uygartaylan@gmail.com
‘Ferrari’sini Satan Bilge’ iç huzurunu arayan ünlü bir avukatın hikâyesiydi. Bu sayfada röportajını okuyacağınız ‘Ferrari Satan DJ’ ise ultra spor lüks araçlar satan bir şirketin genel müdürü. Ferhat Albayrak, lüks spor arabalar ve disko ışıkları altındaki iki farklı hayatını anlattı...
İstanbul elektronik müzik piyasasının önemli DJ’lerinden Ferhat Albayrak, aslında bundan çok daha fazlası. Aynı zamanda bir prodüktör; Jeton Records’un kurucusu; Ferrari, Porsche ve Maserati gibi ultra lüks spor arabaların satıldığı S&S Motors’un Genel Müdürü. Albayrak, “Konsantrasyonum bozulur” diyerek müzik dinlemediği ofisinden çıktığı andan itibaren DJ ve prodüktör kimliğine dönüyor.
Ferhat Albayrak’la iki farklı profesyonelliği arasındaki keskin çizgiyi ve kendi kuruculuğunu yaptığı Türkiye’nin ilk uluslararası elektronik müzik şirketi Jeton Records’u konuştuk.
Son günlerde sokaklardaki afişlerde sık sık isminizi görüyoruz… Uzun süredir DJ’lik yapıyorsunuz ancak bu yeni hareketlilik neden?
Elektronik müzikle çok uzun zamandır ilgileniyorum ve bu işi büyük bir keyifle, şevkle yapıyorum. Yaklaşık 2,5 senedir de biraz daha event (etkinlik) bazlı çalışmaya başladık. Hem yurtdışından plak şirketimizle alakalı kişileri hem de beğendiğimiz isimleri buradaki dinleyicilerle buluşturmak amacıyla organizasyonlar yapıyoruz. Tabii bunlar periyodik bazlı olduğu için daha sık afişlerde görüyorsunuz ismimi. Sezonluk olarak mekânlarla da anlaşıyoruz. 2017 – 2018 kış sezonunda Zorlu PSM ile anlaştık. İş birliğimizden inanılmaz memnunum, çok iyi gidiyor.
Jeton Records’u kurma fikri nasıl oluştu?
2007’de kendi prodüksiyonlarımı yapmaya başladım; onları çıkartmak için de çeşitli plak şirketleriyle görüşüyordum. Parçanın yapılmasından daha çok onun çıkarılması için plak şirketleriyle görüşmek, onları ikna etmek için uğraşmak beni sıktı. Bu yüzden kendi plak şirketimi kurmaya karar verdim. Hem kendi çalışmalarımı, hem sevdiğim müzik prodüktörlerinin parçalarını buradan rahatça çıkarırım hem de farklı bir oluşum içine girip büyütürüm diye düşündüm.
Gündüzleri pahalı spor arabalar satıyorsunuz akşamları da insanları eğlendiriyorsunuz. Ofisteyken bunun bir ön çalışması oluyor mu?
Otomobil işi hayatımın büyük bir kısmı, çok küçük yaştan beri içindeyim. Yaşamımı bununla idame ettiriyorum. O iş, bambaşka bir tutku ama keskin bir çizgiyle otomobil ve müzik işini birbirinden ayırıyorum. Çünkü ikisi de başka dünyalara hitap ediyor. Buraya otomobil için gelen bir müşterim ancak müzikle ilgilendiğini söylerse konusunu açarım. Müzikle ilgili bir ortamda da otomobille ilgili konuşmam. Haftanın altı günü, 60 saat ofisteyim ve müzikle kesinlikle uğraşmam çünkü bu hem otomobille, hem müzikle ilgili konsantrasyonumu bozar.
Peki, eve eşinize ayırdığınız vakti müzik doldurmuyor mu?
Zamanı verimli kullanma konusunda kendimi eğittim. Eşimin elektronik müzikle alakası olmamasına rağmen bu konuda en büyük destekçim. Bir seti çalmaya başladığım zaman önce ona soruyorum. Çok iyi bir eleştirmendir, her zaman doğruyu söyler.
İÇİMDE SANKİ YANGIN VAR
Bugüne kadar en uzun kaç saat çaldınız?
Beş saat çaldım... Daha uzun, 8-10 saat çalmak istiyorum açıkçası çünkü çok güzel hikâyeler anlatabiliyorsunuz o zaman. Yurtdışında bunun örnekleri var. İbiza’da iki kere çaldım. Türkiye’de de yavaş yavaş o potansiyele yaklaşıyoruz.
Motorun hızı mı, müziğin hızı mı sizi daha çok heyecanlandırıyor?
(Gülüyor) İkisi de bambaşka adrenalinler. Yani bu siyah mı daha güzel, kırmızı mı demek gibi. Bence ikisi de güzel. Otomobilde yüksek sürat, virajlar, motorun sesi, direksiyonla uyumunuz… Bütün bunlar makineyle sizi bütünleştiriyor ve bambaşka bir adrenalin salgılıyorsunuz. Birazcık korku da var tabii çünkü limitte giderseniz o zaman korku da otomatik olarak geliyor. Ama tecrübeliyseniz korkuyu da kontrol edebiliyorsunuz. Kitlelerin önünde müzik çaldığınızdaysa onların enerjisi size geçiyor. Siz müziği yönlendirirken insanların eğlendiğini görmek, o insanlardan gelen tepkiler sizi farklı bir noktaya taşıyor. Yüz kişilik kulüp de 10 bin kişilik festival de olsa fark etmez. Önümde dans eden bir iki kişi bile o hissiyatın ateşini çakmaya yetiyor. Belki şöyle söyleyebilirim: DJ setinin başındayken belirli bir enerji seviyesine geldiğimde sanki içimde bir yangın çıkıyor.
Görüyorum ki bir DJ olarak epey tutkulusunuz. Bir hayaliniz var mı?
Hayallerim hiç bitmez. Şimdi Jeton Records markasını yurtdışında belirli bir yere oturtmak için çalışıyoruz. Neden bir Drumcode veya Diynamic Music gibi olmasın? Yapılmayacak şeyler değil. Bu sadece çalışma, ilişki ve doğru müzikten geçiyor.
DJ kabininin başına geçtiğiniz zaman uyguladığınız bir ritüeliniz var mı?
Öncesinde hazırlanmıyorum, yani ‘birinci parça şu, ikinci parça bu’ diye düşünmüyorum. Binlerce parçanın içinden o anda aklıma gelen şeyi çalmayı seviyorum. Zaten o anda aklıma gelmesi, bir şekilde akışa girdiğimizi gösteriyor. Tamamen spontane çalıyorum. Sadece bir ritüelim var, Metallica’nın stadyum konserlerindeki introyu uyarladım. 1966 yapımı ‘İyi, Kötü, ve Çirkin’ filminin müziği aslında. 60 sene önceki bir filmin müziğinin bu şekilde bir techno organizasyonunda açılış müziği olarak çalınması insanları çok heyecanlandırıyor.
Ortamı kurtaran ‘bonus’ parçalarınız var mı?
Maceo Plex’in bizzat yolladığı, yayınlanmamış bir parçası var, en çok onu soruyorlar. Onun dışında Donna Summer - I Feel Love ve Depeche Mode – Behind the Wheel gibi parçaları remixlemeyi tercih ediyorum.
Son günlerde İstanbul’da birçok mekan elektronik müzik çalmayı tercih ediyor. Sizce elektronik müzik ‘popüler’ olma yolunda ilerliyor diyebilir miyiz?
Aslında elektronik müzik altın çağını ikinci kez yaşıyor. 2000’lerin başında ilk altın çağını yaşamıştı, şu anda iş daha da büyüdü. Bugün elektronik müzik yapmayan kulüp, festival, organizasyon yok. Yeni jenerasyonun teknolojiyle olan ilgisi başta olmak üzere bunun birçok sebebi var. Çok hızlı üretilebiliyor ve çok da hızlı yayılabiliyor. Bir rock parçasını bu kadar hızlı bir şekilde yapamazsınız. Şu anda sizinle konuşurken bile bir parça yapabilirim ve akşam da çalabilirim. Ertesi gün de Beatport’tan satabilirim. Bu kadar hızlı yani! Tabii üretimdeki bu hız, tüketime de yansıyor. Elektronik müzikten kazanılan para da değişti. DJ Calvin Harris, en çok para kazanan NBA basketbolcusundan ve Formula1 yarışçısından daha fazla kazanıyor artık!
GENÇ DJ’LERİN YOLUNU AÇIYORUZ
Jeton Records olarak genç yeteneklere fırsat vermek adına geliştirdiğiniz projeler var mı?
Çok önem verdiğimiz bir konu bu, sektörün eski isimlerle gelişmesi mümkün değil. Uğur Project, Erman Sarı gibi belirli bir müzikalitenin üzerine çıkabilen isimleri destekliyoruz... Ali Kaan, Sezer Uysal, Allen Cut da var desteklediğimiz gençlerin arasında… Bu arada 3 Mart’ta ilk defa bir DJ workshop yapacağız. Zorlu PSM’de gerçekleşecek bu workshopta Richie Hawtin’in tasarladığı Playdifferently - Module1 isimli mikserin tanıtımını yapacağız. DJ Carlo Ruetz olacak; hem mikseri hem dijital DJ’liğin püf noktalarını konuşacağız.
Bu yıl İstanbul’a gelecek DJ’lerden heyecanlandığınız isimler var mı?
Eventlerimize gelecek bütün DJ’ler bizim için oldukça heyecan verici. Sam Paganini, Oscar Mulero, DVS1 gibi... Onun dışında Sonar İstanbul Festivali beni çok heyecanlandırıyor. Her sene olduğu gibi bu sene de Jon Hopkins ve Joseph Capriati gibi çok iyi isimleri ağırlayacaklar. Yazın, birer hafta arayla beş büyük festival olacak İstanbul’da. Electronica Festivali, hemen arkasından Big Burn, arkasından Dynamic Festival, arkasından Module… Electronica Çeşme ve açıklanmayan irili ufaklı festivaller de olacak. Bu yaz İstanbul’da farklı geçecek, eminim.