Dünya onların aşklarını konuştu

Her aşk unutulmazdır ama kimileri de vardır ki birer efsanedir. Hafızalarımızdan silinmeyen, yıllara meydan okuyan ölümsüz aşklar... Sayıları parmakla gösterilecek kadar azdır yeryüzünde. Yaşanmıştır ama bitmemiştir. Çünkü “ayrılıklar da sevdaya dâhildir”. İşte Nâzım’ın ela gözlü Piraye’sine duyduğu sevdadan Frida’nın rengi gören adam diye tasvir ettiği Diego’ya olan aşkına kadar tarihe damga vuran unutulmaz aşklar…

EMİNE BIYIK

emine.biyik@aksam.com.tr

HÜRREM SULTAN-KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

Osmanlı İmparatorluğu'nun onuncu padişahı Kanunî Sultan Süleyman’ın kalbini, renkli hayatıyla efsaneleşmiş; entrikaları, zekâsı, cesareti ve ihtiraslarıyla ün salmış Hürrem Sultan fethetmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın hareminde pek çok cariye vardır ama Kanuni, Hürrem’i gördüğü andan itibaren ona âşık olmuş ve gözü ondan başkasını görmemiştir. Öyle ki bu aşk devlet erkinin de üstünde bir aşktır. Çünkü tarihte ilk kez saraya yabancı bir kadın, padişah eşi olarak girmiştir. Batı’nın Muhteşem Süleyman’ı aynı zamanda şairdir. Çıktığı her uzun seferinde sevdiği kadına yani Hürrem Sultan’a aşk şiirleriyle dolu mektuplar gönderir. 

Sultan Süleyman’ın aşkı o kadar büyüktür ki Hürrem’in kollarında hayata veda edene kadar da bu aşk sürmüştür.    

ÇİĞDEM TALU - MELİH KİBAR

Onlarınki duygu ve müzik dolu bir aşk hikâyesi… Âşıkların marşı haline gelen “İşte Öyle Bir Şey”, “Sevdan Olmasa”, “Bir de Bana Sor” gibi unutulmaz bestelere birlikte imza attılar. 7’den 70’e herkesin söylediği şarkı sözleri ve besteleri hit oldu. Bu muhteşem iki müzik insanı onca aşk şarkısından sonra aralarındaki çekimi, Polonya’nın Sopot kentinde katıldıkları bir müzik festivalinde fark ettiler. Festival dönüşü artık iki sevgiliydiler. Ama Melih Kibar’ın deyimiyle bu aşkın dışarı yansımasını hep engellediler. Çünkü bunu insanların salt kadın-erkek beraberliği olarak yorumlamaya eğilimli olmaları onların canını acıtıyordu. Çiğdem Talu, Melih Kibar’dan 12 yaş büyüktü ve “Koca kadın, gencecik -bugünkü tabiriyle çıtır- sevgilisi mi var?” diyecekler diye çok korkardı. Ama aralarındaki yaş farkı, ikisinin de kafasında soru işaretleri yaratmıştı hep... Bu yüzden ikili bir araya geldi ve aşk denilen duyguyu bir kenara koyup yollarına iki dost olarak devam etme kararı aldı. 

FRIDA KAHLO-DIEGO RIVERA

20. yüzyılın popüler ikonu, ressam Frida Kahlo, her ne kadar kabul etmese de sürrealist tabloları ve sancılı özel hayatıyla tanınır. Michalangelo olarak anılan Meksikalı ünlü ressam Diego Rivera ile tanışır ve resimlerini ona göndermeye başlar. İkili aralarındaki güçlü çekime karşı koyamaz ve kendilerini aşkın kollarına bırakırlar. 21 Ağustos 1929’da evlenirler. Ama bu evlilik pek de güllük gülistanlık geçmez. Fırtınalı bir evlilikleri vardır. Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve art arda iki düşük yapan Frida, eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle 1939 yılında ondan ayrılır. Ama iki ressam, daha fazla ayrı kalmaya dayanamaz ve bir yıl sonra yeniden evlenirler.  

Frida Kahlo’nun eşi Diego Rivera’ya gönderdiği mektup

DİEGO’M Gecenin aynası. Gözlerin tenimde yeşil kılıçlar. Ellerimizin arasında dalgalar. Tamamın seslerle dolu bir boşlukta-gölgede ve ışıkta. Sana rengi yakalayan OKZOKROM dediler. 
Bana KROMOFOR-renk veren. Sen sayıların tüm kombinasyonlarısın. Hayat. Dileğim çizgileri şekilleri tonları hareketi anlamak. Sen gerçekleştiriyorsun ve ben alıyorum. Sözün boşlukta seyahat edip benim yıldızlarım olan hücrelerime ulaşıyor, sonra senin hücrelerine gidiyor ki onlar da benim ışığım.

FRANZ KAFKA-ILENA JESENSKA

Milena Jesenska, Praglı aristokrat bir ailenin kızı olarak dünyaya gelir. Çok genç yaşta bir Yahudi-Alman'a âşık olur ve babasının karşı çıkmasına rağmen aşkından vazgeçmez. Bunun üzerine öz babası tarafından bir sinir kliniğine kapatılır. Burada bir yıl kalır ve çıktığında, babasıyla olan tüm bağını koparır ve para kazanmak için çeviriler yapmaya başlar. İşte Kafka'yla olan ilişkisi de bu çevirilerle hayat bulur. Kendisi de aslen bir Çek olan Kafka'nın, orijinali Almanca olan hikâyelerinin çevirilerini yaparken ona karşı içsel bir bağlılığa yönelir. Kafka da hikâyelerin çevirilerindeki ustalık ve içtenlikten etkilenerek ona bir mektup yollar. İşte yaklaşık iki yıl sürecek mektuplaşmalar ve kangren haline gelecek bu aşkın ilk adımı bu mektupla atılır. Aşkları o kadar yoğun bir hâl alır ki Kafka dönem dönem geçirdiği ağır öksürük nöbetlerinden, içini kaplayan bu aşkı sorumlu tutar ve bir süre sonra da bu ilişkiyi sonlandırır.

GRACE KELLY-PRINCE RAINIER

Avrupa jet sosyetesinin gözde bekârı Prens Rainier, 32 yaşında hayatının aşkını arıyordu. Aradığı aşkı 1955 yılında katıldığı Cannes Film Festivali’nde bulacağından henüz habersizdi. Festival günü geldiğinde filmlerden tanıdığı o kusursuz güzelliği karşısında görünce duygularının esiri olmaya başlamıştı bile. Bu kusursuz güzel Grace Kelly’den bir başkası değildi. Güzelliğiyle nefes kesen Kelly, Monako Prensi’nin kalbini çalmıştı. Magazin basınında yan yana yazılıyorlardı. Hemen her gün ikili hakkında söylentiler çıkıyor ve bu dedikoduların ardı kesilmiyordu. 1956 yılında nişanlandıkları açıklandı. Tanıştıktan yaklaşık 1 sene sonra da evlendiler. Ortak hafızalarımıza kazınan dillere destan bir düğünle dünya evine girdiler. Dünya, bu muhteşem düğünü konuşuyordu. Evliliklerin üç çocukları oldu. Dünyanın yakından takip ettiği bu aşk 1982 yılında yarım kaldı. Çünkü Monako Prensesi Grace Kelly, geçirdiği bir trafik kazasında hayata gözlerini yumdu. Cenaze töreninde eşi Prens Rainer'in akıttığı gözyaşları tüm dünyayı ağlatmıştı. 

NÂZIM HİKMET-PİRAYE

Yüzyılın unutulmaz aşklarından biri de Nâzım ile Piraye’nin aşkıdır. Nâzım’ın duyduğu aşk o kadar büyüktür ki “Nazım'ın kalbinde ‘Piraye’ olmak” diye bir deyiş vardır. Fakat evlilikleri boyunca sadece dört-beş yıl birlikte yaşayabilirler. 13 yıl birbirlerinden uzakta kalırlar, sadece mektuplarda buluşurlar. Çünkü Nâzım cezaevindedir. Birlikteliklerinin büyük bir bölümü ayrılıktır. Elbette ayrılıklar da sevdaya dâhildir. Nitekim Nâzım’ın ela gözlü Piraye’si, onu hapiste de yalnız bırakmamış, can yoldaşı olmaya devam etmiştir. Piraye, bir kadına yazılabilecek tutku dolu satırların yazılı olduğu mektupları tahta bir bavulda saklamıştır. Ama bu sevda, ne yazık ki mutlu sonla bitmemiştir. 
Bu aştan geriye şiirler ve mektuplar kalmıştır.