Cannes olmaya çalışırken Antalya olmayı unutmak…

Başak Bıçak
basakbicak@gmail.com

Lafı dolandırmaya ve eksikler giderilirdi, seneye halledilirdi söylemlerine hacet yok. Antalya, geri dönülmez yola girdi ve kimin için var olması gerektiğini 'Cannes yollarında' bıraktı. 53 yıldır, halkıyla birlikte büyüyen, gelişen bir film festivali sinemayı ve halkını unutmaya başladı…

Eğri oturup doğru konuşalım… AFF son yıllarda devreye soktuğu uygulamalarla giderek halkın ve dahi basının ilgisini kaybeden bir etkinliğe dönüştü. Festivale davet edilen ki, sayıları her yıl azalıyor, sinema yazarları dahi AVM sinemalarında bilet bulup film izlemekte zorlanmaya başladıysa, varın Antalya’nın bir ucundan o seans için gelen seyircinin çilesini siz düşünün. O halde şunu sormak lazım; AFF, Antalya halkı sinemayla ve sanatla bütünleşsin diye mi yapılıyor yoksa prestijin devamlılığı için mi?

Katılım giderek düşüyor

Her geçen yıl Antalya halkının festivale ve film gösterimlerine katılımı giderek düşüyor, festivalin basında çıkan haberlerinin sayısı her sene daha da azalıyor. Bunun sebebi AFF’nin halk için yapılırken halktan giderek uzaklaşan bir etkinliğe dönüşmesinden mi, Film Forum gibi mühim etkinlikler yüzünden festivalin “film” tarafının unutulmaya başlamasından mı, yoksa haber yapsın diye getirilen basının bir kısmına röportaj ambargosu konulmasından mı ileri geliyor? Ben kendi adıma bu yıl, en heyecansız festivalimi yaşadım çünkü gelmeden önce bazı sinema yazarı arkadaşlarıma yapılan “sen tam gün gel, sen yarım gel” uygulamasıyla hevesim çoktan kaçmıştı. SİYAD’ın jüriliği kaldırıldığı için birçok yazarı festivalde yoktu; geri kalan az sayıdaki meslektaşıma da “yarışma filmlerinin yarısını izle” denilmesini Antalya’ya yakıştıramıyorum.

Yarışma kısmında ise artık hepimiz film festivallerinde her ödülün farklı filme gitmesine ve “en iyi filmin, en iyi yönetmen tarafından çekilmemiş” olmasına alıştık. Zira Türkiye’de sinema sektörü film festivallerinden büyük oranda destek alıyor ve bu da festivallerde her ödülün farklı bir filme verilmesiyle birlikte pastanın eşit miktarlarda dağılımını sağlıyor. Peki, Antalya’da bu yıl ne oldu? Mavi Bisiklet’e en iyi film, yönetmen ve senaryo ödülleri verildi; hem de Tereddüt, Rüzgârda Salınan Nilüfer, Babamın Kanatları gibi kalburüstü pek çok yapım geride bırakılarak! Üstelik Mavi Bisiklet bunu, uluslararası ve ulusal olarak ikiye ayrılan bir yarışmada, neden uluslararası bölümde yarıştığı konusu hala gizemini koruyan Tereddüt filmini geçerek yaptı. Uluslararası(?) yarışmanın en iyisi Tereddüt, yerli bir film olmasına rağmen ulusal yarışmada En İyi Kadın Oyuncu dışında kayda değer bir ödül alamadı.

Elli yılı devirdi

En İyi İlk Film Ödülü Babamın Kanatları’na giderken, En İyi Film de yine bir ilk filme, Mavi Bisiklet’in oldu. Öyleyse, Mavi Bisiklet en iyi film olunca, Babamın Kanatları da en iyi filmi kazanmış sayılıyor mu? Jürinin Mavi Bisiklet’i, yukarıda saydığım filmlerden daha iyi bulması normal de sorun yalnızca bu durumu tuhaf bulan bizlerde mi? Son kertede, kim hangi kılıfa uydurmaya çalışırsa çalışsın; Antalya Film Festivali, elli yılı devirmiş koca bir çınar. Bırakın Cannes olmasın, bırakın Antalya olarak kalsın. Replika uğruna 'öz'ü yitirmeyelim; Antalya 'portakalıyla' daha güzel…