Hava biraz kapalı ama esmiyor şansımıza. Başlıyoruz tekneleri gezmeye, biz konuşurken, Uygar fotoğraf çekiyor. Köy halkı geçimini balıkçılıktan sağlıyor. Limanda konuştuğumuz birçok balıkçı köyün yerlisi. Yıllarını vermişler bu işe. Fakat bu sene durum vahim… Balık yok, balıkçılar üzgün!
AYSUN YILDIZ GÜNGÖR
Kemal Baltıer, 52 yaşında liman görevlisi. “Doğma büyüme buralıyım. Kayıkların ve ağların güvenliğini sağlıyorum. Bizim köyümüz balıkçılıktan geçinir. Bu sene balık mevsimini zor geçiriyoruz. Geçen sene avlanma vardı, bu sene yok. Palamut yok, istavrit yok, Karadeniz’de hamsi yok. Büyük kayıklar hamsi, istavrit ve çinekoptan para kazanır. Onların denize çıkması demek en az 400 bin maliyet demek. Büyük bir rakam, onu kazanamayanlar iflasa gitti. Bankalardan kredi alıp ödeyemiyorlar. Bu sene balıkçılık hüsran, küçük tekneler şu ana kadar cebine 1 lira koymadı. Yenecek balık yok. 3-5 gün oldu, çinakop başladı ama ahım şahım değil. Denizlerimiz çok pis. Balıkların olmayışı tabii ki doğadan ama buna zemin hazırlayan bizleriz. Ayrıca yanlış avlanmalar da mevcut. Biz bu limanı haftada 1-2 kere temizleriz. Dışarıları düşünün adam yağı da mazotu da olduğu gibi denize akıtıyor. Balık orada nasıl barınsın?
BALIĞIN DEĞERİ YOK
Kemal Bey’le konuşurken biraz ileride duran onların deyimiyle “Algarna Kralı”nı görüyoruz ve uzatıyoruz kayıt cihazını. “Adım Mehmet Komuz 47 yaşındayım. 13 yaşımdan beri bu işi yapıyorum. Şimdi tamirini ve bakımını yaptım. Kısmetse ava çıkacağız. Gerçi avların durumu berbat onu hiç sormayın” diyor. “Herkes kafasına göre fiyat veriyor” diyerek katılıyor sohbete Kamil Semerci 42 senedir bu işle ilgileniyor. Havalardan şikâyetçi “20 gündür hava yok denize çıkmak için. Çıkılsa da tutulan balığın değeri yok. Palamut balığı sabah 30 lirayken, beş dakika sonra 10 liraya satılabiliyor. Herkes kafasına göre fiyat veriyor.
Hayat mecburiyetten ibaret
Arızası olan bir tekneye rastlıyoruz. Gençler merhamet yapıyor. “Eğer gönlünüzde merhamet varsa yaparsanız bu işi, yoksa yapamazsınız, çok zor” diyorlar. Bu kez kayıt cihazımızı gençlere uzatıyoruz; “Bu sene hiçbir reis balık beklemesin. Olursa da küçük kayıklara yaramaz. Piyasa durgun balık yok. Balığın saati de yok o nerde biz orada. Hayatımız çileyle geçti. “İşinizi sevmiyor musunuz?” diye soruyorum, “Sevmemek değil hayat mecburiyetten ibaret” diyorlar, Serkan Sevgi, İsmail, Gürbüzer, Hakan Sevgi ve Ali Karaduman…
EKMEĞİMİ DENİZDEN KAZANIYORUM
Gençlerin yanından ayrıldıktan sonra ileride büyük ve boş bir tekneye rastlıyoruz. Mal sahibiyle konuşuyoruz. “Adım Mehmet Yalçın 45 yaşındayım. 13 yaşımdan beri bu işle ilgileniyorum. Ekmeğimi denizden kazanıyorum. Bu sene 500 bin lira masraf ettim işçilerin 3 aylık maaşını peşin verdim, işçilerim kaçtı. Denizi, İğne Ada sınırından Hopa’ya oradan İskenderun’u dibine kadar bilirim ben. “Ben” derken balıkçı reisleri biliriz. Marmara’da dibi balçık olan bir yer yoktu. Şu anda Marmara’nın yüzde 90’ı balçık kaplanmış. Bu kadar deniz pisletilirse, bu kadar çok balık tutulursa tabii ki deniz de balık olmaz.”