Haydi Türkiye Milli Takım’ın marşını sen yaz

Fatih Belediyesi Fransa'da düzenlenecek 2016 Avrupa Şampiyonası'nda Türkiye'yi temsil edecek Milli Takımımıza slogan, marş, tezahürat desteği vermek için bir web sayfası hazırladı. Sayfaya gelen en yaratıcı fikir ödüllendirilecek ve Milli Takım’ı motive edecek. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’le hem ‘Milliler Seninle Coşsun’ projesini konuştuk hem de kendisini yakından tanıdık.

SİBEL ATEŞ YENGİN

sibel.ates@aksam.com.tr

‘Milliler Seninle Coşsun’ kampanyasını anlatır mısınız?

En son 2008 yılında Avrupa Kupa'sına katılmıştık. 8 yıl sonra Türk Milli Takımı yeniden Avrupa Kupası’nda olacak. Biz de maçlar başlamadan önce hem kamuoyunu bu şampiyonaya hazırlamak hem de heyecanı yükseltmek adına bu projeye karar verdik. Bir web sayfası oluşturduk. ‘www.millilerseninlecossun.com’. Toplumun her kesiminden bir slogan üretmelerini isteyip halkımıza “Siz de sloganlarınızla katılın, destek olun” diyoruz. Bu bir marş, bir şiir, bir şarkı ya da tezahürat olabilir. Hedefimiz 12 Dev Adam gibi hafızalarda kalacak bir marşın çıkması. Çünkü Milli Takımımıza ait bir marşımız yok. Yaratıcı fikirlerden ortaya çıkan videolar web sayfamıza yükleniyor. Siteyi ziyaret edenler en çok hangi videoyu beğeniyorsa ona bir not veriyor. En çok izlenen videolar arasından ilk 15’e girenler jüriye gidecek ve dereceye girenler seçilecek.

Jüride kimler yer alacak?

Şansal Büyüka, Faik Çetiner, Ender Bilgin, Güntekin Onay, Serhat Ulueren, Emre Tilev, Ersin Düzen ve Mehmet Ayan ve Barış Ertül, bir de ben varım. Jüri en etkili sloganlar arasından ilk üçü seçecek. Birinciye 7 bin, ikinciye 5 bin, üçüncüye 3 bin, beş kişiye de biner TL verilecek. 

Katılım nasıl?

Sadece Türkiye’den değil, Almanya, Amerika, Avusturya, Fransa ve Azerbaycan’dan katılan var. Bu sayede farklı ülkelerden Türk Milli Takımı’nın destekçileri bir platformda toplanmış oluyor. İlkokul öğrencisi de var kendi çalıp kendi söyleyen üniversite hocası da. 

Asli görevlerinin yanı sıra Fatih Belediyesi deyince sanat ve sporla özdeşleşen bir yapı var karşımızda…
Size katılıyorum. Artık Türkiye’de yerel yönetimler, kültürle, tarihi eserlerle, eski binaların restorasyonuyla da ilgileniyor. Spora yüklenen anlam da artık çok daha farklı. Sadece 11 kişinin top koşturması ve mücadele etmesi anlamını taşımıyor. Ülkelerin tanıtımına direkt katkıda bulunan adeta bacasız bir sanayi. Mesela yurt dışına gittiğimizde ya da misafirlerimiz geldiğinde Türkiye’yle ilgili bir soru sorduğumuzda Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaşlı futbolcuları tanıdıklarını öğreniyoruz. Dünyanın öbür ucuna gidiyorsunuz Galatasaray’ın falanca zamanda aldığı kupadan söz ediyorlar. Futbol deyip geçmemek gerekiyor çünkü ülke tanıtımı, ekonomisi ve turizmi açısından da son derece önemli. 

Yani futbol sadece futbol değil… 
Futbol, aidiyet duygusu oluşturuyor. İnsanlar kendilerini onun bir parçası olarak görüyor. Arjantin’in Buenos Aires şehrine davet edilmiştik. Dünyanın en bilinen meşhur Boka Junior takımları var. Maradona o takımdan gelmedir. Boka Junior’ın stadını gezdik. Stadın bir bölümünü müzeye dönüştürmüşler. Bugüne kadar takımda yer alan futbolcuların eldivenlerinden kramponlarına kadar kullandıkları tüm eşyaları görüyorsunuz. Onlarla ilgili eski filmleri izliyorsunuz, yaptıkları çok önemli maçları dev ekranlarda izliyorsunuz. Futbolun şehirle, şehircilikle, kültürle nasıl bir ilişkisi olduğuna dair güzel bir örnek aslında. Çünkü Boka Junior, Buenos Aires’in gecekondu bölgesi. Ama o gecekondu mahallesinde futbolla birlikte meydan okuyan bir kimlik oluşturmuşlar. Toplumun en dibinden gelip dünyanın en iyi futbolcularının çıktığı bir yer olmuş. Ve kendilerini Boka Junior’lu olmakla farklı bir yere konumlandırıp takımlarıyla “dünyada söz sahibi insanlarız” diyorlar. 

Siz hangi takımı tutuyorsunuz?
Metin Oktay’dan beri Galatasaray’ı tutarım ama maçlara pek gitmem.

Gençken de mi gitmezdiniz? 
Sporla hep ilgiliydim. Voleybol oynadım zaten lisanslı oyuncuydum ama futbol maçlarına gitmezdim. 

Spora düşkünlüğünüzü biliyoruz, hatta Boğaz'ı yüzerek geçenlerden birisiniz… 
‘Resmi bir yarıştı. 6.5 km’lik bir mesafeyi yüzüyorsunuz ki öyle kolay kolay herkes yapamaz. Belli bir performansa sahip olmalısınız. Epey bir antrenmandan sonra ancak böyle bir yarışa katılabilirsiniz. Yoksa balık gibi toplarlar sağdan soldan.  
Kendimi özgür hissetmiştim

Kolay bir parkur da değil. Hiç korkmamış mıydınız?
İki kanatlı kuş gibisiniz, bir tarafınızda Avrupa diğer tarafınızda Asya… Muhteşem bir duyguydu. Kendimi olabildiğince özgür ve rahatlamış hissetmiştim. Hiç unutamayacağım bir gündü. Keşke tüm İstanbullular bunu yaşasa. 

HAYATIM PROGRAMLIDIR

Hayatınız hep işten mi ibaret? 
Hayatım hep programlıdır. Eşim de bazen bu durumdan şikâyet eder.

“Programın dışına çıkayım, yeter artık” demez misiniz hiç?
Arada program dışına çıkıyoruz elbette. Ancak iki gün sonra sıkılmaya başlıyorum, üç günden sonra da hiç 
çekilmez oluyor. Böyle yüksek bir tempoya alıştım, bundan da mutluyum. Bir şeyler üretmeden, faydalı bir şey yapmadan geçen zamanı kendi haneme zarar olarak yazıyorum.  

Kahramanmaraş’ta yatılı okuduğunuz yıllara dönsek. Zor günler miydi, kendinizi hiç terk edilmiş gibi hisseder miydiniz?
Hiç böyle hissetmedim. Ailemle hep mektuplaşırdık ve o mektuplar karşılıklı olarak gözyaşlarıyla yazılırdı. Allah rahmet eylesin annem beni gönderirken her defasında çok üzülürdü, ben de.  

Geceleri ağlar mıydınız?
11 yaşımdaydım, haliyle ilk zamanlar çok zorluk çektim. Allah’tan abilik sistemi vardı, herkes birbirini korurdu. Büyük bir aile gibiydik. 

Hayaliniz neydi, okuyup büyük adam olmak mı?
Bütün okul hayatım boyunca bir tek hedefim vardı; üniversiteyi İstanbul’da okumak. Fatih Sultan Mehmet Han’ın, Kanuni Sultan Süleyman’ın, Yavuz Sultan Selim’in yaşadığı Osmanlı’nın imparator başkentini çok merak ediyordum. Bizim zamanımızda öyle özel üniversiteler de yoktu. Diş hekimliğine girmek için bin kişi içinde birinci olmak zorundaydınız. 

NE BÜYÜK ÇILGINLIK, GENÇLİK İŞTE

Sınavı kazandığınızı öğrendiğiniz o ilk güne dönsek... 
ÖSYM merkezinden sonucu alıp ta Kızılay’a kadar koştuğumu hatırlıyorum. Ne büyük çılgınlık. Gençlik işte.  

Gençlik ne güzel değil mi? O günlerden nasıl izler kalmış hafızanızda?
Gençliğimi çok güzel yaşadım. Ortaokul, lise hayatım çok iyiydi. Allah, “Geçmişe dönsen, ne isterdin kulum?” dese aynı hayatı isterdim. Üniversite yıllarımı da unutamam.

Üniversitede kısmetinizi de buldunuz tabii ki unutmazsınız.
Ben dördüncü, eşim birinci sınıftaydı tanıştığımızda. Askerden dönünce de evlendik. Geriye dönüp bakıyorum da çok güzel duygulardı. 

Eşiniz sizin ‘romantik’ olduğunuzu söylermiş. 
Eşim ve çocuklarım benim için son derece kıymetli. Onlarla birlikte olmak benim için en anlamlı ve özel zamanlardır. Gittiğim bir yer güzelse muhakkak eşimle de gitmek isterim. Önemsenmek, sevilmek, kendini güvende hissetmek, geleceğe birlikte bakmak son derece önemli değerler. 

Evde başkan kim?
Evden içeri adımımı attığımda başkanlık biter. Bizim evde herkes kendi alanında yetkindir. 

Televizyonun karşısına geçip dizi izler misiniz?  
‘Diriliş’i seyrederim. Mutlaka o gün evde olmaya çalışırım ve birlikte izleriz. 


ADALETİ SAĞLAMAK İÇİN MAZLUMU DA ZALİMİ DE TANIYACAKSIN

Siyaset biliminde sistem değişmiyor. İnsanoğlu da şüphesiz süreç içinde fikren, zihnen ve ahlâken kendini geliştirebilir ama neticede insan aynıdır. Eksileri, artıları, güzel yanları, sıkıntılı yanları vardır. Barış zamanları, savaş zamanları vardır. Hep idare edenler, idare edilenler, hep şikâyetler ve hep daha iyi arayışlar vardır. Ve bunlar 800 yıl önce de bin yıl önce de yazılmıştır. Bir vezir, bir sultan, bir padişah veya bir yönetici nasıl davranmalı? Toplumun bütün kesimiyle nasıl bir ilişki kurmalı? Peygamberimiz, “Ben adil bir sultan zamanında dünyaya geldim” diyor. Anu Şirvan’dan söz ediyor. Peygamberimiz döneminde yaşamış ve adaletiyle meşhur bir adam. Onun hayatına ve tavsiyelerine baktığınızda adaleti sağlayabilmenin yolunun halkla beraber olmaktan ve halkla iletişim kanallarını açık tutmaktan geçtiğini görüyorsunuz. Mağduru, mazlumu, zalimi yakından tanımazsanız, yaptıklarından haberdar olmazsanız adaleti nasıl sağlayabilirsiniz? Sırça sarayınızda oturur, insanların size aktardığıyla amel edersiniz ve de yanlış yaparsınız. Anu Şirvan’ın hayatını okudukça, tanıdıkça hep kendime onu örnek aldım. Bir adam nasıl adaletli olabilir ve onu nasıl muhafaza edebilir? Şüphesiz ahlâklı olmak başka bir şey. Gönlünde insan sevgisi yatmalı, toplumla barışık ve iletişim halinde olmalı. Eğer bunu yapabilirse hem adaletli olur hem hizmet eder hem de yanlış yapmanın önü kapanır.