sibel.ates@aksam.com.tr
Eskiden dürüstlük en büyük servettir deniyordu, şimdi dürüstlük beş para etmiyor. Eskiden sevginin gücüyle zorluklar aşılırdı şimdi paranın gücüyle… İşte Babamın Ceketi filmi merkezine baba-oğul çatışmasını alsa da aslında eski değerlerle yeni değerlerin çatışmasını anlatıyor. Karşınızda filmin hem senaristi hem de yönetmeni Müfit Can Saçıntı…
Babamın Ceketi filmi ne anlatıyor?
İşsizlik yüzünden evlenemeyen üniversiteli bir gencin babasıyla çatışmasını anlatıyor… Aslında baba-oğul çatışmasını anlatıyor görünürken eski değerlerle yeni değerlerin çatışmasını anlatıyor… Söz gelimi, eskiden “dürüstlük en büyük servettir” deniliyordu, bugün “dürüstlük 5 para etmez deniliyor.” Dürüstlük enayilik olarak görülüyor… Filmimiz çoğumuzun içine düştüğü bu sorgulamaları anlatıyor… Parası olanın en güçlü olarak görüldüğü günümüzde, parasız insanların hayatın güçlüklerini, sevginin gücüyle aşabileceklerini anlatıyor… Sevenlerimizin, ailemizin, dostlarımızın kıymetini hatırlatıyor… Evet, hayatın güçlüklerini, sevginin gücüyle aşabiliriz.
Filmin fragmanında “Siz olsanız sevdiğiniz için ne yapardınız?” diye soruluyordu, bu soruyu ben size yöneltsem ne söylersiniz?
Ben sevdiğim için evlendim… Evlenmek, sevdiğin için canını vermek değildir belki ama yaşamını vermektir… Ömrümü sana veriyorum, gel beraber paylaşalım demektir… Aynı şey kızım için geçerli… Hayatımı adamışım, ne yapıyorsam kızım için… Bunun dışında anneme, babama, kardeşlerime böbreğimi hatta kalbimi bile verebilirim mesela… Sevdiklerim için suç işler miyim? Gerekirse işlerim. Bedelini öderim. Cezasını çekerim sıkıntı yok.
İzleyicinin hangi duygularla filmden çıkmasını istersiniz?
Sevginin gücünü bir kez daha hatırlayarak çıkmalarını isterim… Hayatın güçlüklerinin sevginin gücüyle aşılacağını fark etmelerini isterim… Ailenin ve dostlarının değerini hatırlamalarını isterim… Büyük bir ihtimalle öyle olacak zaten… Özellikle bu filmi izleyen babalar ve evlatlar birbirini daha iyi anlayacaklar bence… Bana sorarsanız, aileler bu filmi ailece izlesin. Bu film ailelere iyi gelecek…
Aileyi merkeze alan hikâyeler oldukça fazla. Bu durum seyirciyi salonlara çekmek için özel bir formül mü?
Benim geçen seneki filmim Yaşamak Güzel Şey’in merkezinde de aile vardı… Ve yanılmıyorsam benimkinden başka odağında aile olan başka film yoktu… Benim ilk yapımcılık denememdi. Gişede battı… Hâlâ onun borçlarını ödemeye çalışıyorum… Kısacası, seyirciyi sinemaya çekmek için bir formül diye düşünseydim, yine merkezinde aile olan film çekmezdim… Ama bu da batarsa, bir daha merkezinde aile olan, sosyal içerikli film çekemem… Ben çekmek istesem de çektirmezler. Çekecek yapımcı bulamam, yapımcı bulsam, dağıtımcı bulamam, dağıtımcı bulsam sinema salonu bulamam. O yüzden bu filmimin sinemada seyredilmesi önemli… Televizyonda sıkıntı yok. Her filmim ilk gösteriminde gün birincisi oldu çok şükür ama sinemada ilgi görmezse artık televizyonda da gösterilecek film çekemeyeceğim veya geçinebilmek için içi boş, piyasaya uygun filmler çekmek zorunda kalacağım…
“Babamın ceketi” ne ifade ediyor, neden bu adı koydunuz?
Bu söz, benim kuşağım ve önceki kuşaklarda, neredeyse tüm babaların kullandığı bir kalıptı… Bizim kuşakta hemen hemen her baba “gerekirse ceketimi satar, çocuğumu okuturum” derdi. Şimdiki kuşaklarda pek duyamıyoruz, çünkü bugün bir baba ceketini satacak yer bulamaz, hadi satsa, o parayla bırakın çocuğunu okutmayı, okulun kantininden tost alamaz.
Siz nasıl bir babayı oynuyorsunuz?
Emekli bir resim öğretmenini oynuyorum… Çocuğunu en büyük servet dürüstlüktür diye yetiştirmiş… Ama bu servetin günümüzde beş para etmediğini fark etmiş. Çocuğuyla kuşak çatışması denen çatışmaya girince aslında kendi değerlerini sorgulamaya başlamış. Hayat şartları karşısında kendi prensiplerinden vazgeçmenin eşiğine gelmiş bir babayı oynuyorum.
HEDİYE ALAN HÜRRİYETİNİ KAYBEDER
Sizin babanızla ilişkiniz nasıldı?
Benim babam emekli bir astsubay. Yani askerdi ama demokrat bir askerdi. Yoksuldan, halktan yana, ezilenden yana bir askerdi. Kütüphanesi olan bir askerdi. Kitaplığından her görüşten yazarlara yer verirdi. Onun sayesinde çocuk yaştan itibaren sinemaların makine dairelerini, dağıtımcıları gördüm. Anlatmakla bitiremem ama anlaşılması için birkaç küçük örnek vereyim. Para için, babamıza bile, elimizi açmamızı istemezdi. Harçlığımızı direkt elimize vermezdi. Biz uyanmadan harçlığımızı etajerin üzerine koyardı. Parası yoksa koymazdı. Böylece biz evlatlar olarak, kimseye para için el açmamış olurduk… O da parası yoksa evlatlarına “param yok” diyen bir baba olma durumuna düşmezdi… Bunun dışında filmde kullandığım bazı laflar babama ait, babamdan duyduğum laflardır: Mesela: “Hediye alan hürriyetini kaybeder.” Babam da bana “gerekirse ceketimi satar okuturum” derdi…