emine.biyik@aksam.com.tr
Onu önce Aliye dizisinde canlandırdığı Meriç karakteriyle tanıdık. Ardından Poyraz Karayel’de Avukat Sema olarak çıktı karşımıza. Şimdi de Cem Uslu’nun kaleme aldığı Popüler Gerçek adlı tiyatro oyunundaki Çiğdem rolüyle döktürüyor. Kimden mi bahsediyorum? Tabii ki Emel Çölgeçen’den…
‘Popüler Gerçek’ sezona çok iddialı bir giriş yaptı. İzleyenler oyuna bayılıyor. Sizin oyunla yollarınız nasıl kesişti?
Oyunumuzun yazarı, yönetmeni ve oyuncusu Cem Uslu’yla geçtiğimiz sezon ‘Şempanzeler’ adlı oyunu çıkarmıştık. O dönem Cem bize bu oyun üzerinde çalıştığını söylemişti. Sonra bir gün “Yazdım, bitti” dedi ve teks elime geçince içinde olmayı istememem mümkün değildi. Bir de oyun, Ekip Tiyatrosu ve Tiyatro İstanbul tarafından sahnelenince her şey daha da heyecanlı bir hal aldı ve ortaya şahane bir iş çıktı.
Oyunun konusu ne? Teknoloji bağımlılığı mı, kapitalist düzene eleştiri mi, sosyal medya yüzünden yaşadığımız
Hepsi… Plaza dilini eleştiriyor, kapitalist düzenin kölesi olmuş ve belli kalıplara sıkışmış hayatları anlatıyor ve teknoloji bağımlılığının olumsuz etkilerine dikkat çekiyor. Black Mirror’ı izleyenler bilir. Sosyal medya bağımlılığını eleştirir ve like’ların insanların yaşam kalitesini belirlediği bir dünya sunar. Mesela bir ev mi kiralayacaksanız sosyal medya puanınıza bakılır. Bu yüzden de beğenilme arzusu artar. Hep daha çoğunu istemeye başlar ve elinizdekiyle yetinmezsiniz. Aslında bizi modern çağ yalnızlaştırdı. Biz de elimizdeki telefon ve sosyal medyadaki kalabalık içinde kendimizi yalnız hissetmeme yalanıyla kandırıyoruz. Çünkü bu bize iyi geliyor. Çünkü yalnızlıkla yüzleşmek çok ağır... Büyük bir sanal yalanın içindeyiz.
Peki, siz kendinizi sosyal medyanın esiri olmaktan nasıl koruyorsunuz?
Benim sokakta oynamış bir çocukluğum var. O yüzden hayata başka türlü bakıyorum. Ama şimdi yeni nesil öyle değil, onlar zaten bununla doğdular. O yüzden ben kurtarılmış bir yerden geliyorum. Bir yandan da birkaç şeyin karışımı içinde boğulmamaya çalışıyorum. Ben çocukluğumdaki gibi televizyona değil, başımı kaldırıp gökyüzüne ya da ağaca bakmayı tercih ediyorum. Çünkü bunun ruhumu ne kadar mutlu ettiğini görüyorum. Yüzüne tatlı bir gülümseme yerleşiyor. Çünkü herkes gibi ben de doğanın bir parçasıyım.
SİZİN POPÜLER GERÇEĞİNİZ NE?
Tekrar oyuna dönersek ‘Popüler Gerçek’, dünyada bir ilki gerçekleştiriyor. Nedir o ilk sizden dinleyelim mi?
Oyun esnasında, sahne üzerinde kullanılan cep telefonuyla interaktif bir iletişim ağı kuruluyor. Sadece salonda bulunan seyirciler değil, internetin bulunduğu her yerde, insanların Twitter üzerinden oyunumuza katılabiliyor. Oyunumuz son derece ilginç bir sorunun yanıtını arıyor: “Sizin popüler gerçeğiniz ne?” Ve ‘Popüler Gerçek’in finalini izlemek isteyenlerse gelip oyunu izlemek zorundalar.
Popüler Gerçek, seyircisini öyle güzel oyunun içine alıyor ki bir izleyen bir kez daha geliyor...
Tiyatro seyircisi George’la Laura’yı değil de Çiğdem’le Serhat’ı izlemek istiyor. Yani ben azından ben böyle düşünüyorum. O zaman daha da çok seveceklerini ve bu sanata tekrardan ilgi duyacaklarını düşünüyorum. Çünkü bence seyirci kendine ait bir şeyler görmekten hoşlanıyor.
Oyunda kendiyle barışık, mutlu, hayatı dibine kadar yaşayan, çok seven, çoksevilen ‘Çiğdem’ karakterine hayat veriyorsunuz. Peki, siz Çiğdem’i nasıl anlatırsınız?
Çiğdem iki çocuklu bir ailenin küçük kızı… Ablası Saadet’e nazaran çok daha şanslı… Çünkü Saadet, ilk çocuk olmanın bütün dezavantajlarını yaşamış. Çiğdem’e göre çok daha katı kurallarla büyütülmüş. Hep mükemmel olması beklenilmiş. Çiğdem’se ikinci çocuk olmanın sefasını sürmüş. Daha rahat ve şımartılarak yetiştirilmiş. Dolayısıyla ablası gibi erken yaşta hırs duygusuyla tanıştırılmadığı için de hayatı severek, tadını çıkarak yaşamayı tercih etmiş. Aslında bu dünyaya ait biri değil gibi…
Neden? Kapitalist düzene ayak uyduramadığı için mi?
Evet. Çünkü bu kapitalist düzende ‘hırssız’ bir birey olursanız, var olmanız pek de mümkün değil gibi... Etrafımızdaki gözünü hırs bürümüş insanlar yüzünden mecburen kurtlar sofrasında bir kurt olmak zorunda kalıyorsunuz. Ki var olabilesiniz. İşte Çiğdem bu yargıyı alt üst eden bir karakter... Öyle olmadan da var olunabileceğini gösteriyor bize.
DÜNYADAN KOPMAYI SEÇERDİM
Oyun, hem seyircisine hem de Twitter üzerinde oyuna katılım sağlayabilenlere bir soru soruyor, “Dünyaca ünlü uluslararası bilişim firması Virtual’ın Türkiye Ofisi olan Virtual Turkey kapatılsın mı, kapatılmasın mı?” Emel Çölgeçen oyunu hangi seçenekten yana kullanır?
Dünyadan kopmayı seçerdim çünkü iğrenç bir dünyada yaşıyoruz galiba. Keşke hiç olmasaydı da hiçbir şeyden haberimiz olmasaydı. Sırf bu yüzden belki de eskiden çok daha mutluyduk. Panik atak diye bir rahatsızlıktan haberimiz yoktu. Ankara’da olup bitenleri bir hafta sonra öğrenirdik. Şimdi öyle savaşı canlı izliyoruz. Bu bence insanın sınırlarını zorlayan bir durum… Biz o kadar hızlı ruhlar değiliz ve bununla baş etmek hiç kolay değil. Ama bir yanım da kapatılmasını istemiyor. Çünkü okumayı, araştırmayı çok seviyorum. Şu an internet sayesinde her bilgiye ulaşabiliyorum. Çok büyük bir arşiv… Gerçekten çok zor bir seçim...