emin.demirezen@aksam.com.tr
Kore Savaşı’na katılan Türk askerlerinden Astsubay Süleyman Dilbirliği savaş alanında ailesi öldürülmüş küçük bir kız bulur. Tüm tabur bu küçük kıza sahip çıkar. Ama şartlar onları bir arada tutmaz ve ayrı düşerler... Bu ikilinin gerçek hikâyesinin anlatıldığı “Ayla” filminin yönetmeni Can Ulkay ve Süleyman Dilbirliği’ni canlandıran İsmail Hacıoğlu’yla bir araya geldik. Filmi detaylıca konuştuk…
“Ayla” filmi çok konuşuldu, konuşulmaya da devam ediyor. Nasıl bir film oldu biraz sizden dinleyelim mi?
Can Ulkay: “Ayla” gerçek hikâyeden yola çıkılmış bir film. 2010 yılında Güney Kore’de bir belgesel çekiliyor. Ve o kadar çok tutuluyor ki, hem televizyonlara hem de YouTube’a düşüyor ve bu sayede çok izleyeni oluyor. Bu hikâyeden yola çıkılarak önce Süleyman Amca’yla buluşuldu. Kendisinin çektiği 400’e yakın fotoğrafa bakıldı. Daha sonra kendisinin ağzından da hikâyelerini dinleyerek anılarını tekrar canlandırdık. Sonunda senaristimiz Yiğit Güralp’le ve Süleyman Amca’yla da konuştuktan sonra senaryosunu yazdık. Yani film konu olarak yüzde 100 gerçek bir hikâye.
İsmail Hacıoğlu: Ben daha önceleri Yiğit Güralp’le “Sınav” filminde çalışmıştım. Beni bir gün aradı ve böyle bir hikâyeden bahsetti. “Çok güzel olmaz mı?” dedi. Yapımcı aramaya başladı ve en sonunda Mustafa Uslu’yla yolları kesişti. Can Abi’nin dediği gibi de esas adam Süleyman Amca da işin içine girip yaklaşık 2 bin küsur bir fotoğrafa bakıldı. O belgeler üstüne ortaya senaryo çıktı.
Türkiye sinemasında bir ilki var mı bu filmin?
Can Ulkay: Bu filmin alametifarikası iki kahramanının da hayatta olması. Prodüksiyonel anlamda çok büyük bir iş yaptık. “Biz en büyüğünü yaparız” gibi anlaşılmasın bu! Ama bu film bunu hak ediyor. Çünkü filme başlarken şöyle bir şey de vardı; bir senaryo ve bütçesi… “Bu senaryo bu bütçe olursa bu kadar iyi olur” dedik. Hep şunu söylüyorum. Biz Türkiye standartlarında bir film yapmak amacında değiliz. Biz, sinema standartlarında bir film yapmalıyız! Uluslararası standart ya da Türkiye standardı diye bir ayrım olmaması lazım! Dolayısıyla yurtdışında da bu filmi temsil edeceksek doğru bir film yapmamız gerekir.
‘İSMAİL’DEN BAŞKASI OLMAZDI’
İsmail Hacıoğlu’yla karakteri oluştururken nasıl bir süreç geçirdiniz?
Can Ulkay: İsmail’in şöyle bir şansı vardı; senaryoya çok hâkimdi. Ön çalışmalarında da bulunmuştu. Gerçek kahramanıyla buluştu, ondan çok şey aldı. Dezavantajı da o kişi hayatta olmasıydı ve onu da iyi temsil etmesi lazımdı. Oyuncuya göre senaryo yazılması lazım. Bu senaryonun başarılı olmasının en büyük sebeplerinden biri de İsmail’e göre yazıldığını hissetmemdi.
İsmail Hacıoğlu: Evet ama gerçek bir hikâye olunca yapılamadı bu. Çünkü Süleyman Dilbirliği’ni anlatmak gerekiyordu. Bana yazılan bir şey yoktu.
Can Ulkay: Senin karakterine göre aslında biçimlendi her şey. Görüntüne, karakterine göre… Sen o kadar oturdun ki o karaktere “başkası olmazdı” diyorum.
İsmail Hacıoğlu: Başından beri beni gördüğü için Can Abi başkasını düşünemiyor. (Gülüyor)
Can Ulkay: Süleyman yerine bambaşka bir cengaver, her şeyi uçuran kaçıran bir komandonun hikayesi olsa “İsmail olur mu?” diye düşünürdüm.
İsmail Hacıoğlu: Süleyman Amca’yla çok ortak yönümüz var. Can Abi’nin de biraz bahsettiği şey bu aslında. Düzen, intizam durumu benim kolay benimseyebildiğim şeyler. Çünkü kendisi çok düzenli bir adammış. Ben normal hayatımda çok düzenli bir adam değilim ama bana güzel nüanslar verdi. O yüzden başından beri işim çok kolay oldu. Bir de beraber yol aldığımız için diyebilirim. Benim de o dönem yeni bir kız çocuğum olduğu için çok da güzel denk geldi. Geriye sadece oynamak kaldı, biz de oynadık.
Çok sağlam bir oyuncu kadronuz var. Bu kadar usta isimle bir araya gelip çalışmak bir yönetmene ne hissettirir? Hele insani yanı böylesine ağır basan bir filmde…
Can Ulkay: Ben, oyuncuları pek sıkmam, serbest bırakmak daha çok hoşuma gider. Oyuncuya sahada yer bırakmanız lazım. Oyuncu tamamen sizin kontrolünüzle, bağlarınızla hareket edemez. Oyuncu özgür olmalı. Evet, çok büyük oyuncularla çalıştık. 32 tane büyük, üst düzey oyuncumuz oldu. Bir de filmlerde gerçek efektler kullandık. Tabii dublörler de… İsmail ve diğer oyuncular öncesinde hazırlık yaptılar ve epey dayak yediler, yerden yere düştüler! Zaman sıkışıklığı olmasına rağmen planlı bir çalışma oldu. 290’a yakın sahne sayısı mevcut. Yaklaşık 3 bin plan var! Güzel iş oldu.
İsmail Hacıoğlu: Aile gibi olduk 6 ayda. Eşimi daha az gördüm. (Gülüyor)
Can Ulkay: Filmde bir küçük kız var. Kim Seol, yani Ayla! Sette biri problem çıkarsa hemen küçük kızı gösterirdim. Çünkü kız takır takır geldi, çalıştı. Bir kere bile hasta olmadı.
İsmail Hacıoğlu: Kesinlikle… Kız hepimizden profesyoneldi. (Gülüyor) Ama film bitince hepimiz teker teker hasta olduk. Sizin de dediğiniz gibi bir çocuğun başrolde olması çok önemli ve kritik. Çocuk oynamazsa zaten bu film olmazdı. Ama öyle olmadı. Kim Seol bu iş için doğmuş. Oyunculuğu harika. Kız, her şekilde ağlayabiliyor. Hemen her yerde her koşula hazırdı. Bizim en büyük şansımız Kim Seol’un olmasıydı.
Can Ulkay: Ve kendini “Star” gibi hissetti.
İsmail Hacıoğlu: “Star” gibi hissetmesi çok normal! (Gülüyor)
Can Ulkay: Kızın filmdeki görüntüsü de yüzde 60’lara yaklaştı. Kız o kadar iyi oynadı ki. Çocuklu filmlerde etrafındaki kadroyu iyi tutmalısınız. Onlar hep çocukla bu sahneleri iyi paylaşır hem de sahnenin doğru ilerlemesine yardımcı olurlar. Oyuncu kızımız bizi hiç üzmedi. Eğer takılsaydı etrafındaki iyi oyuncular ile bu sahneyi kurtarırdık. Yani takıldığı yerlerde diğer oyunculara kesersiniz planı. Yani bir şey olursa İsmail’e, Ali’ye keserim planı ve montajda da kurtarırım düşüncesini taşıyordum ama dediğim gibi minik oyuncu geldi ve çok çok iyi oynadı.
İsmail Hacıoğlu: Şimdi filmde kız var biz yokuz. (Gülüyor)
AYLA’NIN AYLAN’DAN FARKI YOK!
Konu 1950’lerde geçiyor. Başrolde evet dediğiniz gibi bir çocuk. Ama günümüzde de savaşların en büyük mağdurları yine çocuklar! Artık o küçük bedenleri sahillerden toplar hale geldik.
İsmail Hacıoğlu: Bir insan her şeyini kaybedebilir ama kimliğini kaybedemez. Ayla bunlardan bir tanesi. Aylan bebekle hiçbir farkı yok. Süleyman Amca’nın binlerce kilometre ötede birilerine yardım etmesi için gittiği bir yerde Ayla’ya sahip çıkması da bir gerçek. Keşke hepsine dokunabilsek…
Can Ulkay: Savaştan en çok çocuklar zarar görüyor, en çok mağdur olanlar! Zaten yanı başımızda da çok büyük trajediler oluyor. Bize UNİCEF de destek veriyor. Filmimiz milliyetçi unsurlar taşımamasına rağmen Türk insanının vicdanının ve Allah korkusunun getirdiği bir sahiplenme duygusunu anlatması bizim için de gurur verici.
İsmail Hacıoğlu: Savaşlardan birileri para kazanmadığı sürece belki o zaman bu durum bitecek!
Son günlerde senaristle ilgili birçok söylenti dolanıyor. Nedir bu söylentilerin aslı astarı?
Can Ulkay: Yiğit Güralp bu filmin senaristidir. Polemik çıkmasını artık istemiyoruz.
“AYLA” FİLMİ AYLAMIZ OLDU!
“Ayla” Türkiye’nin Oscar aday filmi oldu. Bu durumda işinizin biraz daha zorlaştığı söylenebilir mi? Sürekli röportajlar veriyor, koşturuyorsunuz. Yorulmuyor musunuz?
İsmail Hacıoğlu: Biz yorgunluğumuzu atlattık. Çalışırken biraz yorulduk. Dolayısıyla işe bakınca “güzel olmuş” demek önemli bir şey. Ayla Oscar’a aday adayı olunca da artık Aylamız oldu.
Can Ulkay: Biz sinema adına her şeyi yaptık. Yani yemeğin tarifi güzeldi biz içindeki eti sebzeyi doğru kullanarak yemeği yaptık. Oscar yolculuğu bambaşka! Bundan sonra devreye lobiler ve sistematik şeyler giriyor. Bir şey yapmadan kaybedersek daha çok üzülürüz. Ekim ayında Hollywood Türk Filmleri Festivali’nin açılış filmiyiz. Oraya çok önemli insanlar gelecek ve seyredecekler. İşin başka bir şans tarafı da Asian World Film Festival’inde de açılış filmiyiz. Seul Film Festivali’nde gala yapıyoruz ve 27 Ekim’de Türkiye’ye ile aynı gün Güney Kore’de sinemalardayız. Bunlar olursa jürilerin kulağına su kaçar diye düşünüyoruz. İnsanlar bu filmi seviyor. Festivallerin içinde bizim filmimizin rengi bambaşka! Çilekli pasta gibiyiz. Biz “Ayla” filmini doğurduk, festivallerle de büyüteceğiz.