ramazan@ramazanbingol.com
Birbirinden lezzetli çeşitlerle donatılmış iftar masaları, her gün ağırlanan misafirler, bir bayram havasında birbirini takip edip geçip giden günler. Başlamasıyla bitimi arasında sanki dünmüş izlenimi oluşturan koca bir ay: Ramazan… Ayların en kıymetlisi... Ramazan davulcusu, pidesi, güllacıyla her ne kadar aslına uygun halde yaşamaya çalışsak da biraz geçmişe gidip eski ramazanları incelemekte fayda var. Öncelikle eskiler, iftar açmanın sadece mideyi tıka basa doyurmak olmadığını bilir. Hem manevi atmosfer hem de oruç için en iyisi budur. Şimdi de bu doğruyu bilenler var ama uygulama farklı. Bu yazım hem kendi nefsime hem de siz değerli okuyucularıma naçizane bir hatırlatma niteliğinde. Hey gidi eski günler diyenler de var, yeni iyidir diyen de… Ecdadımız iftarları birçok değişik şekilde yapmış. Unutulan, çok kıymetli detaylar var. Bu detaylardan biri davetsiz iftara gidebilme. Hali vakti yerinde olanlar, olmayanlar için sofralar kurar böylelikle durumu iyi olmayanlar yılda bir ay bile olsa bu konaklarda iftar etme imkânına kavuşurmuş. İsteyen istediği zaman hiç davet edilmeye gerek duymadan, beğendiği bir konağın kapısını çalıp, “İftara Tanrı misafiri!” diyebilir ve bu asla yadırganmazmış. Zira bu tür davetsiz misafirler için de ayrı sofralar hazırlanırmış. Evin beyi ve misafirleri, evin hanımı ve misafirleri, evin uşakları, misafirleri ve davetsiz misafirler için 3 ayrı sofra kurulurmuş. Lakin her üç sofradaki yemekler aynı olurmuş. Orta halli aileler 7 akşam komşulara iftar vererek ramazan ayını dolu dolu geçirirmiş.
Orucumuzu nasıl açmalıyız?
Ramazan ayı gelmeden yankıları duyulmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde gündemi meşgul eden konulardan biriydi “orucu hurmayla açmak.” Kimileri hurmaların artık eski doğallıkta olmadığını bu sebeple de şeker oranı yüksek olduğu için uzun süren açlık sonrasında olumsuz etkiler oluşturabileceğinden dem vuruyordu. Aslında sadece hurma da değil tükettiğimiz her üründe, özellikle yiyeceklerde ucuz etin yahnisinden kaçınmalıyız. Bu önemli dip notu bir kenara bırakacak olursak günümüzde devam eden ve benim de çok hoşuma giden bir gelenek orucu hurmayla açmak. Hele de yanında mübarek zemzem varsa. Bir hadisi şerifte: “İftarı hurmayla açın, zira o berekettir. Şayet hurma bulamazsanız suyla iftar edin çünkü o temizleyicidir" buyurulmuş. (İ.Mace). Yine Ebu Ya’la'nın belirttiğine göre: Peygamber efendimiz, üç hurmayla veya ateş dokunmamış bir şeyle iftar edermiş.
Ziyafet, hezimete dönüşmemeli!
Bir şey yemeden, aç kalarak nefsimizi terbiye ettiğimiz günün sonunda sadece yemek yemek değil, bu yemeği zevke dönüştürmek önemli olan. Hele yaklaşan sıcak yaz günlerinde, uzun saatler boyunca; aç, susuz bir şekilde beklenilecek iftar saati. Bu uzun bekleyişin sonunda, büyük bir ziyafeti hak ediyoruz şüphesiz. Ancak bu ziyafet; yanlış şekilde yapılırsa büyük bir hezimete dönüşebilir. Akşama kadar boş bırakılan mideye bir anda yüklenilince, türlü rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Doğru şekilde yapılacak bir iftar ise, ibadetimizi keyifle noktalamanın sonucunda bizi mutlu edecek ve bütün bir akşamı mutlu geçirmemizi sağlayacaktır. Peki, iftarımızı nasıl mutlu yapabiliriz? Ecdadımız bunu en doğru şekilde yapmış, Ramazan’ı bir yeme içme ayı değil, ibadet ayı olarak geçirmeyi başarmışlar. Bunun için iftarın habercisi olan top patlamasıyla, her ailenin töresine uygun oturma sırasıyla sofraya oturulur, iftarın birinci kısmı olan oruç açma faslı yapılırdı. Bu oruç açma faslı, çerezlik denilen zeytin, hurma, reçel, peynir ve benzeri yiyeceklerden oluşur. İftariyelik denilen bu kısım, açlıkla mideye yüklenmemek amacıyla yapılmıştır. Sonrasında çorba içilir sonra asıl yemek olan et yemekleri gelirdi. İçecek olarak hoşaf veya şerbet içilir. Ana yemekten sonra tatlıya geçilir. En çok güllaç tercih edilir.
Efendimiz Dönemi İslam Mutfağından “Sahine”
Hz. Muhammed (s.a.s) dönemi İslam mutfağında yer alan ve bugün dahi ismi çok az bilinen lezzetlerden biridir “sahine”. Alınan her gıdanın, insanın iyi ya da kötü davranmasına yol açan enerjiye dönüştüğünün farkında olan Hz. Peygamber ve ashabı, yedikleri yemeğin nasıl bir davranışa vesile olacağının endişesini taşımışlar. Bu sebeple sadece ramazan ayında değil her vakit sağlıklı gıdalar tüketmeye özen göstermişlerdir. Sahine’nin bal, tereyağı ve tahinden oluşan içeriğine baktığımızda nasıl bir enerji, şifa ve lezzet deposu olduğunu görmek mümkün. Özellikle ramazan sofralarınızda mutlaka yer vermeniz gereken şifalı bir lezzet “Sahine”
TARİFİ:
Bir Kaşık Bal, Bir Kaşık Tereyağı, Bir Kaşık Tahin'i derin bir kapta güzelce karıştırın ve pürüzsüz bir kıvama getirip pide ile servis edin.