İyi ki otizmli olmuşum

SİBEL ATEŞ YENGİN
sibel.ates@aksam.com.tr

Rabia, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümü’nden mezun. Şu anda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda yarı zamanlı okuyan ilk ve tek otizmli öğrenci... 20 yaşında ve gitardan piyanoya, kemandan bağlamaya kadar 20 tane müzik aleti çalabiliyor. Rabia’nın şimdiki hedefiyse ut öğrenmek. Notaların dâhisi yakıştırmasını fazlasıyla hak eden Rabia’nın hikâyesini dinledik… 

Rabia’yla Kadıköy’deki konservatuarda buluşmak üzere sözleştik. Gitarı sırtında Tuzla’dan yola çıkmış ve tam vaktinde okulun kapısında bekliyordu. Görünce tanıdım hemen. Yanına gittim. Röportaj boyunca yüzünden hiç eksik olmayacak gülümseyişiyle selamladı beni. O önde ben arkada söyleşi yapacağımız odaya çıktık. Rabia biraz heyecanlıydı. Önce çantasından fırçasını çıkardı aynanın karşısına geçip saçlarını taramaya başladı. Ardından yeni aldığı dudak nemlendiricisini paketinden çıkardı ve “Bugün biraz iyi görünmüyorum galiba” deyip nemlendiricisini de sürdü. Önce söyleşi yapacağımızı, fotoğraf çekiminin sonra olacağını dolayısıyla rahat olmasını söyledim. Meğer televizyon çekimi yapacağımızı zannetmiş. “Saçlarım güzel oldu mu?” diyerek yanıma oturdu. Çekim olmayacağını öğrenince rahatladı ve yüzünde o tatlı gülümsemesiyle “Başlayabiliriz” dedi. Rabia’ya önce müzik yeteneğinin nasıl keşfedildiğini sordum ve hikâyesini dinlemeye başladım. 

Ben de diğer çocuklar gibiydim

2.5 yaşıma kadar ben de diğer çocuklar gibiydim. Sonra normal hareketlerim bir anda durdu. Hiç hareket etmezdim. En çok ilgimi çeken çamaşır makinesinin sesiydi. Annem ne zaman makineyi çalıştırsa gözümü pervaneye diker sesiyle senkronize bir şekilde sallanırdım. Makinenin sesiyle kafamın içinde bir müzik sesi olurdu. Annem de bunu fark edince yanıma metronom koymuş ve metronomla eşit hızda sallandığımı fark edince beni Melih Güzel Hoca'ya götürmüş. Böylece yeteneğim keşfedildi. Otizmlilerde piyano ve ritimle başlanır ya ben gitar çalmak istedim nedense. 10 yaşında Numan Yüksel Hocam'la gitar eğitimi başladı. Şimdi beni yetenek sınavlarına hazırlıyor. 

KEMENÇE DE ÇALARIM KEMAN DA

Bütün müzik aletlerini çalmayı seviyorum. Kemençe de çalıyorum keman da. Bütün bir haftam müzikle geçiyor. Koro dersine gidiyorum, gitar derslerim oluyor. Yaşayan en büyük besteci Hüsnü Üstün Hoca beni terbiyesi altına aldı. Udi bestekâr ve çok önemli bir isim. Kolay kolay kimseye nasip olmaz onunla çalışmak. Bir de Tuzla Engelliler Merkezi’nde diksiyon dersine başladım. Bu sene üniversite sınavına girdim. 166 puan aldım. Türk Müziği Devlet Konservatuarı’nda okumak istiyorum. Geçen sene de  sınavlara girdim ama kolumda saati unuttuğum için iptal edildi. 

ARKADAŞLARIM BENİ ÇAĞIRMAZDI

Okul dışında hafta sonları annemle olurum. En çok annemle gezip vakit geçiririm. Okuldan arkadaşlarım yok. Dışarıda görüştüğüm bedensel engelli bir arkadaşım var ama onunla çok da görüşmüyoruz. Annemle daha keyifli şeyler yapıyoruz. Çok eğleniyoruz. Annem benimle çok ilgileniyor. Böyle güzel annem olduğu için çok mutluyum. Beni çok seviyor. Eskiden arkadaşlarım olsun isterdim ama şimdi takmıyorum. Lisedeyken benimle arkadaşlık ediyorlardı ama gittikleri yere çağırmıyorlardı. Oysa bir şey yapmıyordum. Onlar gibi düşünmüyorum diye beni yanlarına almıyorlardı hâlbuki onlar gibi düşünüyordum. Farklı biriymişim gibi bakarlardıı. O zamanlar üzülür “Keşke otizmli olmasaydım” derdim. Ama şimdi “İyi ki otizmli olmuşum ki çok iyi eğitim almışım” diyorum. Benim için önemli olan iyi eğitim almak.

İNŞALLAH HAYALİM GERÇEK OLUR

Çok hayalim var. Viyana’dayım, beyaz elbise giymişim ve beyaz bir piyanoyla konser veriyorum. Ya da üzerimde pembe bir elbise ve elimde güzel bir klasik gitar var ve ben solo konser veriyorum. Bir de konservatuar sınavını kazanmak istiyorum. Bir hayalim daha var, engelli kardeşlerime müzik öğretmenliği yapmak istiyorum. Şimdi de sıra en büyük hayalimde. İnşallah gerçek olur. Mustafa Ceceli’yle tanışıp ona gitar çalmak istiyorum. 4 Mayıs’ta Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’ne gelecekmiş. Buradan duyar inşallah. İnşallah tanışırım. İnşallah giderim.

KARANLIKTA ÇALIŞMAK GÜZEL

Herkes tatildeyken, dışarıda oynarken çok çalıştım. Öğretmenlerim “Bravo Rabiacım, senin gibi kimse başaramıyor” diyor. Müzik çalınca çok mutlu oluyorum. Güzel melodiler aklıma geliyor. Bir kere burada karanlıkta çalıştım. O zaman notaları daha iyi deşifre ettim. Karanlıkta çalışmak ayrı bir güzel... 

TARKAN DİNLEMEM

Mustafa Ceceli dinlerim, Tarkan’ı sevmem. Emel Sayın, Zeki Müren dinlerim. Dizi izlemem, oyun da oynamam. Beni bir tek müzik dinlemek rahatlıyor. Gezmeyi de severim kitap da okurum ama yüzmekten korkarım. 

YÜZÜYLE KONUŞAN BİR ÇOCUKTU

Rabia Aytek, 2.5 yaşına kadar yaşıtları gibi bıcır bıcır konuşan, hareketli bir çocukmuş. Her duygusunu mimikleriyle ifade edermiş. Güldüğü zaman bütün yüzünü kaplarmış gülümsemesi. Annesi “Sanki yüzüyle konuşan bir çocuktu” diyor bebek Rabia için. Ancak gün gelmiş Rabia artık konuşmaz olmuş. Her daim gülen ifadenin yerini donuk bakışlar almış. Hareketsiz bir şekilde yerinde oturuyor, gözünü bir noktaya dikip saatlerce boşluğa bakıyormuş. Annesi anlamış bir gariplik olduğunu ama bunun bir hastalık olabileceğini de konduramamış evladına. Sakin, sessiz ve hiçbir komuta cevap vermeyen Rabia, sürekli aynı müziği dinlemeye ve aynı filmi izlemeye başlamış. Annesi “Gel kızım seni kucağıma alayım” dediğinde haftalarca aylarca izlemekten bıkmadığı çizgi filmlerden gözünü ayırmıyor, annesine dönüp de bakmıyormuş. Bir gün hastalanmış Rabia. Orta kulak iltihabı teşhisi konmuş. Muayene esnasında doktor Rabia’da bir terslik olduğunu anlamış. “Bu yaştaki bir çocuk çevresiyle ilgili olur, kızınız çok tepkisiz, bir çocuk nöroloğuna götürün” diye uyarmış. Annesi, “O dönem otizm çok fazla bilinmiyordu, devlet hastanelerinde çocuk nöroloğu yoktu. Özel doktorlar çok pahalıydı. Ödeyecek gücümüz yoktu. Bir yandan ailemizde travmatik olaylar yaşanıyordu” diye anlatıyor tedavinin geç başlama nedenini. 

Aradan 2.5 yıl geçmiş. Beş yaşına geldiğinde Rabia’nın sessiz, sakin halinden eser kalmamış. Bir anda öfke nöbetine kapılıyor, elinde ne var ne yok yere fırlatıyormuş. Canı acısa, bir yeri ağrısa yatakların altına ya da kapıların arkasına saklanan Rabia, parmak uçlarında yürüyor, kelebek gibi kollarını iki yana açıp duruyormuş. Nedense en çok ellerinin hareketleriyle ilgiliymiş. Tüm bunların yanında Rabia’da bir de simetri takıntısı başlamış. Oyuncaklarını simetrik bir şekilde yerleştiriyor, aynı boy tabakları üst üste diziyormuş. Rabia’nın okul yaşı gelmiş. Annesi okula başlayınca kızının düzelebileceğini düşünmüş. Bu umutla bir yaş da erken başlatmış. Ancak Canan Hanım’ın umutları yerle bir olmuş. Çünkü okulda daha çok sorun çıkmış. “Kızınız geri zekâlı, alın onu okuldan” diyen anlayışsız bir öğretmen ve Rabia’yla arkadaşlık etmek istemeyen duyarsız öğrenciler…  “Öğretmeni Rabia’yı hiç anlamadı, ikimize de manevi şiddet uyguladı. Çocuğumu sürekli aşağıladı. En son bardağı taşıran bir olay oldu ve kızımı okuldan aldım. Bir gün okula gittim. Rabia sırılsıklam, saçlarından sular akıyor. Ne olduğunu anlatmadı. Ertesi günü bir veliden öğrendim. Tuvalette çok uzun süre kaldığı için öğretmeni gelip ‘Neden vaktinde sınıfa gelmiyorsun’ deyip bir kova suyu boşaltmış üzerine... O öğretmene hiçbir şey yapamadım. Hâlâ içimde bir yaradır. İkimiz de çok acı çektik ama artık o kötü günler geride kaldı. Onun üzülmemesi için elimden geleni yapıyorum. Rabia çocukluğunu yaşayamadan büyüdü ama her zaman otizmin güler yüzünü yansıttım ona. Engeliyle çok barışık ve şu anda çok mutlu bir çocuk.” Kızının teşhisi 

konduktan sonra eğitiminin her aşamasında yanında olan Canan Hanım’la söyleşimiz bitince Rabia’nın bir sonraki konserinde buluşmak üzere ayrılıyoruz…