İnternetsiz bir gün geçer mi?

SİBEL ATEŞ YENGİN
sibel.ates@aksam.com.tr

DİKKAT!

BU HABERİ HAZIRLARKEN İNTERNET, CEP TELEFONU, TABLET KULLANILMAMIŞTIR. BİR GÜNLÜĞÜNE KAPSAMA ALANI DIŞINA ÇIKTIK.

Bir gününüzü ya da sadece birkaç saatinizi dijital dünyadan uzakta geçirmek ister misiniz? İnternetsiz, cep telefonsuz, tabletsiz... Ve aradığınız sorunun cevabını Google’a sormadan bulabilir misiniz? Bilişim dünyasının dev şirketleri Google, Apple ve Microsoft’ta üst düzey yöneticilik yapmış, şimdi de strateji danışmanı olan Mustafa İçil’le ‘internet bağlantımızı kestik’ ve tüm bu soruların cevabını bulmak üzere yollara düştük.

TELEFON ALARMI YERİNE KURMALI SAAT 

Bir günlüğüne dijital dünyanın nimetlerine sırt çevirdiğinizi düşünsenize... Güne, akıllı telefonunuzun alarmıyla değil, kurmalı saatle uyanıyorsunuz. Gözünüzü açtığınız andan itibaren internetle ilişkinizi kesiyorsunuz. Akıllı telefonunuzu ve tabletinizi dolaba koyuyor hatta o gün akıllı saatinizi de takmıyorsunuz. Ve akıllı olan hiçbir elektronik aletinizi yanınıza almadan sadece kendi aklınıza güvenerek toplantıya gitmek üzere sokağa çıkıyorsunuz. Toplantıya vaktinde yetişmek için BiTaksi uygulaması da imdadınıza yetişemeyeceğine göre bir taksi bulmanız lazım. Peki, şimdi size trafiğin yoğun olup olmadığını kim söyleyecek? Aradığınız adresi elinizle koymuş gibi bulmanızı sağlayacak navigasyon uygulamanız da yok! Toplantıda, bilmediğiniz yerden soru gelirse size joker hakkı verilmeyeceğini de biliyorsunuz değil mi? Koskoca Meydan Larousse Ansiklopedisi’ni de kolunuzun altında taşıyamayacağınıza göre ne cevap vereceksiniz? Eyvah! Sahi biz bunlar olmadan önce ne yapardık? İşte tüm bu soruların cevabını bulmak üzere bir dönem Microsoft’ta, Apple’da ve Google’da yöneticilik yapan şimdi de strateji danışmanı olan Mustafa İçil’le akıllı telefon ve internet olmadan ve Google’ı tıklamadan bir gün geçirdik.  

NASIL TANIYACAĞIZ?

Gazetenin gündem toplantısında ne zamandır defter kullanmadığımı fark ettim. Çünkü bütün notlarım telefonumda kayıtlıydı. Önereceğim haberlerin fotoğrafları da albümümde kayıtlıydı. Deftere ne gerek var diye düşünürken aklıma parlak bir fikir geldi. ‘Cep telefonsuz, internetsiz, Google’sız bir gün nasıl geçerdi?’ Önerim kabul edildi. İş, bu konuda uzman birini bulmaya geldi. Geçtim bilgisayarın başına. Önüme bembeyaz bir Google sayfası açtım. Konusunda uzman birini ararken karşıma, Google Türkiye ofisinde Pazarlama Direktörlüğü, Apple'da Pazarlama Müdürlüğü yapmış, Microsoft’un Chicago ofisinde Bilgi Teknolojileri Yöneticisi olarak çalışmış ve şu anda da strateji danışmanlığı yapan Mustafa İçil çıktı. Elektronik posta adresine röportaj talebimi bildiren bir mail attım. Bir saat sonra beni akıllı telefonundan aradı. Konuyu izah ettim, ertesi günü buluşmak için sözleştik. Buluşmaya gitmeden önce kimse kimsenin sosyal medya hesaplarına girip birbiri hakkında bilgi toplamayacak ve fotoğraflarına bakmayacaktı. Peki, birbirimizi nasıl tanıyacaktık. Yakamıza karanfil takmadık ama ne renk kıyafet giyeceğimizi konuşup kendimizi tarif ettik... Ertesi günü buluşacağımız mekâna gittim. İçeri girdiğimde gözlerim lacivert ceketli, kot pantolonlu ve kısa saçlı birini aradı. Duvar kenarında oturan Mustafa İçil’di. Yanına gittim, elimi uzattım “Mustafa Bey”, “Sibel Hanım” derken ikimiz de kahkahalarla gülmeye başladık. 

YOLDAN GEÇEN BİRİNE ADRES SORMA VAKTİ

Mustafa Bey, bizimle buluşacağı için toplantısını ertesi güne ertelemişti. Peki, hazırlığını yapmış mıydı? “Birtakım notlar aldım ancak bakmam gereken bir iki konu var” deyince “Öyleyse hemen başlayabilirsiniz” dedim. Tam tabletini açacakken “Günün anlam ve önemini lütfen unutmayalım, tabletinize kısa bir süreliğine el koyuyorum” deyince şaşırmış bir ifadeyle yüzüme baktı. “Merak etmeyin bulunduğumuz yere çok yakın bir kütüphane var. İşte adresi” deyip adresin yazılı olduğu kâğıdı uzattım. Mustafa Bey önde, fotoğraf editörümüz Uygar Taylan ve ben arkada, yola çıktık. Şansa yağmur yağıyordu. Mustafa Bey önce yoldan geçen birine adresi sorup tarifi aldı. Yağmur yüzünden taksiye binmek istedi. Akıllı telefonuna indirdiği Uber taksi uygulamasını kullanmayı teklif etti ancak bu kurallara aykırıydı. Yağmurlu bir günde taksi bulmanın 

ne kadar zor olduğunu bilirsiniz. Mustafa Bey de haliyle taksi bulmak için epey bekledi. Nihayet ufukta bir taksi görününce Mustafa Bey kendini yola atıp hemen durdurdu... 

BİLGİYE ULAŞMANIN YOLU KÜTÜPHANEDEN GEÇER

Aradan tam 45 dakika geçmişti. Mustafa Bey nihayet kütüphanedeydi. Uzunca bir süre kitap raflarının arasında dolaşıp durdu. Aradığını bulmak o kadar da kolay görünmüyordu. Oysa bir akıllı telefon ve Google arama motoru işini nasıl da kolaylaştırırdı. Birkaç dakika içinde aradığı türlü çeşit bilgiyi hop diye telefonunun notlar bölümüne indirebilirdi. Ancak yapacak bir şey yoktu. Görev bitene kadar dayanmak zorundaydı. Arkamı döndüğümde Mustafa Bey bilgileri toplamış, kalemi kâğıdı elinde, notlarını almaya başlamıştı bile…

HARİTADAN ADRESİ BULDU

Mustafa Bey görevini tamamladıktan sonra bir süre mola vermeye karar verdik. Karnımız da acıkmaya başlamıştı. Ne yiyelim diye tartışırken Üsküdar’daki Kanaat Lokantası’na gitmeye karar verdik. Mustafa Bey’in, ona yeni bir görev vereceğimizin farkında olmadığını “Nasıl gidiyoruz?” diye sormasından anladık. Uygar’la birbirimize bakıp aynı anda Mustafa Bey’e döndük ve “Bizi siz götüreceksiniz” dedik. Acınası bir ifadeyle “Ama adresi bilmiyorum ki” deyince “Selmani Pak Caddesi, numara 25. Bu kadarlık ipucu yeter” dedik. ‘Teknolojinin yarattığı dijital dönüşüme farklı jenerasyonlar nasıl adapte oluyor? Dijital Yerliler, Dijital Kaçaklar, Dijital Göçmenler kimler? Bu değişime biz birey olarak nasıl ayak uydurabiliriz?’ gibi konularda sunumlar veren Mustafa İçil’i dijital dünyadan kopardığımız için biraz üzülsek de kaderiyle baş başa bırakıyoruz. “Akıllı telefonum yok ama aklımı kullanabilirim” diye espri yapan Mustafa Bey, emlakçı dükkânını gösteriyor ve “En doğru adres onlardan sorulur” diyor. Hep birlikte içeri giriyoruz. Adresi sormak isteyen Mustafa Bey’i durdurup duvardaki haritayı işaret ediyoruz. Mustafa Bey ne demek istediğimizi anlıyor ve haritada lokantanın adresini bulmaya çalışıyor…

ANKESÖRLÜ TELEFON ARIYORUZ

Yemeklerimiz bitmiş, çaylarımızı içerken sohbetimiz gittikçe koyulaşıyor. Mustafa Bey, cep telefonunun hayatımızda olmadığı zamanlardan bir anısını paylaşıyor bizimle. “Bir arkadaşımla Beşiktaş durağında buluşalım diye sözleştik. Gittim. Bekliyorum. Ancak ne gelen var ne giden. Biraz ileri gidip bakayım desem bu sefer de her an gelebilir düşüncesiyle bulunduğum noktayı da terk edemiyorum. İki saatin sonunda dönmeye karar verdim. Beni niye iki saat beklettiğini ancak eve gidip o da akşam eve dönünce ev telefonundan arayıp öğrenmiştim. Meğer ben Beşiktaş durağında beklerken o Akaret’ler durağında beklemiş.” Kahkahalar eşliğinde sohbetimiz sürerken son bir görev daha aklıma geliyor. “Mustafa Bey, madem anınızı anlattınız. Sizi iki saat bekleten arkadaşınızı aramak ister misiniz?” diye soruyorum. “Şahane olur, hatta arayıp görüntülü konuşalım, siz de tanışmış olursunuz” deyince hayır anlamında başımızı sallıyoruz. Bugün bize teknoloji yasak! Mustafa Bey bozguna uğramış bir ifadeyle tam arkasına yaslanacakken “Ankesörlü telefon” diyerek heyecanla yerinden fırlıyor. Biz yine yollara düşüyoruz. Birkaç sokağa girip çıktıktan sonra karşımızda ankesörlü telefonu görünce hazine bulmuş defineciler gibi gözlerimiz parlıyor... Mustafa Bey, nihayet arkadaşıyla konuşuyor. Telefonu kapatırken biz de selamlarımızı iletiyoruz… Görevler tamamlanır tamamlanmaz cep telefonlarımızı açıyoruz. Ve tarihe geçecek günün hatırasını da selfie’yle noktalıyoruz.