İki yüzde saklı olan masumiyet

ONUR AKBAŞ

 onurakbastde@gmail.com 

Şayet gerçekten aşk diye bir şey varsa ben onun sadece hayatımızın çocukluk evresinden ergenliğe geçiş sürecinde olabildiğine inanlardanım. Çünkü bir tablo için cebindeki bütün varını verebilecek çocuğun, sanatın yegâne mülkiyet hakkını tescil eden bu hikâyesinden alın,, kendisine doğrultulan silah sahibi varlık karşısında “Sizi öbür tarafta Allah’a şikâyet edeceğim…” diyerek insanlık namına zalimin yüzüne vurulan ezeli tokadı vurabilecek hesapsız duruşa kadar, kâmil manada insan olmanın dersini veren o evrede gizlidir. Onun dünyasında varlığını ve sermayesini inşa adına ırklar, renkler, inançlar üzerinden kan pazarlığı yapacak bir evreye gelmiş türün mensupları arasında aşkın hiç olduğuna mı inanmalı yoksa bu yukarıdaki halleriyle bahsi edilen varlıkların bu türün karakter mutasyonuna uğramış varlıklar olduğuna mı inanmalı, bilemiyorum. Eski bir ATV dizisi yeni bir A2 nostaljisi olan 'Doksanlar'daki Zeynep Anıl Tatdıran’ın can verdiği Özlem’in karakterinde yukarıda bahsini ettiğim evrenin bende can çekiştiği yanlarını ve yine bir ATV dizisi olan 'Seviyor Sevmiyor'da çocuksu bir sevdanın büyüdükçe nasıl 'akıl oyunları'na dönüştüğünü Zeynep Çamcı’nın canlandırdığı Deniz karakterinin yüzünde görürüm de mavi bisikletini hatıralarının kasabasında kaybetmiş bir çocuğun hüznü kaplar içimi… 

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN…

Bu, çocukluğa sığınış, her kesimden insanı öldürmeye, öldürenler kadar ucuz bahanelerin bulunduğu şu çağda fazla duygusallaştığımdan mıdır bilmem ama insanlığın da masumiyet adına çocukluğuna dönmesi gerek diye düşündüm 03.01.17 tarihinde Show Tv’de ekrana gelen 'Zaman Makinesi 1973'ü yeniden izlerken. 

BIRAK DAĞINIK KALSIN 

Kısa bir süre önce sezon finalini yapan bir dizide de şimdi “Seviyor Sevmiyor”da da aile yanında eksik bir yanını dağınık saçlarının arasına saklayıp dimdik ayakta durabilen karakterleri canlandıran Su Kutlu bir söyleşisinde gerçek hayatta da dağınık saç stilini tercih ettiğini söylemiş. Rolünün hakkını veren oyuncuya “Bırak dağınık kalsın” demekle yetinelim.