sibel.ates@aksam.com.tr
Bahar ayları birçoğumuz için yine diyet mevsimi demek. Peki, diyet nasıl oldu da sonunda kendi mevsimini bile yarattı? Diyetisyen Hatice Karslıoğlu, “Kibem Diyeti” adlı kitabında diyet gerçeğine ve sektörüne tetikleyici bir soru yöneltiyor: “En sağlıklı diyetlerle zayıflayanlar bile, verdikleri kiloları neden geri alıyor?”
“Kendini tanımadan diyet yapamazsın” diyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?
Bu, her şeyden önce, sağlıklı ve tıbbi beslenme programlarının bile kişilerde alışkanlık oluşturmaya yetmediği anlamına geliyor. Eğer yetseydi, herkes kendi sihirli beslenme biçimine kavuşur, obezite sorunu tekrarlamamak üzere azalmaya başlardı. Hâlbuki öyle olmadı. Kişiler hiç aç kalmadan, hatta başlangıçta sevinerek sadık kaldıkları beslenme programlarını bir süre sonra sürdüremez oldular.
Diyetisyenlerle sağlıklı şekilde kilo verenlerin bile bu kiloları geri aldığından mı söz ediyorsunuz?
Aynen öyle. Zaten kitabın ana sorularından biri bu. “En sağlıklı diyetlerle zayıflayanlar bile verdikleri kiloları neden geri alıyor?” Obezite her ülkede hızla arttığına göre, bu bütün dünyanın sorusu olmalı. “En sağlıklı yöntemle zayıflamışlar işte. Tekrar kilo aldılarsa bu onların hatası. Boğazlarını tutsalardı.” Kimseye bunu diyemeyiz. Kişisel Beslenme’ye her zaman inandım, başka hiçbir yöntem uygulamadım. Ama bu kritik soruyla Kişisel Beslenme’yi bir adım daha öteye taşımayı denedim. Bunu da, Kişisel Beslenme ilkelerini yeme içme psikolojileri, yeme içme davranış ve alışkanlıklarıyla bir araya getirerek yapmaya çalıştım.
Diyet yaparken kendini tanımanın yolu buradan mı geçiyor?
Evet. Kişileri kilo sorununa geri döndüren en önemli şey bu. Neden ve nasıl yiyip içtiklerini, niçin kilo vermek istediklerini, yeme içmenin psikolojisini ve davranış modellerini bilmemeleri. Bunları öğrenmedikçe kilo sorununa kalıcı bir çözüm bulmak güç. Verdikleri kiloları geri alanların kendilerini haksız yere suçlamakla baş etmeleriyse daha da güç. Hâlbuki kabahat onlarda değil. Beslenmenin bilinçsiz, içgüdüsel ve öğrenilmeye muhtaç bir eylem olduğunu atlayan uygulayıcılarda. Ve tabii yasakçı dikta diyetlerinde. Ekmeği, yağı, giderek Türk mutfağını bile kötüleyenlerde. Diyet yapanların da bir insan olduğunu unutanlarda.
KİBEM ne demek?
Açılımı, Kişisel Beslenme Merkezi. Kitabın her okur için kendi özel beslenme merkezine dönüşmesini amaçladım. KİBEM Diyeti’nde hem kendi bedenlerine uygun zengin beslenme programlarını bulacaklar hem de bu programları gönüllerince çeşitlendirebilecekler. Daha da önemlisi, kendilerini yeme içme konusunda yakından tanırlarken, gerçekte ne zaman aç olup ne zaman aç olmadıklarını ayırt etmeye başlayacaklar. Doyup doymadıklarını bugüne kadar anlayıp anlayamadıklarını ölçecekler. Yemeye karar vermekle yememeye karar vermek arasında aslında çok da fark olmadığını anlayacaklar. Yiyecekleri suçlayıp suçlamadıklarını, kilo almayı skandal sayıp saymadıklarını, kendilerine yasaklar koyup koymadıklarını fark edecekler. Kısaca, kendi yeme içme psikolojileri üzerinde derinleşirken, bu konuda hem özgürleşecek hem de yeni zihin kasları geliştirecekler.
Eğer zihinleri negatif zayıflama kodlarıyla doluysa bu olumsuz diyet kodlarını nasıl değiştireceklerini öğrenecekler.
DOYMA DUYGUSU MİDEDEN ÇOK GÖZLERLE İLGİLİDİR
Okura “Sence insanın doyma ölçüsü matematiksel olarak nedir?” diye soruyorsunuz?
Diyet yapmaya çalışıyoruz ama bedenimizle ilgili en temel gerçekleri bilmiyoruz. Bu da onlardan biri. Kilo sorunu yaşayanlar normalin üzerinde yediğini düşünürler. Oysa doymanın matematiğinde şu kadar tabağın, şu kadar dilimin ya da gramın yeri yoktur. Çünkü bu konuda midenin herhangi bir hesap makinesi yoktur. Doyup doymadığımızı söyleyen midemiz değildir.
“Beynimizdir” mi diyeceksiniz?
Beynimiz irade, kararlılık gibi alanlarında devreye giriyor. Fakat öyle bir organımız var ki, yeme içme konusunda beynimizi bile yanıltabiliyor. Bu organımız, gözlerimiz. Doyma duygusu mideden çok gözlerle ilgili. Bu konudaki deneylerden birinde denekler kâse başına 250 mililitre çorba düştüğünü sanır. Oysa gizli bir düzenek sayesinde kâseler hiç boşalmaz, masa altından sürekli çorba takviyesi yapılır. Ve 50’nin üzerindeki denek farkında bile olmadan yakl1,5 litre domates çorbası içer.
Ne kadar yiyerek doyacağımıza gözümüz karar veriyorsa, niçin başkaları zayıf da biz kiloluyuz?
Büyük boy pizzayıtek başına yiyebilen bir sürü insan var. Fakat hangi durumlarda o pizzanın tamamını yeriz? Asıl kritik soru bu. O pizzanın tamamını yiyebilmek için onu ya kutudan yememiz gerekir ya da restorandaki ahşap pizza tabağında. Kendimize sadece iki diliminin sığabileceği büyüklükte bir tabak seçmişsek, büyük olasılıkla ikinci tabaktan sonrasını yiyemeyiz. Çünkü doyarız. Gözlerimiz tabaktakinin de kutudakinin de tamamını bitirmek üzere programlar bizi. Bu da, doyma hissimizi önümüzdekinin tamamının bitirilmesine bağlar. Dolayısıyla, bizi doyuran aslında miktar değil, gözümüzün, önündeki yiyeceğin tamamını bitirme duygusudur.
Gözlerimizi nasıl eğiteceğiz peki?
Yemenin içmenin normali anormali yok ama bardağın ve tabağın normali, anormali var. Eskiler boşuna “gözümüz doysun” dememişler. Madem yeme içme konusunda midemizin bir matematiği yok, o halde bunu tabak çanakta, bardakta gözetebileceğimiz bir matematikle dengeleme yoluna gideceğiz. Tabaklarımızı değiştirerek bile yılda 5-10 kilo verebiliriz.
Beynimizin yeme içme konusunda hiç mi matematik bilgisi yok?
Bu konudaki araştırmalar, insanın neyi ne kadar yediğini unutma ve eksik söyleme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Mesela 1000 kalori aldıysa, tahmin etmesi istendiğinde “En fazla 600 kaloridir” diyor. Bu sadece insanın kendini kandırması anlamına gelmiyor. Düşünmeden yediğimizi de gösteriyor. Yemeği düşünmeden yemeyi seviyoruz ve diyet devreye girdiğinde düşünme külfeti de devreye girdiğinden yoruluyoruz. Doğamızın dışına çıktığımız hissine kapılıyoruz. Oysa bu doğamızı bir tabak, bardak seçimiyle sakinleştirmek mümkün.
Kitapta 1200, 1500 ve 1700 kalorilik diyetler var.
Beslenme programlarını hazırlarken en çok şuna dikkat ettim: Diyet yapmak özgürlük gerektirir. Yasaklar ters teper. Sağlıksızdır ve doğamıza aykırıdır. Sürdürülemez. Türk mutfağı dünyanın en sağlıklı, en zengin mutfaklarından biri. Tamamen bizim mutfağımıza, alışkanlıklarımıza özgü programlar oluşturdum. Bir de listeye bağlı yeme duygusu usandırıcıdır. O yüzden birer haftalık programları nasıl çeşitlendirip değiştirebileceklerini de gösterdim kitapta.
Hamburgerli, Adana’lı, dönerli, Muffin’li, Latte’li, lahmacunlu mönüleriniz de var.
Dışarıda yemek yemek hem çağımızın bir kaçınılmazı hem de insanların sosyalleşme aracı. Amacım bu konudaki direnç kaslarımızı da güçlü tutmaktı. Çünkü bir sürü kişi tek bir hamburger bile yediğinde diyetini bozduğunu düşünür. Bunun gerçek olmadığını örnek mönülerle göstermek istedim.
Dışarıda Hamburgerli, Muffin’li, Latte’li ve Lahmacunlu Örnek Beslenme Programı (1500 kalori)
Kahvaltı: 1 adet haşlanmış yumurta, 1 dilim beyaz peynir (30 gr), 1 dilim ekmek (25 gr), domates, salatalık, biber, maydanoz
Ara: 1 adet muffin
Öğle: 1 adet hamburger, 1 kutu ayran ve 1 tatlı kaşığı yağla salata
Ara: 1 adet şekersiz latte
Akşam: 1 adet lahmacun, 1 kutu ayran ve 1 tatlı kaşığı yağla salata
Gece: 1 porsiyon meyve