Fıstıklar Çetesi geri döndü!

Yediden yetmişe herkesin kahramanı Charlie Brown ve arkadaşlarının maceralarını konu alan çizgi roman serisi Peanuts Çetesi, Steve Martino’nun ellerinden çıkan üç boyutlu animasyonla beyazperdeye uyarlandı.

Başak Bıçak

basakbicak@gmail.com

Amerikalı çizer Charles M. Schulz’ın, 1950’lerde yarattığı Charlie Brown ve akıllı köpeği Snoopy’nin hikâyelerinden yola çıkan Snoopy ve Charlie Brown Peanuts filmi, yine kızıl Baron’a karşı süren eğlenceli bir yolculuğun üzerine kuruluyor. Talihsizliğiyle ünlü, fazlasıyla melankolik fakat asla pes etmeyen karakterimiz Charlie Brown ile birlikte, Sally’den, Linus’a, Schroeder’e, Lucy’e kadar tüm ekibi bir araya getiren film, artık başarılı olmak ve büyük bir işe imza atmak isteyen karakterimizin kahkahalarla dolu, sıcak serüvenine ortak olmamızı sağlıyor. 

Elli yıl boyunca herkese kendisini sevdiren bu şanssız kahramanı sinemada izlemek isteyenler için Peanuts filmi kaçırılmayacak fırsat…

Kâbus ülkesi

Arjantinli yönetmen Lisandro Alonso’nun, La Libertad, Los Muertos, Fantasma ve Liverpool gibi filmlerinden sonra beşinci uzun metrajı olan Jauja (Hayal Ülkesi), yavaşlıkta sınır tanımayan ritmiyle haftanın en seyri zor olan filmi… Sinefilleri bile sıkıntıya sokacak nitelikteki hikâyesizliği, belgesel havası yaratan görüntülerine ve western tadına rağmen seyircisinin dikkatini üzerinde tutmakta zorluk çekiyor. Aidiyet duygusundan uzak, evsiz, yurtsuz bir babayla kızının, Hayal Ülkesi denilen yere gitmek için uçsuz bucaksız toprakları aşmasını konu alan film, neredeyse gerçek zamanlı yolculuk sekanslarıyla oldukça yorucu bir deneyime dönüşüyor. Finale kadar izlemek için mücadele etseniz de tatmin edicilikten uzak bir sonla umudunuz tamamen tükeniyor. Viggo Mortensen ismi bile filmi kurtarmaya yetmezken, Hayal Ülkesi kelimenin tam manasıyla kâbusa dönüşüyor. Uzak durulası…

Büyüklere Masallar

Cem Yılmaz’ın yeni filmi Ali Baba ve Yedi Cüceler’in gösterimini, Malatya Film Festivali’ni takip ettiğim için ne yazık ki kaçırdım. Genel hatlarıyla eleştirmenlerin kanaati, filmin iyi olduğu yönünde… Cem Yılmaz sinemasını sever, sinemasal yolculuğunu takdirle karşılarım. Ali Baba ve Yedi Cüceler de haftanın en merak uyandırıcı yapımlarından… Es geçmemek gerek…

Kurt Baskını Korkutmuyor

İlk filmi Kurt Baskını (The Pack) ile karşımıza çıkan Nick Robertson, günlük hayatta sıkça karşılaştığımız sokak köpeği sürüleri hadisesini, bir korku teması haline getirerek iyi bir başlangıç yapıyor. Film, Avustralya’da, şehirden uzak çiftliklerinde yaşayan dört kişilik bir ailenin, vahşi köpeklerin saldırısıyla karşı karşıya kalmaları ve tüm gece boyunca verdikleri mücadelenin üzerine kuruluyor. Başlarda, köpeklerin neden vahşileştiği konusunda kesin bir bilgiye sahip olamamak inandırıcılığı etkilese de, zamanla bir şekilde seyircisini içine almayı başarıyor. Ancak bu noktadan itibaren de çok fazla mantık hatası devreye giriyor. Köpeklere gereğinden fazla yüklenen korku duygusu, karakterlerin ellerine bir bıçak gibi kesici, yaralayıcı alet dahi almadan dışarıya çıkmaları vb. durumlar filmi temellerinden sarsıyor. Nihayetinde, çok güçlü ve vahşi olmasına rağmen korku figürünün yalnızca “köpek” oluşu ve akıl dışı hataları filmi gülünç duruma düşürüyor. Kısacası, Kurt Baskını korkutmuyor.