Bayramınız kutlu olsun…

ARZU AKYOL
arzu.akyol@aksam.com.tr

Ramazan Bayramı salı günü başlıyor. Hiç şüphesiz bayram, geçtiğimiz hafta yaşanan terör saldırısından sonra bize çok iyi gelecek. Çünkü bu topraklarda yüzyıllardır bayramların iyileştirici bir gücü vardır. Biz de Ramazan Bayramı'nı vesile ederek Türkiye’nin bayramlarını hatırladık ve ‘Kardeş Bayramlar’ kitabının yazarı Akdoğan Özkan’la ‘kardeş’ bayramlardan haberdar olmanın önemini konuştuk. “Teröre inat, yaşasın hayat” diyerek hem Ramazan bayramınız hem de Türkiye’nin bütün bayramları kutlu olsun… Şifa niyetine…

Bayramların toplum psikolojisi üzerindeki sağaltıcı etkisi tartışılmaz. Bu topraklarda yaralar bayramlarda sarılır. Barışmak kolaylaşır. Bu kadim bir gelenektir. Hiç kuşkusuz Salı günü başlayacak Ramazan Bayramı da geçtiğimiz hafta yaşanan terör saldırısından sonra bize çok iyi gelecek. Çoğumuz her ne kadar türküdeki gibi “Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime” duygusunda olsak da bize bir nefes alma alanı yaratacak. Bayramın ruhu acılarımızı hafifletecek. Yaralarımıza merhem olacak. Biz de diye Ramazan Bayramı’nı vesile ederek Türkiye’nin bayramlarını ‘Kardeş Bayramlar’ kitabının yazarı Akdoğan Özkan’la konuştuk. Türklerin, Kürtlerin, Zazaların, Ermenilerin, Yahudilerin, Rumların, Süryanilerin ve kendisini bu topraklarda farklı inançlar üzerinden tanımlayan bütün toplulukların farklıymış gibi görünen ama pek çok benzerlik taşıyan bayramlarının bu topraklar için ne anlama geldiğini bir kez daha hatırladık.  “Teröre inat, yaşasın hayat” diyerek hem Ramazan bayramınız hem de Türkiye’nin bütün bayramları kutlu olsun… Şifa niyetine…

BAYRAMLARIMIZ ZENGİNLİĞİMİZ
Bayramlar üzerinde yaşadığımız coğrafyadaki kültürel yapının zenginliğine işaret eder. Kardeş Bayramlar kitabı da işte bu zenginliğe dikkat çekmek için yazıldı. Amacım bu topraklarda birlikte yaşamış/yaşayan insanları birbirlerinin bayramından, o bayramların anlamı ve kültürel yansımalarından bir nebze de olsa haberdar etmekti. Bu bir ülke olarak sahip olduğumuz ama yitirmekte olduğumuz zenginliğimizin boyutlarını da ortaya koymak demekti. Bunu yaparken bayramların gündelik yaşama yansımış kültürel izleri üzerinde durdum. Kitapta yer alan yüze yakın bayram ve özel gün arasında Abdal Musa Anması, Hristuğenna, İda Roja, İyd il Gadir, Mîhrîcan – İyd, Roje Xizirî, Sukot, Surp Zadik, Şahro dMor Gabriyel, Şeb-i Arûs, Vartavar gibi bayramlar var. 
ÖTEKİ DEĞİL KARDEŞ
Bu bayramlar içinde yen kardeşliklere, ortaklıklara kapı açan Ramazan bayramının da tabii ki çok özel bir yeri var. Türkiye’de kendisini farklı etnik kimlikler ve inançlar üzerinden tanımlayan tüm toplulukları kültürel açıdan ve somut olarak birbirinden ayıran en temel şey, kutladıkları farklı bayramlar, andıkları, idrak ettikleri farklı özel günler gibi duruyor. Sünni veya Alevî Türkler, Kürtler, Zazalar, Ortodoks veya Katolik     Ermeniler, Yahudileri, Ortodoks Rumlar,     Süryaniler buralarda     farklılaşıyor gibi görünüyorlar. Oysa ayrıştırıcı gibi duran bu bayramlara ve özel günlere baktığımda ben inanılmaz benzerlikler, ortaklıklar gördüm. Bu ülkenin tüm bireylerinin kendilerini birer ‘öteki’ değil ‘kardeş’ olarak hissetmelerine olanak tanıyacak benzerlikler, ortaklıklar bunlar. ‘Kardeş Bayramlar’ı yazarken de kardeşin bayramını gönül rahatlığıyla kardeşe emanet edebileceğimiz temennisini taşıdım yüreğimde.
KARDEŞİMİZİN BAYRAMINDAN HABERDAR OLMALIYIZ
Bayram gündelik hayatımızı zenginleştiren en önemli bileşenlerden biri. Türkiye’de küçüklü büyüklü farklı toplulukların, farklı inanç gruplarının ilk bakışta birbirinden tamamen farklıymış gibi görünen bayramları var. Bu bayramlardan haberdar olmalı, kardeşimizin bayramını kutlamalıyız. Birbirimizin bayramlarından ve onların anlamlarından haberdar olmazsak, onlara bayramlarında bir çift güzel söz söylemezsek yarına nasıl bir ortak nefes ve ortak iz bırakacağız?  Homojenliği bir zenginlik zannedenler var ama iyi ki Anadolu’ya gelenler böyle düşünmüyordu. Mesela, bir zamanlar farklı diyarlardan Anadolu’ya gelen kimi boylar, buralarda hiçbir toplulukla karşılaşmayıp hiçbir toplulukla etkileşim içinde olmasalardı, yani izole bir homojenlik içinde yaşamış olsalardı, bugüne gündelik hayatımızı kuşatan nasıl bir zenginlik aktarabilirlerdi acaba? Nasıl bir senteze kavuşmuş olurduk o durumda  bugün? Tencerelerimizde pişen yemeklerin kaçta kaçını pişiriyor olurduk, ne yer ne içerdik, nasıl  bayram yapardık? Bugün Ortadoğu coğrafyasında bizim topraklarımıza da yansıyan bir savaş ortamı hâkim. Barış geldiğinde en büyük 
bayramı galiba o gün kutlayacağız!