Futbol kışlada değil, arsada güzeldir / Darbeye tekme atanlar

Futbolu seven-sevmeyen her birey "En kötü sivil yönetim, en iyi askeri darbeden iyidir" sözünü şiar edinmiştir. Futbolu esir alan askeri diktatörler tıpkı Franco, Çavuşescu ve Kenan Evren gibi tarihin kirli sayfalarında kendine yer bulmuştur.

Futbolun endüstriyelleştiğini gören Metin Abi (Kurt) “Futbol borsada değil, arsada güzeldir” sözüyle durumu tek cümlede özetliyordu. Küba devriminin kahramanlarından Ernesto Che Guevara, futbol için “Futbol sadece bir oyun değildir. Futbol devrimin en büyük silahıdır” der. Tarih boyunca ne olursa olsun, futbol fikirleri yaymak adına bir silah görevi dahi görmüştür. Tıpkı, Diktatör Franco’nun İspanya’sında olduğu gibi. Katalan Barcelona ile Bask temsilcisi Bilbao’nun isyanı sinek vızıltısından ileri gitmiyordu. Veya bir başka Diktatör Çavuşesku döneminde Romanya’da şampiyon olamayan Mircea Lucescu’nun isyanı da kimsenin ilgisini çekmiyordu. Yugoslavya’da bir maçta darbeci polise tekme-tokat saldıran Hırvat Boban’ın isyanı Yugoslavya’yı dağılma sürecine götürüyordu. Tarihi boyunca askeri darbelerle cebelleşen ülkemizde de aynı manzaralar yaşanıyordu. Küme düşen MKE Ankaragücü Kenan Evren’in emriyle birinci lige geri dönüyordu. İspanya futbolu, total futbolun starı Cruyff’un Barcelona’ya gelmesi, 1939’dan 1975 yılına kadar İspanyayı yöneten General Francisco Franco’nun ölümüyle özgürlüğüne kavuşuyordu. İspanya’da muharebe tüfekle değil, meşinden bir topla yapılıyordu. Katalanlar ve Basklar’ın temsilcileri için onur mücadelesi de o tarihlerde başlıyordu. Carlos Pedros (O dönem Real Madrid’in başkanlığını yapan) Franco,  onuruna bir kupa organizasyonu düzenlenmesini istiyor. Daha önce İspanya Kupası olarak yapılan bu organizasyon ‘Kral Kupası’ olarak değişiyordu. Franco’nun futbolda etkili olduğu yıllarda Barcelona bu kupayı alamıyordu. Ta ki 1950’ye kadar. Ancak bir maç var ki futbol tarihine kara leke olarak giriyordu. 1943'te yapılan finalin ilk maçını Barcelona 3-0 kazanıyordu. İkinci maçta aynı skorun yaşanacağından korkan Franco, askerlerini Barcelona soyunma odasına gönderiyordu. Silahlarla soyunma odasına inen askerler ‘Franco’nun size tanıdığı ayrıcalıklar’ gibi ‘Tatlı’ sözlerle futbolculara gözdağı veriyordu. Bu uyarının ardından sahada inanılmaz bir Real Madrid vardı! Adeta rakibini silah korkusuyla sahadan siliyordu. Futboldaki tarihi leke 11-1 olarak Marca’nın manşetinde yer buluyordu. Katalanlar Franco ölene kadar 8 kez Kral Kupası finalini kazanıyordu. Onun için Barcelona’nın kendiyle özdeşleşen 'Mes Que Un Club' (Bir Kulüpten Daha fazlası) sloganı can buluyordu.

DI STEFANO VE BARÇA’NIN İNTİKAMI

Diktatör Franco bu kez transferde Katalanlara darbe yapıyordu. Arjantin orjinli Di Stéfano, Kolombiya'nın Club Deportivo Los Millonarios takımının formasını giyerken Real Madridli ve Barcelonalı yöneticilerin dikkatini çeker. Santiago Bernabeu Yeste Di Stefano'nun transferini bitirecek olan Barcelona'dan önce davranıp onu takımına getirir. İki kulüp arasında anlaşmazlık çıkar ve FIFA'ya taşınır. FIFA Di Stéfano'nun Barcelona ve Real Madrid'de dönüşümlü oynamasını karara bağlar. Ancak Franco'nun baskılarıyla Barcelona, Di Stéfano üzerindeki haklarından vazgeçmiş ve oyuncu Real Madrid'de forma giymeye başlamıştır. Real’in altın yılları Di Stefano'yla başlıyordu. Barcelona ise o dönem Franco adlı hakemle intikam alıyordu. Franco maçı iyi de yönetse kötü de Katalan medyası 'Katil Franco Maçı Katletti' başlığıyla çıkıyordu. Daha sonra Franco futbol hakemlerinin tek isimle değil, üç isimle yazılması talimatını veriyordu...

STEAUA BÜKREŞ'İN KARANLIK DÖNEMİ

Romanya futbolu dendiğinde akla ilk Hagi, Popescu’nun takımı Steaua Bükreş gelir. Steaua Bükreş’in Romanya’da başarılı olmasının en büyük nedeni Çavuşesku’nun takımı olmasıydı. GS ve BJK'yi de çalıştıran Mircea Lucescu o dönemde Çavuşesku’nun sevmediği Dinamo’yu çalıştırıyordu. Lucescu’nun 4 yıl üst üste şampiyonluğu kaybettiği rakibini eleştirmesi Çavuşescu’yu kızdırıyordu. Steaua Bükreş’in o dönem gizliden başkanlığını Çavuşescu’nun oğlu Nikolay Çavuşescu yapıyordu. Lucescu eleştiriyor, Çavuşescu onun Romanya’yı terk etmesini istiyordu. Tarih 89’u gösterdiğinde halk Çavuşescu’yu tahttan indiriyordu. Romanya futbolu da özgürlüğüne kavuşuyordu. Ülkeyi terk etmesi istenilen Lucescu Romanya’da kalarak Dinamo’yu 3 defa şampiyon yapıyordu. Dinamo’nun maçlarında ofsayt olup olmadığını tespit etmek için kameralar yerleştiren Çavuşescu tarihin kirli sayfalarında yerini alıyordu. “Köpekler istedi diye atlar ölmez” diyen Lucescu’nun adı ise tarihin altın sayfalarında yer buluyordu.

KENAN EVREN’İN EMRİYLE 

Ülkemizde de durum farklı değildi. Kenan Evren, memleket yönetiminden sonra futbola da el attı ve başkentin takımının 1. ligde olmasına karar verdi. Bir kanun düzenlendi. Kanuna göre, Türkiye Kupası'nı kazanan takımı hangi ligde oynadığına bakılmaksızın 1. lige çıkarılacaktı. Böylece MKE Ankaragücü, 1. lige çıktı. Kanun 8 yıl boyunca yürürlükte kaldı ancak kanundan yararlanabilen başka bir kulüp olmadı. Karşıyaka-Göztepe maçına gitmek isteyen taraftarlara uyarılar yapıldı ama kimse buna uymadı. O maç Avrupa’da uzun süre konuşuldu. İlk defa 2. ligde bir maçta taraftar rekoru kırılıyordu. Maç 0-0 bitse de 60 bin seyirci adeta destan yazıyordu.

BOBAN’IN TEKMELERİ YUGOSLAVYA’YI DAĞITTI

Doğu Bloğu ülkeleri ve SSCB 80’lerin sonunda zor günler geçiriyordu. Bu ülkelerin başında Yugoslavya geliyordu. Ülke adeta iç savaş tehdidi yaşıyordu. İç savaşın kıvılcımına bir futbol maçı neden oluyordu. 13 Mayıs 1990'da Maksimir Stadı’nda Hırvat D. Zagreb ve Sırp Kızılyıldız'ının maçı vardı. Zagreb’e gelen taraftarların başında sonraları 'Sırp Kasabı' olarak anılacak Zeljko Rajnatovic vardı. 'Arkan' lakaplı Rajnatovic’in başını çektiği sırp taraftarlar, Zagreb’in Bad Blue Boys adlı taraftar grubuna saldırır. Polis Hırvat taraftarını gözaltına alır. Sonraki yıllarda Milan kadrosundaki Zvonimir Boban buna isyan eder. Hırvat taraftarını gözaltına almak isteyen taraftara tekme tokat saldırır. Federasyondan ceza alsa da Boban tekmesi Yugoslavya’yı iç savaşa sürüklüyordu.