'Babam' dokunaklı bir film oldu

Nihat Durak’ın hem yönettiği hem de senaryosunu yazdığı “Babam” filmi farklı iki kuşaktan oyuncuları bir arada buluşturuyor. Bir baba ve zihinsel engelli oğlunun hikâyesinin anlatıldığı filmin yönetmeni Nihat Durak ve filmin oyuncuları Melisa Şenolsun, Berker Güven ve Erkan Kolçak Köstengil’le buluştuk.

Nihat Durak:

Filmin hem yönetmeni hem de senaristisiniz. Filmin hikâyesi gerçek hayattan kesitler taşıyor mu?

Bir yaşanmışlığı yok, birden çok şeyden esinlenildi. Zihinsel engelli bir çocuğun aile olarak yakınıyım. Onun trajedisini ve zorluklarını yıllar boyu gözlenmedim. Bu durum Yusuf karakterini oluşturmama yardımcı oldu. Yanlış yaşanmış bir ömrün son düzlükte farklı bir biçimde bir yaşam muhasebesine girilerek oğluyla ilişkisini restore etmeyi ve hayatını anlamlandırmasına dönüşmesi olarak buluştu. Bütün bu sürecin aynası olan bir Feride karakterimiz var. Atanamayan bir öğretmenimiz, bu da Yusuf'a ve Arif e dokunduğu andan itibaren Yusuf’un ve Arif'in yaşamlarını değiştirdi. Hikâyemiz birbirimize dokunduğumuzda, yaşamın çok önemli değişiklikler göstereceğini anlatıyor. 

Oyuncuları siz mi oluşturdunuz?

Çetin Abiyle daha önce birçok kez çalıştım. Onun televizyonlardaki ilk işi sayılabilecek “Yılan Hikâyesi” ve “İlk Aşk” sinema filmi gibi pek çok projede bir arada olduk. Şimdi yıllar sonra tekrar yeni bir filmde buluştuk. Melisa’yı (Şenolsun) bir tiyatro oyununda izlemiştim. Olağanüstü başarılıydı orada da. “Babam” filmi için aklıma koymuştum. Erkan’la (Kolçak Köstengil) zaten çok önceden tanışıyoruz, 15 yıl önce asistanlığımı yapmıştı.

 İnsanları ağlatacak bir film mi ?

Ağlatabilecek mi bilmiyorum ama düşündürmesini ve dokunmasını istiyoruz. Bence dokunaklı bir film.  Yusuf’un yaşamının son düzlüğünde hayatını ve hayatının anlamını buluşunun hikâyesi... Ama bütün bu süreç ne Arif’siz ne Feride’siz düşünülemez. Hepsinin hikâyede birbirinden bağımsız olmayan, birbirine çok geçmiş duruşları var. Bu, önce Yusuf’un sonra Arif ve Feride’nin hikâyesi...

ÇOK ZORLANDIM

Melisa Şenolsun:

Filmde sardalye fabrikasında çalışmak zorun kalan Feride öğretmeni oynuyorsunuz. Karakterinizden bahseder misiniz?

Feride benim daha önce hiç oynamadığım, biraz arada kalan bir karakter aslında. Güçlü durmaya çalışan, doğrularıyla var olmaya çalışan biri. Aslında çok zorlandım. Çalışırken çok kolay gözüken sahnelerde bile Feride'nin çok farklı bir renk tonu ve çok farklı bir enerjisi var. O tonu tutturmak çok zordu. Çok yarası olan ama bunu göstermemeye çalışan çok naif bir kız aslında Feride, o yüzden çok sevdim ve benimsedim.

Çetin Tekindor’dan öğrendiğiniz en önemli şeyi söyler misin?

Zor sahnelerde hepimizin heyecanlandığı oluyordur. Bana sadece “Kendini sıktığın müddetçe hiçbir şeyi çıkaramazsın. Günlük hayatta da böyledir” dedi. Ağlamamak için kendini tutarsan ağlayamazsın ya da mutlu olmamak için kendini tutarsan mutlu olamazsın, ondan öğrendiğin en büyük şey buydu. Aslında hepimizin bildiği bir şey ama Çetin Abi söyleyince daha büyük bir etkisi oluyor...

ÇETİN TEKİNDOR’LA OYNAMAK

Berker Güven: 

Zihinsel engelli Arif karakterini oynuyorsunuz. Gerisini sizden dinleyelim mi? 

Zekâ engelli birini canlandırıyorum. Neşeli, coşkulu sevgi dolu, kırılgan biri. Babasından sevgi ve ilgi görmek isteyen bir karakter. Filmden önce Zihinsel Engelli Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı'nda bir hafta çocuklarla 8–10 saat oyun oynadım, yemek yedim, derslerle girdim.

Çetin Tekindor’la karşılıklı oynamak nasıl bir duygu?

Çetin abiyle baba oğul oynamak şahaneydi. Hele ilk sinema filmimde böyle bir başrolü paylaşmak, onunla oynamak çok güzel bir 

deneyimdi. Çok fazla şey öğrendim ve öğrenmeye de devam edeceğim.

ÇABAMIZ İNSANLARA DOKUNMAK

Erkan Kolçak Köstengil: 

Erkan Bey siz de sardalye fabrikasında çalışan Deniz karakterini canlandırıyorsunuz. 

Sardalye fabrikasını biraz memleket gibi görüyorum. Her türden her konumdan insanın yer aldığı ve zamana direnmeye çalışan bir yer orası. Deniz de Yusuf karakterinin sağ kolu ve elinden geldiğince onu gerçeklerle yüzleştirmeye çalışan bir karakter.

Nasıl bir film olacak?

Sinemaseverler ikiye bölünüyor. Festival filmleriyle komedi filmleri arasında biraz sinemayı unuttuk. İnsan hikâyeleri üzerinde duruyoruz öncelikle. Yer yer kendimizi koyacağız. Derdimiz anlatmak değil, tüm çabamız insanlara dokunmak. Bazen de duygulanacağız, hayatın kendisi gibi yani. Yaşarken de sürekli gülmüyoruz ya da hep sakin durmuyoruz ya hayat gibi bir film oldu yani.