Hitler’e hayatı zindan eden adam: Jesse Owens

ERCAN ÖZTÜRK
ercan.ozturk@aksam.com.tr

Çocukluğumuzdan beri yaz olimpiyatları başladı mı  adeta televizyona yapışırdık. Her organizasyon bir 

kahraman yaratıyordu. Sergey Bubka, Michael Johnson, Kenenisa Bekele, Florence Griffith-Joyner, Michael Phelps, Usain Bolt bu efsanelerden sadece bazıları. Jesse Owens ile Luz Long’un olimpiyat kardeşliğiyse yüz yıllar geçse de hâlâ ilk günkü gibi güncelliğini koruyacak.

‘Gerçek hayattan uyarlanmıştır' ibareli filmler hep ilgimi çekmiştir. Amerikalı atlet Jesse Owens’in hayatını anlatan 2016 yapımı ‘Race’ isimli filmi kısa bir süre önce izlemiştim. Hollywood yine yapmış yapacağını. Hitler’in diktatörlüğü iliklerine  kadar izleyiciye aktarılırken,  Owens’ın şampiyona sonrası  ülkesinde  maruz kaldığı muameleyse sadece ‘altyazı’ ile geçiştirilmiş.  Filmi bir tarafa bırakıp hikâyenin gerçeğine inelim.   

KOŞUCU OLARAK DOĞDU
James Cleveland Owens, 10 çocuklu Henry Cleveland Owens ve Mary Emma Fitzgerald çiftinin en küçük oğlu olarak 12 Eylül 1913'de ırkçı  politikalarıyla bilinen Alabama eyaletinde gözlerini açtı. Tüm siyahiler gibi Owens ailesi de geçim sıkıntısı çekiyordu. Üç kız, altı erkek kardeşi vardı ve kuşaklardır tarım işçisi olan aile yokluk içinde geçimlerini sürdürüyordu. Doğuştan atlet olan Jesse koşmaya olan tutkusuyla kendisini fark ettiriyordu. Jesse’deki koşu yeteneği gittiği okulda koçu tarafından hemen farkedildi. İlk rekorunu liselerarası bir yarışmada kırdı. Bu rekorla birlikte bazı üniversiteler Jesse Owens’daki  ‘altınlı’ geleceği fazlasıyla görebiliyordu. Cleveland Teknik Yüksekokulu’nda 100 yard (91 m) mesafeyi 9.4 saniyede koşarak dünya rekoru kırmış, 7.56 metrelik uzun atlama derecesiyle 1933 Yüksek Okullar Yarışı'ndaki şampiyonluğu kazanmıştı. Bu başarı onu ilk önce Ohio Devlet Üniversitesi koşu takımına, sonra da Amerika Birleşik Devletleri Olimpiyat ekibine  dahil ediyordu.
HİTLER’E HAYATI ZİNDAN ETTİ
1936 olimpiyatları ırkçılığın nirvanasına ulaşmış Berlin’de yapılıyordu. Ülkesinde ırkçılığı iliklerine kadar yaşayan Jesse Owens, Berlin’de adeta onur mücadelesine çıkacaktı. 100, 200, 4x100 maratonda ve uzun atlamada ülkesine madalya kazandırmak için mücadele verecekti. O dönem Almanya’nın başında bulunan Hitler, Olimpiyat oyunlarını adeta Nazi Partisi'nin güç gösterisinde dönüştürmek istiyordu. Hal böyle olunca gözler de Jesse Owens’ın üzerindeydi. 
3 Ağustos 1936’da 100 metre finalleri koşuluyordu. Jesse Owens beklendiği gibi diğer yarışçılara fark atarak 10,3 derecesiyle altın madalya kazanıyordu. Asıl olay bundan sonra yaşanıyordu. Siyahi bir sporcunun altın madalya kazanması Hitler’in zoruna gidiyordu. Madalya töreni yapılmadan Hitler stadyumu terk ediyordu. 200 ve 4x100’de de Jesse Owens’in altın madalya kazanmasıyla birlikte adeta Hitler’in ömründen ömür gidiyordu. Jesse madalya kazandıkça Hitler stadyumdan kaçıyordu.
BERLİN’DE DOĞAN KARDEŞLİK
Jesse Owens bu defa uzun atlamada altın madalya kovalayacaktı. Owens’in rakibiyse Hitler’in altın madalya beklediği efsanevi Luz Long’du. Tarihler 4 Ağustos 1936’yı gösteriyordu. Long, yarışma başlamadan Owens ile yakınlık kurmaya başlamıştı. Bu Hitler’in doğasına tersti. Bu yakınlık onun tepkisini çekiyordu. Ve yarışma sonunda 8,05 derecesiyle Long’u geçen Owens altın madalyayı kazanıyordu. Owens’i ilk tebrik eden de Long oluyordu. Gerçekten bu cesaret isteyen bir şeydi. Hitler ise bu defa stadyumu terk etmiyordu. Owens bunu fırsat bilerek Hitler’in önünden geçip ona el salladı. Bu ele Hitler de Nazi selamıyla karşılık veriyordu.
LONG CEPHEYE SÜRÜLDÜ, OWENS AÇ KALDI
Luz Long’un siyahi bir sporcuyla diyalog kurması diktatör Hitler’i kızdırdı. 1939’da İkinci Dünya Savaşı'yla birlikte Long askere alındı. En zor cephelere gönderildi. Son olarak müttefiklerin Sicilya’yı işgal etmesiyle birlikte hayatını kaybetti. Hayatını kaybettiği güne kadar Oewens ile yakın ilişkisi oldu. 4 altın madalya kazanan Owens için de harika olması beklenen hayatı adeta zindana dönüyordu. Ülkesine gittiğinde 1 milyon kişi tarafından karşılandı ama Beyaz Saray onu asla kabul etmedi. 4 altın madalyası vardı ama beyazlarla aynı otobüse bile binemiyordu. Uzun yıllar iş bulamadığı için adeta aç kaldı. Sonunda Ford şirketi Afrika kökenli işçileri temsil etmesi için işe aldı. Rekorları tam 25 sene kırılmayan Owens, karşısına çıkan tüm olumsuzluklara rağmen yüzündeki gülümsemeyi asla bırakmadı. Bu tavrı ondan sonra gelen siyahi sporculara ilham oldu. Owens 66 yaşındayken 1980 yılında hayatını kaybetti.