Her şeyi sil baştan yaptım

AYSUN YILDIZ GÜNGÖR

aysun.yildiz@aksam.com.tr

Tiyatro oyuncusu ve polisiye roman türünde Türkiye’nin en başarılı kadın yazarlarından biri olan Ayşe Erbulak, yeni kitabı “Cinayet Sınıfı Başkanı”yla kitapseverlerle buluştu. Erbulak’la bir araya geldik. Hem yeni kitabını hem yazar olmanın püf noktalarını konuştuk. 

Öncelikle yeni kitabınız hayırlı olsun. Bu kitap daha öncekilerden biraz farklı. Polisiye değil; gerilim ağırlıklı. Neden böyle bir değişime gittiniz?

Çok teşekkür ederim. İlk üç kitabı (Çok Şekerli Ölüm, Limoni Ölüm, Ödüllü Ölüm) yazarken “Ben büyüyünce Polisiye Yazar” olacağım ruhuyla yola çıkmıştım. Çünkü etkilendiğim dünya yazarları vardı ve bunların en başında tabi ki Agatha Christie geliyordu… Neredeyse hepimizi polisiye okumaya tanıştıran ve sevdiren İngiliz yazar. Ama dördüncü kitapta yani “Dokuz Oda Cinayetleri”nde artık tarzımı belirlemem, kendi imzamı atmam gerektiğini düşünmeye başladım. Aslında değişikliğin ilk tohumları o kitapta atıldı. Beşinci kitabım olan “Anne Bak Kim Geldi?” de henüz yazım aşamasında dozu arttırırken altıncı kitabımı daha hunharca cinayetlerin olduğu bir dosya olması gerektiğine karar vermiştim. Lakin beşinci kitaptan sonra ciddi bir duraklama devresi geçirdim, hatta “bir daha yazmam” diyebilecek kadar dibe vurdum. Sonra o derinliklerden beni eşim Özden Özgürdal çıkarttı… Eğer bu vahşi ormanda yer alabilecek, kendime bir parsel kapabileceksem mutlaka kendime bir tarz belirleyip daha genele hitap eden bir roman yazmam gerektiğine karar verdim. Ve sil baştan yaptım. Sanki daha önce çıkmış bir kitabım yok gibi sıfırdan başladım yazmaya. Herkes polisiye yazıyordu ama ben “Ayes Erbulak” tarsi yaratmak zorundaydı, daha farklı, daha çarpıcı. Her yaştan insanın okuyacağı. İşte “Cinayet sınıfı başkanı” bu noktada doğdu. 

Cinayet Sınıfı Başkanı’nda okuyucuyu neler bekliyor? Gerilim seven okuyucular bu kitapta neler bulacak?

“Cinayet sınıfı Başkanı”, bir kere genç kesimin de okuması için uygun. Üniversite gençliğini anlatıyor. Hem zengin hem çok fakir aile çocukları var. Yani sosyo ekonomik açıdan farklı kesimlerde roller var kitapta. Birbirlerine uzaktan bağlantılı beş de cinayet var. Her cinayette katili görüyoruz ama okur hiç sıkılmıyor. Her cinayette katili görüyor ve kafasında sorular git gide artıyor. Dört korkunç taciz var. Malum son yıllarda ülkemizde daha doğrusu dünyada tacizler çok arttı. Ya da hep bu kadar çoktu ama sosyal medya ağı olmadığından bilgiye çabuk ulaşamıyor, dolayısıyla herkes herşeyden çok çabuk haberdar oluyor. 

POLİSİYE OKURU ÇOK AKILLIDIR 

Gerilim yazmak için kurgu ustası olmak gerekiyor diyorsunuz, nedir gerilim yazmanın incelikleri?

Polisiye, gerilim okuru çok cinder, çok akıllıdır. Öyle sıradan cinayetleri ve çözümlerini sevmez. Her sayfayı heyecanla çevirmek ister, daha bir sorunun cevabını alamadan diğer soruyla karşılaşmaya bayılır. Işte kurgu bu noktada devreye girer. Bir bölümü ya da bir sayfayı okurken diğer noktalarla bağlantıya geçebilmelidir okur. Özetle kırk tilki kuyruğu bir birine dolanmadan değmelidir.

Hikayeyi nasıl kuguluyorsunuz peki? Nelerden etkileniyorsunuz? 

Sapık derecesinde gözlem yapıyorum, her an, her yerde, her dinlediğim hikayede ve sürekli kafamda teoriler üretiyorum. Ürettikçe kenara notlar alıyorum. Tanıdığım insanlardan, kendi yaşadığım olaylardan aşırı etkileniyorum. Bu etkilenmeleri cinayet romanlarımda kullanmak üzere cebime atıyorum. Ben hep olaylarda bardağın dolu tarafına bakan biriyim. “Başıma bu geldiyse illa iyi bir nedenle gelmiş” derim. Bir ders alırım her olaydan. Para kaybetsem “bu dersi bu paraya aldım” derim. Ama tabii işin bir de negatif yüzü var. İşte o noktada devreye benim romanlar giriyor. Kızdığım birini ya da bana yapılan kötülüğü yazıveriyorum. Ohhhh rahatlıyorum. Yani gene kötü bir olay işe yaramış bana ilham vermiş oluyor.

Bu kitabın yazım süreci çok sancılı oldu demişsiniz. Neydi o sancılar?

Bir kere beşinci kitap sonunda bir kırgınlık bir küskünlük dönemine girdim. Yazar olarak çıkış yolu aradım. Eğer bu yolu bulup yazamasaydım belki de bir daha hiç yazmazdım. Önce başkaları tarafından üzüldüğüme kızmakla işe başladım. Sonra ilginç cinayet yöntemleri aradım kafamda, okurun şoke olması gerekiyordu. Tabii önce kendim nasıl şoke olurum diye düşündüm. Sonra cesetler nasıl ortadan kalkacaktı? Ya da kalkmayacak mıydı? Katil yakalanacak mıydı? İlk önce beş cinayeti ayrı ayrı tasarladım, yazdım. Sonra onları teğelledim, ardından da diktim. İşte bu süreçte psikolojik olarak çok gerildim.

Türkiye’de okur kitlesinin gerilim türüne bakışı nedir? 

Türk okuru gerilimi seviyor ama ona ulaştırmak lazım. Bir de çok entel dantel olmamak lazım. Okura “anlaşılmaz, sıkıcı” kitaplar sunmamak lazım. Yoksa hep yabancı yazar okurlar. Sonra da “Aaaa türkiyede polisiye yazan var mı?” diye sorarlar. 

KENDİ TARZINIZI YARATIN

Yazar adaylarına neler söylemek istersiniz. Nasıl bir yolculuk kitap yazma süreci, neler bekliyor onları?

Ben yazar adaylarının “yazı atölyeleri”nden yardım alması gerektiğine inanıyorum. İnsan oralarda kendini çok geliştiriyor. Bir kere yazarın bıkmadan yazması lazım. Birinden esinlenmek yerine kendi tarzını yaratması lazım ve hep daha 

birini yazarken ileriye bakması lazım. Iyi araştırıp, çok sıkı gözlem yapması lazım. Kendine dürüst ve aksi hatta negative bir “denek okur” bulması lazım. O okuyacak, eleştirecek. Bu çok önemli. Ama yazar adayının bu kişiye teslim olacağı kadar güvenmesi ve eleştirilerini de dikkate alması lazım. Dosyası tamamlandığında koltuğunun altına sıkıştırıp yayınevi yayınevi dolaşmalı, yılmamalı. 

Son olarak sizin de içinde olduğunuz Türkiye Polisiye Yazarlar Birliği kuruldu. Neler söylemek istersiniz. Nedir bu birliğin katkıları?

Birlik olmak çok güzel bir şey. İnsan sesini daha rahat duyurabiliyor.  Birlik çok yeni. İlk iş ortak bir öykü kitabımız çıkacak. Sanırım eylülde bir basın tanışması yapacağız...