İnsan olarak vicdanımızı kaybettik!

MEHMET EMİN DEMİREZEN

emin.demirezen@aksam.com.tr

Birçok ödülün sahibi Jale Sancak son romanı “Uyanan Güzel”le raflardaki yerini aldı. “Uyanan Güzel’de çoğunlukla öteden beri yaşadığımız sorunları yazdım” diyen Sancak’la hem kitabını hem de İstanbul’u konuştuk. 

“Uyanan Güzel” kitap fikrinin hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?

Öncelikle bireyin oluşumu, bir başka deyişle bir uyanış romanını yazmak, bireysel gibi görünen çatışmaların toplumsal olaylardan bağımsız olmadığını, hatta politik olduğunu anlatmak istiyordum. Sonrasında bu fikir olgunlaşınca, yaşadığı, maruz kaldığı şeyler nedeniyle değişen bir kadını, farkına varışını ve olumlu değişimini anlatmayı tercih ettim. 

Kitaptan da yola çıkarak nasıl bir dünya hayal ediyorsunuz?

Hayal etmiyorum, hayal etmek için çok geç. Nasıl bir dünya istemiyorum, neye karşıyım ya da neleri reddediyorum, beni rahatsız eden gerçeklik nedir meselesini ise romanda epeyce ayrıntılı anlattım. Kısaca bugünkünün tam tersi. 

‘MALZEMEYİ DÜŞ GÜCÜYLE YOĞURUYORUM’

Karakterleri oluştururken nasıl bir yaratım süreci yaşadınız ve size neler ilham verdi?

Yazmaya başladıktan sonra masa başı hayatı başlar. Düş gücüyle yoğurmaya başlarız malzemeyi. Uzun, zorlu ve yorucu bir uğraştır. Bir yandan da kurmaca dünyanın içindeki yolculuk, o yaratım süreci çok keyiflidir. Ben istediğim ve seçtiğim bir yolculuk yaptım “Uyanan Güzel” ile. İlham konusuna gelince güçlenen, yoluna tek başına devam edebilen kadınlar, soran, sorgulayan, mücadele eden gençler esin kaynağım oldu. Binlerce yıllık muhteşem bir şehrin, İstanbul’un olumsuz değişimi, çevre sorunları, kimi toplumsal açmazlar ve dünya düzeninin kıyıcılığı da anlatmak istediğim konular arasındaydı. O etkilerle, parçaları bir araya getirip yazdım romanı.

‘İSTANBUL, BUGÜNKÜNÜN TAM TERSİ OLMALIYDI’

Yaşadığımız hayatla yazılan hikâyelerin arasında sizce nasıl bir bağ söz konusu?

Kendi romanım için söylemem gerekirse sıkı bir bağ var ikisi arasında. Kurmaca, tümüyle düş ürünü olmakla birlikte, “Uyanan Güzel”de çoğunlukla hem öteden beri yaşadıklarımız hem de bugün yaşamakta olduğumuz hayat okura tanıdık gelecek birçok sorun ve insanlık durumları var. 

Jale Sancak’ın İstanbul’u nasıl olmalı?

Benim değil sadece, şehirde yaşayan hemen hemen herkes şehrin ürkütücü hale gelmesine epeyce katkıda bulundu. Ama biz bu suçlular olsak da hepimizin İstanbul’u bugünkünün tam tersi olmalıydı. Vahşiliğin, cehaletin, açgözlülüğün, politik oyunların kurbanı olmayan, doğası ve tarihi dokusu katledilmeyen bir şehir! Çarpık kentleşmeyen, metrekareye bilmem kaç yüz kişinin düşmediği, düşüp de itişip kakışmadığı, avcısız avsız bir yer ve zehir kusmayan bir yaşama alanı... Daha pek çok şey sıralanabilir elbette.

Bu hayatta insani olarak sizce neleri kaybettik?

Yanıtım kısa olacak. En önemli şeyi: vicdanı.

Bir akordeon insanlık için sizce ne anlam ifade ediyor?

İnsanlar için ne gibi bir anlamı olduğunu kestirebilmem zor, ama “Uyanan Güzel”deki akordeon bir müzisyenin salt para kazanma aracı değil. Kahramanın yaşamının tanığı, dostu, yol arkadaşı. Adrian yalnızlığını onunla gidermeye çalışıyor. Severek yaptığı işinin bir parçası. O nedenle akordeon da bir yan karakter olmayı hak ediyor. 

Bundan sonraki çalışmalarınız neler?

Şu sıralar Tiyatro Kara Kutu için Nâzım Hikmet’le ilgili bir oyun yazıyorum. Sonrasında yazılmayı bekleyen öyküler var, onları çalışacağım.