katrepaper@hotmail.com
Dünyanın başına bela olan “Siyonizm”, yüzlerce yıldır faaliyetlerine devam ediyor. Gizli veya açık kurdukları çeşitli cemiyetlerle Dünya’yı kendilerine göre dizayn etme gayretindeki Siyonistler; günümüzden yaklaşık 100 yıl önce de Osmanlı’yı bitirme hesapları da yapmıştı. Sultan Abdülhamid Han’ın muhteşem dehayla ayakta tuttuğu “Hasta Adam”ı sadece dışarıdan yıkmanın mümkün olmadığını görmüşler ve içerideki uşakları eliyle bunu başarmanın yolunu da bulmuşlardı.
Siyonistler tarafından kurulmamış olsa da daha sonra onlara hizmet eden bir grubun adı “Jön Türkler” olarak anılmıştır. 19. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan bu grup, uzun müddet Osmanlı topraklarında yetişmiş, devlet idaresine karşı gelmiş ve yabancılar tarafından yönlendirilmiş ihtilalcilerin; tamamının ortak buluşma noktası olmuştur. Milliyetçilikten ziyade Osmanlıcılık kavramını savunan ve azınlık hakları üzerinde çalışmalar yapan gruba “Yeni Osmanlılar” ve “Genç Türkler” de denilmiştir. Avrupalıların onlara verdikleri Fransızca “Jeunes Turcs” adıyla da meşhur olmuşlardır.
BİRLİK VE İLERLEME DERNEĞİ
Jön-Türkler, Avrupa’nın çeşitli ülkelerine dağılmış, Osmanlı tahtındaki Sultan Abdülhamid Han’a muhalefet etmek ve onu tahttan indirmek için hareket etmiştir. Dışarıdan gelen tahriklere açık olan Jön-Türkler, Siyonistlerin istediği kıvama gelmişti. Kurdukları gizli veya aleni cemiyetlerle Dünyayı yönetme sevdasındaki Siyonistlerin Jön-Türkler’i kullanarak kurdukları diğer cemiyet ise; İttihat ve Terakki’dir. Günümüz Türkçesiyle “Birlik ve ilerleme derneği” manasına gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin temeli İstanbul’un Askeri Tıbbiyesi’nde, 1893 yılında atılmıştır. Dr. Abdullah Cevdet, Dr. İshak Sükuti, Şerafettin Mağdumi ve İbrahim Temo gibi isimler, İttihat ve Terakki’nin kurucuları arasındadır. Ayrıca bu cemiyet, Türkiye’de kurulan ilk siyasi parti olarak da bilinir. İttihad-ı Osmani olarak 21 Mart 1889 tarihinde gizli olarak kurulan bu cemiyet, daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alarak yoluna devam etmiştir. Cemiyet kurulurken İtalyan Carbonari Teşkilatı örnek alınmıştır.
İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN YEDİĞİ HERZE, BİNİ AŞTI!..
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin amaçları arasında meşrutiyet yönetim şeklinin yürürlükte olmasını sağlamak, eşitlik, özgürlük, can ve mal güvenliğini önemseyen yönetim şeklinin kurulmasını sağlamak, istibdada direnmek gibi faaliyetler sayılabilir. İttihat ve Terakki, kısa sürede büyüyerek ülke geneline yayılmıştır. Özellikle Paris ve Kahire’de cemiyet adına yayınlar yapanların arasında askeri öğrenciler, memurlar ve subaylar da vardı. Yayınların akabinde İstanbul yönetimi harekete geçmiş, soruşturma başlatılmış ve birçok isim tutuklanmıştı. Bunlardan bir kısmı sürgüne gönderilmiş, bir kısmı da hapsedilmişti.
SÖZDE ORDU, ÖZDE ÇAPULCU
Meşrutiyetin ilanından sonra ülkede parti kavgaları gündeme gelmiş, zamanla iç karışıklıklar baş göstermişti. En büyük karışıklık ise tarihe 31 Mart Vak’ası olarak geçen ayaklanmaydı. Bu ayaklanmayı fırsat bilen İttihat ve Terakki’nin Balkanlar’da oluşturduğu Hareket Ordusu yola çıkmış, İstanbul kapılarına dayanmıştı. Sözde ayaklanmayı bastırmak için gelen Hareket Ordusu’nun sadece adı orduydu. Balkanlar’da ne kadar İslam düşmanı çete varsa biraraya getirilmiş, çapulcu sürüsü hüviyetindeki bu ordu, sözde ayaklanmayı bastırmıştı. İttihat ve Terakki’nin sözde ordusunun ikinci icraatı hükümetin değişmesini sağlamak oldu. Böylece, Osmanlı Devleti, Talat, Enver ve Cemal paşaların eline kalmış oldu. Tarihçi-Yazar merhum Mustafa Müftüoğlu’nun tabiriyle “Üç Beyinsiz Kafa” Talat, Enver ve Cemal paşalar. görüntüde masumane gayelerle hilafetin son kalesini yıkan, yüz binlerce insanımızın şehid düşmesine sebep olan kişilerdir. Cihan Devleti Osmanlı’nın dağılışını hazırlayan bu çetenin başında Talat Paşa vardı. (Talat Paşa, Türkiye’deki Mason Locası’nın ilk büyük üstadıdır. 1909-1910)
OSMANLI, BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA GİRDİ
Osmânlı Devleti, 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanya ile İttifak Devletleri safında yer almak üzere gizli bir antlaşma imzalamış “silahlı tarafsızlık” ilan etmiştir. Buna rağmen Akdeniz’de İngiliz Donanması önünden kaçan Alman Goeben muharebe gemisi ile Breslau ağır kruvazörü, Çanakkale’den Marmara’ya buyur edilmişti. Amiral Souchon komutasındaki bu iki savaş gemisinin Osmanlı sularına kabulü Enver Paşa’nın emriyle olmuştur. Osmanlı Devleti’nin bu gemileri Almanya’dan satın aldığını açıklaması ve gemilere Yavuz ve Midilli isimlerinin verilmesi de İttihat ve Terakki’nin başındaki beyinsizlerin işidir. Gemilerdeki Alman mürettebatın Osmanlı Donanmasına ait subay ve erat üniformaları giyerek vazifelerini sürdürmeleri, Amiral Souchon‘un Osmanlı Donanması Komutanlığı’na getirilmesi ise İngilizler ve müttefiklerini iknaya yetmemişti. Her şey halledilmiş gibi görünürken, söz konusu gemiler Karadeniz’e açılmış ve Rus limanını bombalamıştı. Böylece Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na girmiş oldu. 15. Kolordu’ya Alman General Weber’in tayini, 3. Tümen Kumkale Bölgesi’ne Komutan olarak Albay Nicolai’ın getirilmesi, 1. Ordu Komutanlığı Alman Danışma Kurulu Başkanı Alman Yahudisi Mareşal Liman Von Sanders‘in yeni teşkîl edilen ve bölgeyi savunmakla vazifeli 5. Ordu Komutanlığına tayini ve dolayısıyla bölgenin savunmasından sorumlu olan 3. Kolordu’nun da Alman Mareşalin emrine girmesi, üstelik bunu da Alman İmparatorluğu’nun talep etmesi de milletin sinesinde ayrı bir yara olarak kaldı. Bunlar savaş sırasında hazmedilse de, savaş sonrasında milletin sinesinde bir ukde idi.
DÜNYA SAVAŞI’NIN MİMARLARI YAHUDİLERDİR
Öte yandan İtilaf Devletlerinin önde gelen bir ismi İngiliz Bahriye Nâzırı Sir Winston Leonard Spencer-Churchill de bir Yahudi’dir. Savaşın her iki cenahının başları Yahudiler ve Masonlar teşkil edilmiş olması, dikkatli gözlerden kaçmaması gereken bir husustur. Yahudiler ve Mason biraderleri tarafından çıkarılan bir dünya savaşı ve sonrasında milyonlarca ceset, Siyonist zihniyetin ürünüdür. Hem bütün milletlerden intikam aldılar hem de “Yeni Dünya Düzeni”ni uygulamaya koydular. Hangi millete nasıl bir rol biçmişlerse, bunlar teker teker tahakkuk etmiş ve etmeye de devam etmektedir. Sonuç itibâriyle başta tüm Balkanlar olmak üzere, Asya ve Afrika’daki topraklar kaybedildi. Yedi yüz bin Osmânlı askeri ve altı buçuk milyon Müslümân sivil şehid edildi.
İTTİHAT VE TERAKKİ, BUHAR OLUP UÇMADI!..
Osmanlı Devleti’nin dağılmasında büyük gayret sarf eden İttihat ve Terakki, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra birden bire buhar olup uçmamıştır. Artıkları Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar var olmaya devam etmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren milletimizin başına bela olmuş zihniyet, varlığını bugüne kadar sürdürmüştür.
Bir örnek vermek gerekirse, devletin matbaasında 1931 yılında basılan ve okullarda “Orta Zamanlar Tarihinde İslamiyet ve Peygamber” isimli bir kitabı göstermek isterim.
“MİLLETİN, İYİ İLE KÖTÜYÜ AYIRMA KABİLİYETİ YOKTUR”
Yalnızca 1931’de değil günümüze kadar gelen bir zihniyetin adıdır İttihat ve Terakki. İsimleri değişse de, millete, dine ve dindara düşmanlardır. Milleti iyi ile kötüyü ayırma kabiliyeti olmayan, silah zoruyla da olsa yönetilmesi gereken bir sürü olarak görürler. Kimlerden veya nelerden bahsettiğimiz az-çok ortaya çıkıyor her halde?