ay evvel, TRT’de katıldığım bir programda “FETÖ’nün Allah’la aldattığını ve bu yapının mahiyetinin ancak “Din” penceresinden bakıldığı taktirde deşifre edileceğine” vurgu yapmıştım. O programdan bir kaç gün sonra, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, hemen hemen aynı sözlerle “FETÖ’nün Allah’la aldattığını” belirtmişti. Diyeceğim o ki; FETÖ denilen zehrin panzehri, ancak din-i İslam’ın kat-i bürhanları (delilleri) olduğu halde, bu husus ne yazık ki ihmal ediliyor. 

Geçtiğimiz yıl, ulusal gazetelerden birinde konuyla ilgili bir yazı da kaleme almıştım. 17 Nisan 2017’de “Kutlu doğum’da FETÖ tuzağı!..” başlığıyla yayınlanan yazımda, her yıl yad edilen kutlamanın, aslında Peygamberimiz (sav)’le hiç bir alakasının olmadığını ve bu kutlamanın dini bir vazifeymiş gibi algılanmasının da; din nazarında merdud (geçersiz) olduğunu  gündeme getirmiştim. İlk defa gündeme getirdiğim bu konu, kamuoyunda ve özellikle sosyal medyada geniş yankı bulmuştu. Akabinde sayın Mehmet Görmez “Reddiye” niteliğinde bu kutlamanın FETÖ’yle alakasının olmadığını belirtmiş; lakin kamuoyunu tatmin edici bir delil sunamamış, bu durum da büyük tepkilere sebep olmuştu. Tepkileri dindirmek adına dönemin Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş açıklama yaparak, bundan sonraki süreçte “Hicri Takvim”in esas alınacağını bildirmişti.

BOLAY’IN TEKLİFİYLE “KUTLU DOĞUM HAFTASI” OLDU

FETÖ’nün başındaki şarlatanın doğumu, resmi kayıtlara göre 27 Nisan 1941’dir. İlk defa 1989’da Kutlu Doğum Haftası projesini ortaya atan, dönemin Diyanet Vakfı Yayın Kurulu Başkanı Prof. Süleyman Hayri Bolay’ın teklifiydi. Akabinde İslam aleminde sadece Türkiye’de 20-27 Nisan arası Kutlu Doğum Haftası kutlanmaları yapıldı. Daha sonra ise bu kutlamaların FETÖ’nün doğum gününe denk geldiğine dair tepkiler ortaya çıkınca, bir hafta öncesi olan 14-20 Nisan arasında kutlamalara devam edildi. Hatta eski  Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na FETÖ tarafından “Bu kutlamaları biz yapalım” şeklinde bir teklif de götürüldüğü; kendisi tarafından rivayet edilir.

ŞARLATAN, KENDİSİNİ “BEKLENEN KİŞİ” OLARAK LANSE ETTİ

Bu konuyu ilmi anekdotlarla izah etmeden önce şunu da belirtmek isterim; FETÖ’nün başındaki şarlatan, Kur’an’ın 13 ayetinin haber verdiği ve 80 hadisinde “Gelecek” diye izah ettiği “İsa Peygamberin” ahir zamanda geleceğini inkar etmekle kalmamış, kendisine yakın bir çok cemaate de bu safsatasını kabul ettirmiştir. Çünkü ona göre ahir zamanda geleceği haber verilen şahıs, “kendisidir”. Zaten “Dinler arası diyalog misyonunun” sahibi olduğunu hemen her yerde vurgulamakla; güya Müslümanları ve Hristiyanları barıştırmakla vazifeli olduğunu dile getirmektedir. Müslümanların ve  Hristiyanların beklediği kişinin kendisi olduğu algısını oluşturarak, “Kutlu doğum haftası” nı da kirli emellerinin delili haline getirmek istemiştir. Kutlamalar sayesinde, uzun vadede kendisinin doğduğu günü “kutsallaştıracak”, böylece stratejik bir manipülasyonla safsatını uygun bir zemine oturtacaktı. (Allah nasip ederse, bu konuyla alakalı geniş bir yazı yazacağım)

TASMASINI TUTANLARA KENDİNİ İSPAT ETTİ

Bütün bu planın içerisine, hayatı boyunca 63 defa “cihat” etmiş ve bu vesileyle İslam’ı alemin her tarafına yaymış olan Peygamberimizi, mezkur haftayı bahane ederek, Kafirlere karşı “Halimmiş” gibi gösterecek, bir kısım saf Müslümanları da sessiz koyun sürülerine dönüştürecekti. Böylece dünyanın başına bela olan Yahudi ve Hristiyanların mezalimini kamufle etmiş olacaktı. Hatta bir kısım saf Müslümanlar da zalimin zulmüne ortak edilecekti. FETÖ’nün başındaki soytarı, böylesine büyük projeleri hayata geçirerek, misyonunun sadık neferi olduğunu, tasmasını tutanlara ispat etmişti.

İBADETLER KAMERİ TAKVİME GÖRE BELİRLENMİŞTİR

Bu detaydan sonra asıl konuya gelecek olursak, Kutlu Doğum Haftası’ndan gaye, Peygamberimizin doğumu ise, Peygamberimiz Kameri Rebiülevvel ayının 12. Gecesi dünyayı şereflendirmiştir. Bununla birlikte ibadetler de Kameri Takvim’e göre yapılır.  Bütün peygamberlerin şeriatlarında Kameri Takvim esas alınır. Allah’ın ahkamları da bu takvime göre belirlenmiş ve ibadetler yine bu takvime göre talim edilmiştir. Tevbe Suresi’nin 36. Ayet-i Kerimesi’ni tefsir eden bütün müfessirlere göre bu ayet, “Haram aylar” vurgusu yaparak “Kamerî Takvim”den bahsetmekle birlikte  “Levh-i Mahfuz”da kameri senenin on iki ay olarak takdir edildiğini bizlere bildirmektedirler. Çünkü; “Zi’l-Ka’de”, “Zi’l-Hicce”, “Muharrem” ve “Receb” olarak tespit edilen “Haram aylar” kameri takvimde vardır. Demek ayetin muradı “Kameri takvim”dir. Sema ve yeryüzünün yaratılmasından itibaren de bu hükmün geçerli olduğunu, yani kameri takvime göre bu hükümlerin icra edildiğini, bütün Peygamberlerin şeriatlarında insanların amel ve iradelerine bakan hükümlerin, bu aylara göre taktir edildiğini ve bu on iki aydan dördünün “haram aylar” olarak tespit edildiğini, bu aylara hürmet edilmesi gerektiğini, bu hususlara riayet etmeyenlerin manevi mesuliyet altına girdiğini beyan etmişlerdir.

Şöyle ki: “(Muhakkak ki ayların sayısı, Allah’u Teâlâ’nın katında) O’nun mukaddes hükmünce (Cenâb-ı Hakk’ın kitabında) Levh-i Mahfuz’unda (gökleri ve yeri yarattığı günden beri on ikidir.) On iki aydan ibarettir. Allah’ın hükmü bu şekilde takdir edilmiş ve böyle  tahakkuk etmiştir. Bu aylar ise Muharrem, Safer, Rebîü’l-Evvel, Rebîü’l-Âhir, Cemâziye’l-Evvel, Cemaziye’l-Âhir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zi’l-Ka’de, Zi’l-Hicce’dir. Kamerî Takvim, bu aylardan ibaret olmakla birlikte toplam da 355 gündür. (Bunlardan) bu kamerî aylardan (dördü, haram olan aylardır.) Ayetin “Haram aylar” vurgusundan “Kameri Takvim” anlaşıldığı gibi;  onlar da; “Zi’l-Ka’de”, “Zi’l-Hicce”, “Muharrem” ve “Receb” aylarıdır. (İşte bu) dört ayın haram kılınmış olması, (doğru bir hesaptır.) İbrahîm peygamberin takip etmiş olduğu doğru bir yoldur. (Artık o aylarda nefislerinize zulmetmeyiniz)”    

Evet, ilk Peygamber Hazret-i Adem’den, son Peygamber Hazret-i Muhammed (sav)’e kadar; bütün peygamberlerin dini olan İslam’da Allah’ın hükümleri, kameri takvime göre tespit edilmiş ve ona göre icra ve tatbik edilmiştir. Peygamberimizin ümmeti de Asr-ı Saadet’ten bugüne kadar ibadetlerini, dini merasimlerini, mübarek gün ve gecelerin (Mevlid, Regâib, Mi’rac, Berât, Kadir geceleri gibi) ihyasını bu takvime göre yapmışlardır. Zira Kur’an ve Hadis bu şekilde bildirmiştir. 

Not: Manidardır ki, Peygamberimizin “doğumu” kameri takvime göre Rebiülevvel’in 12’si olduğu gibi; keza “vefatı” da Rebülevvel’in 12’sidir. Bununla birlikte Peygamberimiz yine Rebiülevvel’in 12’sinde “hicret” etmiştir. Peygamberimizin doğumu da, vefatı da, hicreti de “Pazartesi” gününe denk gelmektedir.