ramazan@ramazanbingol.com
Dünyanın en büyük 5 mutfağından biri olan Türk mutfağının birçok mutfağın Fast Food lezzetlerine açık ara fark atacak ürünleri mevcut. Köfte, kebap, lahmacun bunlardan sadece bazıları. Peki ama neden hala istenilen düzeyde talep göstermiyoruz?
Ülkemizde neredeyse her gün birçok noktada yabancı markalara ait Franchise şubeler açılıyor. Ancak aynı oranda şubeleşme yerli markalarımızda görünmüyor. En büyük sebebi ise özellikle Fastfood restoranlarına olan yoğun ilgi. Peki ama neden? Fiyatları daha mı uygun? Daha mı lezzetli ürün sunuyorlar? Yada daha iyi bir servise mi sahipler. Hem üretici hem de tüketici olarak bu soruları öncelikle kendime sordum ve cevapladım.
FAST-FOOD NE DEMEKTİR?
İlk önce ana başlığı incelemekte fayda var. Hızlı yemek yemek olarak bilinen fastfoodun asıl anlamı, hızlı servistir. Türkiye’de ise ayaküstü beslenme olarak da biliniyor. Doğru bilmeyenler ise fastfoodu hızlı yemek yemek gibi algılıyorlar. Bu sebepten dolayı da birçok insan bu yeme alışkanlığı ile sağlık sorunları yaşıyorlar. Gelelim Türk mutfağında tabiri yerindeyse “Fastfood” olabilecek ürünler yerine tercih edilen Fastfoodun karşılaştırılmasına... Bugün hangi Fastfood dükkanına giderseniz gidin bir kişi için minimum hesap yirmi TL’den aşağı olmaz. Bu fiyata pekala ızgara köfte, lahmacun, döner ve müdahili bir çok yemek yemek mümkün. Öyleyse konu fiyat değil. Yine bir Fastfood dükkanına gittiğinizi düşünün. Bir hamburger menü siparişi verdiniz. Bekleyen (daha önce pişirilmiş) ürünleri almanız ortalama 5 dakika, pişmesini, hazırlanmasını bekleyerek almanız ortalama 15 dakika sürer. Diyelim ki köfte siparişi verdiniz. Daha önceden hazırlanmış köftenin size servis edilmesi yine ortalama 5 dakika, pişirilmesi ve servis edilmesi ortalama 15 dakika. Süreler yine neredeyse birebir. Ancak tek farkla. Fastfood dükkanlarında önceden hazırlanmış hamburgeri size servis edebilirler ve siz buna hiç ses çıkarmadan bir güzel yersiniz. Ancak aynı durum köfte de olduğunda ki asla olmamalı bunu göz ardı etmezsiniz. Yani eğer varsa aradaki süre farkının tek sebebi bu. Aslında servis konusunu kıyas etmek bile yersiz. Ancak mademki sebepleri arıyoruz öyleyse bir düşünelim. Yemek yemek için gittiniz. İncelediğimiz üzere süre, fiyat neredeyse aynı. Ancak bir mekanda, plastik tepsi üzerine serilmiş kağıda, öylesine yerleştirilmiş ürünler, diğerinde ise masanıza özenle servis edilmiş bir diğer ürünler size eşlik ediyor. Hangisini tercih edersiniz? Ama nedense tercihler bazen olması gerektiği gibi olmuyor. Üstelik sürekli diyabet ve obezitenin baş sorumlularından birisi olarak gösterilen fastfoodun üzerine yazılı haberleri okumaktan hepimize gına gelmişken neden sürekli beslenmek yerine ara sıra yapacağımız bir kaçamak gözüyle bakmıyoruz. Sanırım hem ülkemiz hem de sağlığımız İçin en doğru ve sağlıklı yol bu.
KENDİ MARKAMIZI ÖN PLANA ÇIKARALIM
Ama bunları sorgulamak yerine ben artık şunun sorgulanmasını istiyorum. Bu kadar olumsuzluğu içinde barındıran ürünlerin yerini sağlıklı, lezzetli ve içimizden ürünlerle doldurabilecekken nasıl oluyor da karlarını her geçen gün artırarak, dükkân sayılarını 30 bine 40 bine kadar çıkartabiliyorlar? İşte önemsiz gibi görünen bireysel tercihlerimiz aslında dünyanın dengesini değiştiriyor.
NEDEN TÜRK MUTFAĞI FAST-FOOD OLMUYOR?
Bu kadar artımız mevcutken peki neden o zaman bunları dünyaya sunamıyoruz. Bırakın dünyayı kendimize çocuklarımıza bile tanıtamıyoruz, yediremiyoruz. Bunun sebeplerini de değerlendirmekte fayda var: Pazarlama, Ürün standardı oluşturma, Üretim tekniğini bilme, (Özellikle ürünlerin kullanım sürelerinin uzatılması için yapılabilecek gıda koruma yollarını bilmek) , hangi ürünü nasıl fastfooda uyarlayabiliriz sorusunu deneyerek öğrenme, küçük olsun benim olsun mantığından ziyade ortaklık kültürünü geliştirme , olaya global anlamda bakma ve mutfağımızın ne kadar sağlıklı olduğunu anlatma. Tüm bu başlıklara önem verdiğimizde ve üzerine çalıştığımızda Türk mutfağını tüm dünyaya yaymak hiçte zor olamayacaktır. Böylelikle hem insanlığın sağlığına, hem Türkiye’ye, hem de Türk mutfağına hizmet etmiş olacağız. Bir taşla üç kuş, daha ne olsun…