Benzemez kimse sana

EGEMEN LİMONCUOĞLU
egemenlimon@yahoo.com

80'li yıllardan beri pop müziğin en özgün ve yaratıcı hitlerinin mimarı Prince 57 yaşında hayata veda etti. 'Purple Rain', 'When Doves Cry' ve 'Kiss' parçalarıyla hafızalarımıza kazınan Prince,  müzik dünyası için çok önemli, aynı ölçüde de renkli, kimselere benzemeyen bir figürdü.

Müzisyen bir baba ve aynı zamanda babasının çaldığı grubun solisti annesinin etkisi Prince Rogers Nelson'un hayatında müziği hemen her şeyden önce başlamasına vesile olmuştu. 1958 yazında dünyaya merhaba diyen Prince, nota bilmemesine rağmen okuma yazmayı sökme çağında piyano başında besteler yapmaya başlamıştı. Piyano, gitar, davul derken müzik, hayatının başköşesinden hiç ayrılmaz olmuş, onu tüm enstrümanları kendi çaldığı ilk albümünü 20 yaşındayken piyasaya çıkarabilmesine kadar götürmüştü. İlk albüm iyi bir başlangıçtı ama esas dikkat çekişi 1978'de çıkan ikinci albüm 'Prince'le olmuştu. Ardından pop'un disko çağından 80'lerin synth-pop'una geçişini bizzat onun albümlerinden takip edebileceğiniz bir seriyle arka arkaya kayıtlar yaptı. O arada bugün hatırlanan imajı da yavaş yavaş yerine oturdu. Günün trendlerine uygun ama R&B, soul ve funk'ı, kolayca akılda kalacak nakaratları ve virtüöziteyi hiç eksik etmeyen besteler yaptı. Falsettolu vokalleri, kâh şuh, kâh kırılgan şarkı sözleri ortaya kolayca tanınır bir Prince tarzını o birkaç yıl içinde çıkarmıştı bile. 1984 yılı Prince'in kariyerinde Purple Rain filmi ve aynı adlı albümü sayesinde müthiş bir zirve noktasıdır. Film müziğiyle Oscar alır, bütçesinin katbekat üstünde gişe hasılatı elde eder ve 'Purple Rain' albümü Amerika'da 24 hafta 1 numarada kalır. Prince denince akla gelen ilk birkaç şarkıdan ikisi 'When Doves Cry' ve 'Purple Rain' o yıldan yadigardır. Devamında albümler yapmaya Tim Burton'un çektiği ilk Batman filminin müziklerini yapmak gibi Hollywood'la yakın ilişkiler ihtiva eden işlerle devam etti. 'Kiss', 'Get Off', 'Cream' gibi hit'lerini çıkardı.

PrInce adıyla bilinen sanatçı

Prince'in hayatından sayısız güzel anekdot anımsandı ölüm haberinin gelişinin ardından. NBA maçlarını en önden güneş gözlükleri ve her zamanki göz alıcı kıyafetleriyle en önde sanki her an konser verecekmişçesine izlerken görüntülenişinden, Kim Kardashian'ı dans etmediği için sahneden kovmasına sayısız Prince anı. Zooey Deschanel'in oynadığı New Girl adlı dizide görünmek istemesi üzerine, sırf ona özel bir bölüm yazılıvermesinden, Radiohead'in ilk büyük hit'i 'Creep'i sürpriz yaparak Coachella Festivali'nde söyleyivermesi gibi. Ya da lise yıllarında boyunun standartlara göre kısa kalmasına rağmen okulunun takımında dikkat çekici bir basketbol kariyene sahip olduğunun hatırlanması gibi. Ama her şeyden çok 90'larda adını kimsenin nasıl telaffuz edileceğini bir türlü kestiremediği bir aşk sembolüne değiştirmesinden bahsedildi. Zira 2000'lere tekrar Prince adını kullanmayla girişine dek geçen zamanda, ona 'daha önce Prince olarak bilinen sanatçı' deyip durmak zorunda kalmıştı müzik dünyası bu sembol yüzünden. Sanatçıların haklarının müzik endüstrisi ve internet aleminde sömürülmesini ciddi dert edinmesi de önemliydi Prince'in. Warner Bros şirketiyle yaptığı çok (çok çok) milyon dolarlık anlaşmayla sıkıntılı zamanlar yaşadı. Sözleşme gereklilikleri sanatsal özgürlüklerini kısıtlar hale gelmişti. İsyan etti, bir 'köle' olmadığını farklı şekillerde ifade etti. Müziğinin yönetim haklarını tekrar kendi üzerine aldığında, internetin sanatçı haklarını sömürmesine savaş açtı. Spotify ve Youtube gibi platformlardan albümlerini, şarkılarını çekti. Bu durum, ölüm haberi üzerine internet aleminde yapılan paylaşımlara da ilginç bir boyut getirdi. Prince yazıp üzüntü belirten emojiler ve sonuna eklenen bir Youtube linki standartının dışına çıkmaya mecbur bıraktı taziye paylaşımlarını. 

Kuralları değiştirip duruyordu

Prince'in müziği basitti, kolaylıkla geniş dinleyici kitlelerine hitap edebiliyor, kim olursanız olun sizi dansa davet etmekten hiçbir zaman geri durmuyordu. Öte yandan Prince'in müziği komplikeydi. Beslendiği tüm müzik türlerini, rock'tan soul ve funk'a, yeteneğinin sınır tanımaya hiç de niyetili olmayan vizyonuyla eğiyor büküyor, ve 'oyunun' çok iyi bildiği kurallarını değiştirip duruyordu. Bu yüzdendi ki ticari anlamda en başarısız olduğu düşünelecek bir albümünde bile türlü keşfe değer numara barındırıyordu müziği. Prince'in müziği hınzırdı, cinselliğe dair üstü açık ve kapalı göndermeleri hiç eksik olmuyordu. Ama Prince'in müziği müthiş de duygusaldı, gözyaşlarınızı tutamayacağınız derecede, hani tabiri caizse basbayağı 'epik' baladlar yazıyordu. Ve Prince'in müziği kaliteliydi, stüdyoda da konserlerinde de takip edilmesi hem keyifli hem de zihin açıcı bir müzisyendi. Pop müzik dediğimiz geniş ve değişken yelpazenin farklı farklı noktalarına denk gelecek ama o noktalar birleştirildiğinde zenginliğiyle, kaşifliğiyle, provokatifliğiyle, ruha hitabıyla, eğlenceye teşvikiyle eşsiz demekte sakınca olmayacak bir alanı kaplıyordu müziği. Hayatına giren kadınlar (Kim Basinger'dan Madonna'ya uzun bir listeden bahsedilir) her daim basının ilgisine mazhardı. Dolu dolu bir hayattı onunki, şimdi de büyük ihtimalle gittiği yerde, hani sadece bu yıl kaybettiğimiz isimlerden bile oluşsa dillere destan bir müzik festivaline dönüşecek o yerde sahneye çıkmaya hazırlanıyordur muhtemelen. İyi müzik için teşekkürler Prince...

Prince, nota bilmemesine rağmen okuma yazmayı sökme çağında piyano başında besteler yapmaya başlamıştı.