Kabuğunda saklanan inci tanesi : Eda Karaytuğ

ARZU AKYOL
arzu.akyol@aksam.com.tr

Popüler olmak yerine iyi müzik yapmayı seçmiş onlarca sanatçı var ismini bilmediğimiz. Her biri kabuğunda saklanan bir inci tanesi gibi kıymetli… Eda Karaytuğ da o isimlerden biri. İyi müzik meraklıları tanıyor onu ama onun tek amacı müziğini daha geniş kitlelerle buluşturmak. Kasımda çıkaracağı albümü öncesinde Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu Sanatçısı Eda Karaytuğ’la buluştuk… Albümünde yer alacak ‘Ya Rab’ adlı Arapça duanın tüylerinizi diken diken edecek hikâyesini ve Eda Karaytuğ’un başarılarla dolu müzik yolculuğunu dinledik. 

MÜZİK TUTKUSU AİLE MİRASI

Adana’da doğdum. Annem ev hanımı, babam ticaretle uğraşırdı. Biz altı kardeşiz. Anneannemden yeni doğmuş yeğenime kadar bütün ailemde müzik sevgisi var. Hafta sonları bütün aile bir araya gelir meşk ederdik.  98 yaşındaki babaannem bile sırası geldiğinde söylerdi. Hatta ‘Aile Seslerimiz’ diye bir CD’miz var. Müzik tutkusu ailemden miras bana yani ama ailede müzikle profesyonel olarak uğraşan kimse yok. Sesimi önce kendim keşfettim. 14 yaşında falandım. Şarkı söylemeye utanır sesimi gizli gizli kaydederdim. Evimizin alt katında babamın ofisi vardı. Bir gün bakkala giderken ofisten sesimin geldiğini duydum. Meğer abim o kasetleri ofise indirmiş. O gün de muhasebecimizin oğlu Kenan Abi dinliyormuş. Hiç unutmuyorum o günü. Kenan Abi eve geldi ve anneme, “Münevver teyzeciğim ne olur bu kızın yeteneğini değerlendirelim” dedi. Annem “Bunu ne sen söyledin ne ben duydum” diyerek gönderdi Kenan Abi’yi. Aile içinde meşk edilirdi ama bunu bir 
meslek olarak yapmak düşünülemezdi.  
HOCALARIM KAPIMIZI ÇOK ÇALDI
Zaman geçti, liseye başladım. Bir yandan da sanat okuluna gidiyorum. Oradaki hocam sesimi fark etti. Ne olduysa ondan sonra oldu zaten. Benim için konservatuvar araştırmışlar Adana’da. Hocalarım kapımızı o kadar çok çaldı ki sonunda ailem de razı oldu. Konservatuvara girdim. Ben diyorum ki burada bir kader var. Bu arada ailemin isteğiyle nişanlanmıştım, o da bitti. Konservatuvara devam ettim. Mezun olduktan sonra da Kültür Bakanlığı’nın sınavını kazanarak 1991 yılında Kültür Bakanlığı sanatçısı olarak Elazığ’a gittim. O günden bugüne Kültür Bakanlığı sanatçısıyım. 1997 yılında da İstanbul’a geldim. 
KONSER DEĞİL MUHABBET
Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Araştırma ve Uygulama Topluluğu sanatçısıyım. Kadromuz çok güzel. Misyonumuz geleneksel müziğimizi yaşatmak ve yaymak. “Sizin müziğiniz insanlara çok ağır geliyor” söylemlerini de kabul etmiyorum. İnsanlara ne verirseniz onu alırlar. Popüler şarkılar da olsun ama bizim müziğimizi de unutmayalım. Biz nakış işler gibi, kuyumcu titizliğinde satır satır, ölçü ölçü çalışıyoruz o eserleri. Düşünün çok iyi bir yemek yapıyorsunuz, çok güzel bir masa kuruyorsunuz ama karşınızdaki fast food’u tercih ediyor. Bütün bunları kendim için de talep etmiyorum. Eda Karaytuğ olarak albümlerim de konserlerim de ilgi görüyor, seviliyor. Zaten popüler olmak yerine icramla var olmayı seçtim. Konserlerime de ‘muhabbet’ diyorum. Sorun Klasik Türk Müziği’mizin muhabbet edecek izleyici bulamaması. 
TRT’YE ÇOK İŞ DÜŞÜYOR
Popüler sanatçıların geleneksel eserlerimizi seslendirmesine aslında seviniyorum. Daha geniş kitleler özellikle gençler bu sayede bu eserlerden haberdar oluyor. Ancak Klasik Türk Müziği’nin bir üslubu, biçimi, vurgusu ve ritmi var. Bir pop müziği sanatçısının bu eserleri kusursuz icra etmesini beklemiyorum ama azami özen göstermeleri lazım. Bir de başta TRT olmak üzere televizyon kanallarının bizim icralarımıza da yer vermesi lazım. Özellikle de TRT’den bekliyoruz bunu. Bugün bütün özel kanallar popüler kültüre hizmet ediyor. Maalesef TRT de buna ayak uydurdu biraz. Biz kültür merkezleriyle sınırlandık. Bizim için en büyük sıkıntı bu. 
YENİ ALBÜM KASIMDA
‘Gönülden’ ilk albümüm. Kasım ayında yeni albümüm çıkacak Doğan Müzik’ten. Serbest formda ve farklı dillerde 12 şarkı hazırladım. Serbest formu, doğaçlamayı seviyorum. Bu beni özgür kılıyor. Adı daha belli değil. ‘Gönülden-2’ olabilir. Tek amacım şarkılarımı geniş kitlelerle buluşturmak. Protokolde epeyce önemli bir yerim var. Çok önemli devlet adamlarına konserler verdim. Bu bana çok gurur veriyor mutlu ediyor ama ben müziğimi daha geniş kitlelerle paylaşmak istiyorum. Ayrıca Yedi Cihan Kadınları adında bir grubumuz var. Sahnede farklı dillerden ve kültürlerden şarkılar söylüyoruz. Anadolu’nun zenginliğini resmediyoruz sahnede. 

‘YA RAB’LA BULUŞMAM TEVAFUK
Göksel Baktagir İstanbul’a geldiğimden beri birlikte çalıştığım, üzerimde çok emeği olan, çok değerli bir müzisyen. Bir akşam, “Edacım Lübnanlı sanatçı Nizar Fares benim saz eserime söz yazmış. Çok güzel olmuş” diyerek bana bir eser gönderdi. Sabahlara kadar dinledim. Sonra hemen Göksel’i arayıp “Ben bu şarkıyı albümümde okuyacağım” dedim. Sonrasında sözlerini en doğru şekilde anlayıp telaffuz edebilmek için, kalkıp Adana’daki Arap akrabalarımın yanına gittim. Orada bana bu eserin edebi değerinin çok yüksek olduğunu söylediler. Sözlerin anlamını öğrendiğimdeyse tam anlamıyla şok oldum. Benim Allah’a ettiğim bir duam vardır. “Allah’ım, Yaradan sensin. İyi kul nasıl olmalı en iyi sen bilirsin. İyi kulun nasıl olsun istiyorsan beni öyle şekillendir, bana o ruhu ver” derim. Güftede de diyor ki, “Ya Rab, sen çömlek mimarısın, bense elinde balçığım. Sen benden gözlerinin görmek istediği bir kap, bir ben yarat.” Gerçekten şok olmuştum. Gözlerimden yaşlar süzüldü. Bu benim duamdı. İşte ben bu buluşmaya tevafuk diyorum. Dinleyen herkes de çok etkileniyor. Geçen gün stüdyoda çalışırken çağırdılar. Türkan Şoray ‘Ya Rab’ duasını dinlemek istemiş. Apar topar gittim, okudum. Türkan Şoray Hanımefendi ellerime sarıldı “Bu nasıl bir şey?” diyerek. Mesela şu an telefonum çalabilir ve ben burada bu duayı okuyabilirim. Bazen sokakta bazen otobüste… Mağazada giysilerin arasında okuduğumu bilirim. Kıramayacağım kişilerden istek geldiği için nerede olursam olayım okuyorum. Geçen mesela şu iki beyin oturduğu yer var ya (karşı kaldırımda bir taşı gösteriyor) orada okudum.