Kadınsı bir erkeğim

SİBEL ATEŞ YENGİN
sibel.ates@aksam.com.tr

Okan Bayülgen’le röportaj yapacaksanız her şeye hazırlıklı olmanız gerekir. Özellikle de röportajın gecenin bir yarısında başlama ihtimaline… Bunu öylesine söylemiyorum. Kaç gazeteci arkadaşımdan program bitiminde yani sabaha karşı röportaja başlandığını duymuşluğum var. O yüzden bir Okan Bayülgen röportajına mesafeliydim. Ancak bir yere kadar direnebildim. Yayın yönetmenimiz “Çarşamba akşamı 20.30’da seni bekliyorlar” deyince kaderime razı oldum. Röportaj günü geldi çattı. Üzerimde bir gerginlik, sormayın. Etraftan duyduğum “Aman dikkat et, çok ukaladır” uyarılarından mıdır yoksa röportaj saatinden mi bilmem, epey sinirliyim. Fotoğraf editörümüz Uygar Taylan’la saat tam 20.30’da röportajı yapacağımız Sahne İstanbul’dayız. 15 dakika… 20 dakika… Yarım saat… Bingo! Okan Bayülgen geldi. Ancak bizi öyle bir mahcubiyetle karşıladı ki ne sinir kaldı ne gerginlik. Üç saniye içinde röportaja başlamıştık ama hemen bittiğini düşünmeyin bir Okan Bayülgen klasiği olarak röportajın devamı “Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası” oyununun sonuna kaldı… Buna üzüldük mü, hayır. Bu sayede biz de bu kumpanyaya katılıp cinayeti çözmeye çalıştık. “Haydi, çat çat başlayalım röportaja, vakit dar” diyen Okan Bayülgen’e ilk sorumu soruyorum…

Nasıl gidiyor bu ara hayat?

Güzel. Önemli olan makinenin çalışması. “Çok yoğunum, şöyle işim var, böyle işim var” demek istemiyorum çünkü makine çalıştıkça, oradan oraya koşturdukça çok mutlu oluyorum. Bu böyle olmaya da devam edecek. İstanbul trafiği bu kadar mahvetmese aynı gün içinde belki üç dört iş daha yapacağım ama maalesef yapamıyorum. 9-6 bir işiniz varsa amenna, en azından yolu biliyorsunuz. Benim gibi seslendirmeden radyoya, radyodan tiyatroya oradan da televizyona koşturuyorsanız yol tahammül edilemez bir hale getiriyor hayatınızı. Neredeyse on senedir araba kullanmıyorum. 

Hatta motosiklet bile kullanamıyorum. 

Kendinizi bu kadar meşgul etmenizin altında ne yatıyor acaba?

Vicdan azabı olabilir. Çocukluktan kalma herhangi bir problem olabilir. Ama bu bir kariyer tutkusu değil, para tutkusu değil.  Çocukluktan kalma problem demişken… Kalbinizin iki adet olmadığını öğrendiğiniz an şoka girmişsiniz ya, 

onu sizden dinlemeyi çok istiyorum…Evet, her organımızdan iki tane var sanıyordum. İlkokul birinci sınıftayım üstelik yatılı okuyorum. Kalbimizin bir tane olduğunu anlayınca “Eyvah! Bundan bir tane varsa ve bozulursa biz ne yaparız? Bu kadar insan tek kalple ne yapacak? Bir tanecik kalple yaşlanır mı?” diye telaşa düşüp saçmalamaya başlamıştım. Şimdi kızım da böyle. Hayatta hiç tahmin edemeyeceğim detaylarla o kadar çok alakadar oluyor ki. Demek ki bizde böyle bir durum var. 

Panik bozukluğunuz o zamanlar mı başladı?

Panik atağımı tedaviyle hallettim. Şimdi böyle bir derdim yok. Hepimizin başına geliyor. (Bende de var lanet olası diye söze girince) Panik atağınıza küfretmeyin. Hayal kuran ve yaratıcı işler yapan insanlarda var. Kadınlarda daha sıklıkla görülmesinin nedeni de hayalci olmaları. Kurguya meraklı olmaları bir şekilde ufkunun genişliğini de ifade ediyor. Günlük hayatın ıvır zıvırıyla ilgiliyseniz mesela iş yerinizdeki arkadaşınızın ayağını kaydırıp onun yerine geçmek gibi derdiniz varsa, falan çantayı alıp mutlu oluyorsanız böyle dertleriniz olmuyor. Ama roman yazan adam da modern dünyanın baskılamasıyla panik atak olmayacak da ne olacak! Adam bir kere hayalci, ne yapsın. 

HAYAL KURARIM

Erkekler için hem hayalci diyorsunuz hem de programınızda okumadıklarını söylüyordunuz… 

30-35 yaşındaki adamın artık kurgu eserlere ilgisi azalır. Erkekler roman okumayı bırakır, uzun filmlere tahammül edemez. Başvuru kitaplarına ya da biyografilere yönelirler. Kadınlarsa en ağır aşk romanlarından en hafif en ucuz romanlara kadar her türü okumayı sürdürürler. Hiçbir erkek ucuz bir aşk romanı okumaz. Neden? Oysa rahatlatıyor. Bir erkek Agatha Christie bile okumaz. Halbuki bütün kadınlar okur çünkü meraklıdır. Ama bir erkek elinde bir Agatha Christie romanıyla bile görünmek istemeyebilir. 

En iyiyi erkeklere mi mal ediyorsunuz? Olmadı şimdi.

Olur mu, tam tersi kadınları övüyorum. Hayalci ve biraz daha kadınsı erkeklerde ortaya çıkan bir durum bu. Bu açıdan kadınsı diyorum erkeklere de. Mesela bu açıdan ben de kadınsı bir erkeğim. Siz keşke bana âşık olsaymışsınız…

O da düşünülebilirdi. Evet, diğer soru. 

Peki, konuyu değiştirelim o zaman, mesela bugün güne nasıl başladınız?

Genelde hayal kurarım. Yapılacaklarla ilgili düşüncelere dalarım. Tamamen aptalca gelebilir ama uzayla ya da felsefeyle ilgili bir şeyler düşünürüm. Daha sonra gün başlar ve yapılacak işlerle ilgilenirim. Herkes gibi yataktan zor kalkarım sonra da kendimi uyutabilmek için çabalarım. Bu kadar zor kalkıyorsan akşam da koşarak gitsene o yatağa. Hayır, öyle bir şey yok. Hakikaten kendimi uyutmak için kafama vuracak hale geliyorum. 

Gelelim “Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası”na. Nasıl oluyor cinayetin eğlencesi?

Burası “Sahne İstanbul”; hafta sonları Serdar Ortaç’ın, Hande Yener’in sahneye çıktığı bir kulüp. Bizim yaptığımız sahne kullanmadan yemek masalarının aralarında oynanan, insanların bir yandan yemek yiyip bir yandan cinayeti çözmeye çalıştıkları bir oyun. İngiliz menşeli bir oyun ama düzenli olarak dizi izleyen, dramaya, kurguya meraklı Türk izleyicimizin İngilizlerin tekstlerini basit bir kutu oyunu gibi bulacaklarını düşündük. Bunun üzerine Selin Atasoy yepyeni bir piyes yazdı. Büyük bir aile şirketini yöneten geniş bir ailenin başına gelenler ve hepsinin bir arada olduğu bir gecede işlenen cinayet… İşte biz de burada aralarda şarkıların, türkülerin eşlik ettiği gecede hem gülerek hem eğlenerek cinayeti çözmeye çalışıyoruz. İnteraktif bir oyun. Seyirci de küçük roller alıyor bu da onların hoşuna gidiyor.

Siz oyun oynamayı sever misiniz?

Hayır, kesinlikle. Ben hiç misafir sevmiyorum. Evet, ben bir tek kızımla oyun oynamayı seviyorum. Şimdi bir dakika duralım. Oyundan sonra devam edelim.

Bu gece eğlenmek istemez misiniz? 

(Yerinden kalkıyor ve masamızın hazırlanmasını söylüyor. Hay aksi, bir an önce röportajı bitirip evimize gitsek daha iyi olmaz mı diye düşünsem de, 
içime atıyorum tabii…)  

RÖPORTAJIN İKİNCİ YARISI

“Kentsoylu ailenin çocuğuyum, iyi okullarda okudum, her şey iyiydi ama sıradandı demişsiniz. Daha ne olmasını istiyordunuz?

Burjuva bir çocuk olarak ömrüm boyunca kendimi yaratmanın peşine düştüm. Başka türlü bir ailede yetişseydim belki daha kolay yaratırdım kendimi. Hayatımda verdiğim en büyük mücadele kendimle ve ailemle oldu. Çünkü hep sokak çocuğu olmak istedim. Bugün de öyleyim zaten. Beni oluşturan ne varsa kırmak istedim. Para, yetiştirme tarzı… Birçok insana aykırı gelen fikirlerim de böyle oluştu belki de. Gösteri dünyasında bir striptizciden dünyanın en önemli Hamlet yorumcusuna kadar hepsini aynı kefeye koyuşum birçok insanı sinirlendirir mesela. Ama gözü oyalamaya, insanlara güzel zaman geçirtmeye ve gösteri dünyasının çok sert kurallarını bire bir yerine getirmeye inanırım. Yoksa şu iş çok kaliteliymiş, falancanın filmi çok iyiymiş; beni ilgilendirmiyor. Sanatta en büyük günah -Lorca’nın söylediği gibi- sıkıcı olmaktır. Müthiş bir film, çok ödül almış ama beni ilgilendirmez. Sıkıcıysa zavallı bir üretimdir. 

Sanatçı tanımınız nedir?

Bu sanat seviciliği dediğimiz kraldan çok kralcılık gibi ve en nefret ettiğim şeydir. Bir adam belki bir ipin üzerindedir belki bir çemberi çeviriyordur, seyirciyi büyüleyebiliyorsa işte benim için en büyük sanatçı odur. Sadece saygı gösterdiğimiz için dünya kadar sıkıcı, berbat işi izliyoruz. Ve sadece saygı gösterdiğimiz için de riyakârca davranıyoruz. Dünyada bu tür şarkıcılardan, tiyatroculardan, ressamlardan o kadar çok var ki. Adam bitmiş ölmüş ve çok sıkıcı ama biz ona saygı gösteriyoruz. Mesela hiçbir şekilde sanatçı tanımını kabul etmedim. Ne yapayım sanatçılığı, lüzumsuzluk. Sahneye çıktığımda insanların illüzyonunu, hayretini, sevincini, dikkatini almak isterim. Biri “Okan sana çok saygı duyduk” derse beni ilgilendirmez. Saygıyla ilgilenmiyorum. Ben, pür dikkat kesilmek, heyecanlanmak, şaşırmak, büyülenmek, şoka uğramak, provoke edilmek gibi duygularla ilgileniyorum. “Sana çok saygı duyuyoruz” deniyorsa beni mezara koyuyordur. Yani ne yapayım, saygı mezarda… 

ERKEK ARKADAŞLARIMLA MUTLU DEĞİLİM

Hâlâ kadınlarla uğraşmaya enerjiniz var mı?

Evet, kadınlarla uğraşmaya enerjim var ve ömür boyu olacak. Çünkü ben sadece kadınlardan ve çocuklardan ümitliyim. Hiçbir şekilde erkeklerden ümitli değilim Erkeklerle beraber mutlu değilim. Sadece kadınlardan sadece kadınlardan ümitliyim. 

Kadın olmak ister miydiniz?

Kesinlikle isterdim ama bu saatten zor ve çok da umurumda değil. Ama kadınları, farklı bir mantığı farklı bakış açısını farklı bir hissedişi tabii ki anlamak isterdim. 

Erkek arkadaş mı kadın mı tercih edersiniz?

Sanırım kadınların arasında daha iyi hissediyorsunuz…Tabii ki erkek arkadaşlarımla mutlu değilim ama 
Galatasaray’dan arkadaşlarımla yaşadığım ritüelleri çok seviyorum. Geçenlerde okula girişimizin 40. yılını kutladık. Bütün sınıf arkadaşlarımla eski ritüelleri tekrarlamaya bayılıyorum. Geleneksel olanı çok seviyorum. Ülkemde, şehrimde geleneksel olanı yaşamaya bayılıyorum. Bu birleştirici bir duygudur. Yoksa uzayda savrulan mini minnacık göktaşlarına dönüşürüz.

HİÇBİR KADIN KIZIMIN YERİNİ TUTAMAZ

Sizin tanımınızla “ Bir acayip aşk” yüzünden okulu bırakmışsınız. Artık bu acayip aşklar sizi buluyor mu?

Bu acayip aşklar beni her zaman bulur. Şu andaki en acayip aşkım kızım. Hiçbir kadın kızımın yerini tutamaz.  Bundan sonraki en büyük aşkım sadece kızım. Sadece kızım biricik aşkım olacak. Bunu kutsallaştırarak söylemiyorum. Bütün babalar gibi…

Lafınızı kesiyorum ama gerçekten söylediklerinize inanıyor musunuz? 

Gerçekten böyle. Kadınların nasıl değerlendirdiğini bilmiyorum ama erkekler için bir kız çocuğu büyütmek başa gelmiş bir aşktır. Bir lütuftur. Böyle değerlendiriyorum ve çok samimiyim. Kızımla vakit geçirmeye başladıktan sonra anladım ki kadınlara hep yalan söylemişim. Hep yalancılık yapmışım. Kızıma olan sevgim, onu koruma tutkum, ona karşı 
boyun eğişim, onun için kayıtsız şartsız her türlü fedakârlığa hazır olmam; bugüne kadar kadınlara söylediğim bütün aşk sözlerini yalan çıkardı.

Sevgiliniz bozulmaz mı bu söylediklerinize? 

Hayır, canım hiçbir kadın bunları söylememe bozulamaz. 

Şöhret hıyarlığı

Sizinle arkadaş olmayı isteyen çoktur, peki sizin arkadaş olsam” dediğiniz biri var mı?

Herkesle arkadaş olurum. Siz de gördünüz üzerimde en ufak bir şöhret hıyarlığı yoktu. Çok zor görünsem de aslında çok kolayım. (İçimden yoksa düşüncelerimi mi okuyor duygusu geçiyor.) “Şu Okan ne kadar kolaymış. Dalga geçecek sanıyordum. (Yok artık daha neler! Vallahi bu adam aklımı okuyor). Bu adam seni yorar. Zorlar. Aşağılar” gibi şeyler söylenir. (Evet, hepsi söylendi). Oysa acayip saygılıyımdır. Sonradan arkadaş olduğum birçok insan “Ne önyargılarla geldik ama başka bir tip çıktı karşımıza” diyorlar. Vallahi ne yalan söyleyeyim buraya gelirken fazlasını bile düşündüm. Hatta başlarken “Ne kadar şımarıksınız” diyeyim de röportaj başlamadan bitsin dedim. Bizi bu saatte çağıyorsunuz diye de kızdım.  Hayır, hayır ama vakitsizlikten böyle oldu. Acele ettiğinizi söylediler. Ben de “Tamam, randevu verin o zaman” dedim ama o iş var bu iş var. Tamam, hadi bitti. (Aaa Okan Bayülgen sırtını döndü gitti...) Tabii ki şaka.

BENİ SEVMEK ZORDUR AMA SEVEN VAZGEÇEMEZ

İki kere evlendiniz (derken beni düzeltiyor) Dört evlilik geçirdim.

Dört mü? Biz ikisini biliyoruz. Bunu yazmamın bir sakıncası var mı? Çok merak ettim kim bunlar?

Hiçbir sakıncası yok, yazabilirsiniz. Kim olduğunu boş verin, onlar da onlar işte…

Şimdi evli misiniz ya da evlenir misiniz?

Hayır, değilim. Bir daha evleneceğimi sanmıyorum. Evet dediğiniz gibi kızdan sonra bir daha evlenmem. Kızım babasını hep tek başına görüyor hep tek başına babasıyla beraber. Kendimi kızıma adıyorum ve bundan da çok mutluyum. Yeter! Kaç sayfa oldu. 

Siz de bizi beklettiniz ama… İnsanları sevmediğinizi söylüyorsunuz, sevilmemek hoşunuza gider mi?

Hayır. Sevilmemek kesinlikle hoşuma gitmez. Beni sevsinler ama ben sevmeyeyim mi yani…Tam tersi ben herkesi seveyim ama sevgiyi kolay yoldan almayayım. Hatta sevgiyi satın almayayım, dilenmeyeyim. Sevginin zor kazanıldığına inanıyorum. Gerçekten kendilerini yenerek beni sevenler varsa o sevgiden daha değerli bir şey olamaz. 
Televizyona çıkışımdan itibaren beni sevmek zordu. Günler alıyordu ama sonra benden vazgeçilmiyordu. İşte benim sevgi dediğim şey budur.