Deizm, nedir-ne değildir!..

MURAT ÇETİN

katrepaper@hotmail.com

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ak Parti TBMM Grup toplantısı konuşmasında; ilginç bir sahne yaşanmıştı.. Erdoğan konuşmasına bir müddet ara verip; Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ı yanına çağırmış ve mikrofondan uzaklaşarak bir şeyler söylemişti.. Önceki gün Milli Eğitim Bakanı bir televizyon programında, konunun Milli Eğitim Bakanlığıyla ilgili olmadığını belirten bir açıklama yapmış, “Bu ülkenin gençliğinin kodlarında, genlerinde, vatan sevgisi, yerel ve milli değerler vardır. Hayatı pahasına bu değerleri savunacağını; 15 Temmuz’da göstermiştir.” ifadelerini kullandı. Bakan Yılmaz’ın açıklamasından önce medyaya düşen bazı haberler de vardı.. Hükümete muhalefet eden bazı kalemşorlar oturup, “Cumhurbaşkanı’ndan Bakan’a fırça” şeklinde haberler yazmıştı.. Akabinde ise “Gençlik Deizme kayıyor” şeklinde haberler gündeme geldi.. Medyada Deizmin ne olduğuyla ilgili o kadar çok atıp tutan var ki; biz de Deizmin ne olup ne olmadığıyla ilgili bir yazı kaleme alalım istedik... 

Bilimselliği sorgulanan bir raporla başlayan “Deizm” tartışması herkesin olduğu gibi benim de dikkatimi çekti. Aslında Deizm, “Hasan Hoca” ya, “Hoca Hasan” demek gibi bir şeymiş. Çünkü inkarın sureti değişse de; fikri yapısı aynıdır. Daha da dikkatinizi çekecek bir şey var, o da “Meğer, ben ömrümü Deizmle mücadeleye adamış birisiymişim”. “Deizm” denilen bu safsatanın fikir yapısını araştırdıktan sonra, mezkur kanaate vardım...

“KOPYALA-YAPIŞTIR”LA AHKAM KESENLER…

Tabi bu günlerde konu “Deizm” olunca; bizim yazar-çizerler her mesele de olduğu gibi, bu konuda da bilir kişi(!) moduna geçmiş ve bir yerlerden kopyala-yapıştır mantığıyla ahkam kesmeye başlamışlar. Maalesef hiç biri bu konuya tam anlamıyla vakıf olamamış.. “Bu kanaate nereden vardın?” şeklinde bir sual vaki olsa, “Konuyu yeni bir şeymiş gibi algılamaya çalıştıklarından” diye cevap veririm. 

YAHUDİ VE HRİSTİYANLAR DA DEİSTTİR

“Deizm”, yeni bir akım değil, temeli ta İblise kadar dayanır. Zira şeytan, Allah’ı inkar etmiyor, dahası zatına iman ediyordu. Şeytanı şeytan yapan husus, Allah’ın peygamberi olan Adem (AS)’i inkar etmesidir. Deizmin temeli şeytandır. Hatta biraz daha irdelersek, Yahudiler de Deisttir. Çünkü onlar da Allah’ın peygamberi olan Hazreti İsa (as) ve Hazreti Muhammed (asm)’i inkar ederler. Keza; Hristiyanlar da Deisttir. Çünkü onlar da Peygamberimiz Hazreti Muhammed (asm)’i inkar ediyorlar. Hakeza; komünizm, sosyalizm gibi ne kadar beşeri sistem varsa, Deizmin farklı versiyonlarıdır. Çünkü temelinde Peygamberleri inkar vardır.

ŞEYTANIN ÖĞRENCİLERİ…

Bu meselenin elbette siyasi bir çok sebebi vardır. Fakat asıl müsebbibi “Gizli Zındıka” Komitesi dediğimiz; üst aklın aveneleridir. Kısaca hadis inkarcılarıdır. Dikkatinizi çekip çekmediğini bilmiyorum ama dün “Muhammedun Resulullah demeyen kişinin de imanı makbuldür” diyen FETÖ’cülerin yerini, Sünnet ve Hadis’i inkar eden “Neo-paralel” yapılar almıştır. Yukarıda da belirttiğim gibi; bunlar şeytanın öğrencileridir. İslam’ın iki ana temeli vardır. Bunlar Kitap ve Sünnettir. Bu iki ana temeli muhafaza eden ve koruyan ise; icma ve kıyastır. Bunlar adeta bir zincirin halkaları gibidir. Bu halkalardan birinin kopması, o zincirin bozulmasına sebeptir.

PEYGAMBERİ İNKAR EDENLER, YENİDEN DİRİLMEYİ DE İNKAR EDER

Mesela İslam’ı Peygamberimizden talim ettikleri şekille bizlere ulaştıran silsile; sahabe, tabiin ve tebe-i tabiindir. Münkir (İnkara yeltenen) evvela Tebe-i tabiini sonrasında tabiini ve daha sonrasında ise sahabeyi inkar eder. Böylelikle bu iş, ta peygambere kadar gider. Peygamberi inkar eden Allah’ın kelam sıfatından gelen bütün semavi kitapları da inkar eder. Hatta nihayetinde Peygamberi inkar eden, öldükten sonra tekrar dirilmeyi de kabul etmez. Çünkü Peygamberlerin getirdiği emir ve yasaklar olmasa; ahirette ceza ve mükafat olmaz. Burada adama “Madem Peygamber yok. Semavi kitaplar ve ahiret yok. O zaman Allah seni neden yarattı?” diye sormazlar mı?

PEYGAMBERLERİN İLK VAZİFESİ!..

Allah’ın bir ismi “Hak”dır. Peygamberler ise, yeryüzünde iki hukuku birden yerleştirmek için gönderilmiştir. Biri, hukukullah, diğeri de hukuku’l-ibâddır. Yani peygamberler, sadece köşede, bayırda namaz kılmak için gönderilmemiştir. Belki hukukullah ve hukuku’l-ibâdı bütün dünyada hakim kılmak için gönderilmişlerdir. Dolayısıyla Peygamberlerin ilk vazifesi, Allah’ın hükümlerini tatbik etmektir. Cenab-ı Hakk, peygamberlerin bu vazifesini ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: “İnsanlar bir tek ümmet idi. Aralarında ihtilâf yoktu. Hak üzere birleşmiş bulunuyorlardı. Sonra ihtilâfa düştüler, haktan ayrıldılar. Allahu Teâla da onları irşat için, iman ve itaat sahiplerini dünyevî ve uhrevî saadetle müjdeleyici, küfür ve isyan sahiplerini de dünyevî ve uhrevî azap ile korkutucu peygamberler gönderdi. Ve o peygamberler ile beraber hak ve hakikati beyan eden kitap indirdi ki; Allah (cc) veya gönderilen peygamber veya o kitap, ihtilaf ettikleri hususlarda insanlar arasında hükmetsin.” (Bakara 213)

PEYGAMBERLERİN İLK GÖREVİ

İlk insan olan Hazret-i Adem (as)’ın, peygamber olarak seçilmesi, yeryüzünün halîfesi kılınması ve yeryüzünde Allah’ın hükümlerini tatbik etmekle mükellef tutulması, gayet manidardır. Uluhiyetin, risaletsiz olamayacağının delilidir. Bir başka ayet-i kerimede ise “Resulüm! Hatırla o zamanı ki; Rabbin meleklere hitâben, ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım diye buyurdu.” (Bakara 30) ifadeleriyle başta Hazret-i Adem (as) olmak üzere insanların yeryüzünde Allah’ın hükümlerini tatbik etmekle mükellef olduğunu ifade etmektedir. Keza, bütün cinlere ve insanlara gönderilen Ahir Zaman Peygamberi Hazret-i Muhammed (asm) da “Resûlüm! (Şübhesiz biz sana kitabı) Kur’an-ı Kerim’i (hak olarak) bütün açıklamaları adalete, hak ve hikmete uygun bulunarak (indirdik ki; insanlar arasında) meydana gelen davalarda, anlaşmazlıklarda (Cenab-ı Hak’kın sana) gösterdiği (bildirdiği) vahyeylediği (şekilde hükmedesin,) hükmü açık olan o kitabın hükümlerine muhalefette bulunmayasın”(Nisa 105) ayet-i kerimenin açık bir şekilde göstermesiyle insanlar arasında  hak ve adalet olan Allah’ın hükümlerini tatbik etmekle mükellef tutulmuştur.

İBADETE SEVK ETMEKTEDİR

Peygamberlerin gönderilişinin en mühim sebebi, yeryüzünde Allah’ın hükümlerini tatbik etmektir. Böylece tekvini olarak bütün kainat, Allah’a ibadet ettikleri gibi, teklifen dahi cinleri ve insanları ibadete sevk etmektir.

Bu kâinatın sahip ve maliki, tekvinen ve teklifen her şeyi emrine boyun eğdirmiştir. Cenab-ı Hakk, kainatta tekvini olarak her şeyi bir emîre bağlamış ve her şey kendi emîrinin emriyle hareket eder. Mesela; arıların ana emîri, ya’subdur. Karıncaların da bir ana emîri vardır. Onlar, emîrsiz hareket etmezler. Gezegenleri de bir emîre bağlamış ki; o da Güneş’tir. Keza göçmen kuşlar, başlarındaki emîrlerinin emriyle hareket ederek aynı anda bir emirle geliyorlar ve bir emirle gidiyorlar. Yani uçarken hep başlarındaki emîri dinliyorlar ve onsuz uçmuyorlar. Kuşların, karıncaların, arıların, gezegenlerin nizamını tekvini kanunla bir emîre bağlayan Allah (cc), elbette insanı başıboş bırakmayacak ve insanın bütün hareketlerini ve hallerini teklifî olarak nizam altına alan Allah’ın emirlerini teblîğ ve tatbîk edecek peygamberleri gönderecektir.