15 Temmuz Cuma günü Türkiye unutamayacağı bir felaketin eşiğinden döndü. Neyse ki çok geçmeden milletçe bu karanlık geceden aydınlığa çıkmayı başardık… Kimileri sessiz kalmayı tercih ederken pek çoğu da tek yürek halinde meydanlara çıktı. Kimi ünlü isimler açıklama yapmadı diye eleştiri bombardımanına tutuldu. Yıllarca süren dostluklar fikir ayrılığına düşünce birbirini görmezden gelip yok sayma eğilimi gösterdi… Peki, birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bu günleri birbirimizi ötekileştirmeden nasıl atlatabiliriz ve Türk toplumunu bir arada tutacak dinamikler nedir? Herkesten her aşamada benzer cesareti beklemek doğru mudur? Yaşanan bu süreç Türk toplumunu birleştirmek ve kardeşin kardeşe düşman edilmesini önlemek adına önemli bir fırsata çevrilebilir mi? Tüm bu soruların yanıtlarını Hedefe Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Klinik Psikolog İrem Alişanoğlu Polat, Yrd. Doç. Dr. Ceren Acartürk, Uzman Psikolog Yegan Özcan yanıtladı.
İNANÇLAR SARSILABİLİR
ÖTEKİNİ ANLAMAK
Klinik Psikolog. İrem Alişanoğlu Polat
Kutuplaşma, kendisinden farklı bir yaşam stiline ve inanışına sahip olan kişiyi ötekileştirmek toplumdaki hoşgörü ve saygı değerlerini ciddi şekilde zedeler. Bu durum akıllara psikoloji literatüründe geçen ‘ayırma/bölünme’ kavramını getirir. Birey, çatışmadan ve stresten kaçınmak amacıyla kendisini veya ötekini tamamen iyi veya kötü olarak algılar, kendini ve diğerlerini objektif olarak değerlendiremez. 1980 darbesinden sonra apolitik bir nesil siyasetten uzaklaştırıldı. Tepki vermesini beklediğimiz pek çok birey darbenin anlamını bilmiyor ve darbenin gerçekleşmesi durumunda alınacak yaraların farkında değil. İlk tepki verenler; ya bire bir hedef olan ya da geçmiş darbelerden ağzı yanmış veya yakınlarının olumsuz deneyimlerine şahit kişilerdi. Tepki vermekten kaçınan pek çok kişinin süreci izleyip iyice algılayıp içselleştirdikten sonra görüşünü ifade etmek istemesi normal. Pek çok sanatçı, sporcu, işadamı politik görüşünü hatta tuttuğu futbol takımını belli etmek istemeyebilir. Halka mal olmuşlardır ve taraf olmayı tercih etmemeleri doğaldır. Bu olayda pek çok bireyin güvenlik ihtiyacı sarsıldı. Kişiler kendilerine güvenli bir alan açıp sessiz kalmayı tercih etmiş olabilir. Cesaret göreceli bir kavramdır; kimi tankların altına girerek cesaretini gösterir kimi mitinglere katılır kimi sürece maddi destek verir kimi sosyal medya paylaşımlarıyla sürece ortak olur. Herkesten benzer cesareti beklemek doğru değil. Birlik ve beraberliğe muazzam derecede ihtiyacımız olan bu günlerde bireylerin hoşgörü pencerelerini genişletmeleri, farklılıklarla birlikte yaşamayı öğrenmeleri, çeşitliliğin bir zenginlik olduğunu fark etmeleri önemlidir. Bu süreçte fiilen suça karışmış bireyler dışında toplumun her kesimi kucaklanmalıdır.
KRİZİ ATLATMAK
Uzman Psikolog Yegan Özcan
Ülkemiz için zorlu günler geçiriyoruz. Bir taraftan ülkemizin hali, can sağlığımız ve elbette hayat mücadelemizle ilgili endişe ve gerginlikler yaşarken bir taraftan da anne ve babalar çocuklarına durumu nasıl anlatacakları, gelecek nesilleri kendini, ülkesini, değer ve doğrularını savunan ve aynı zamanda hak, özgürlük ve can sağlığını koruyacak şekilde nasıl yetiştirecekleriyle ilgili sorular soruyorlar. Kabul etmeliyiz ki yaşanan olaylar yaşamsal bir kriz olarak etki etti hepimize. Yaşamsal krizleri atlatmanın, en az hasarla çıkmanın en kolay yolu destek görmek ve destek olmaktır. Ülkemiz sosyolojik ve kültürel yapısı dolayısıyla birçok krizi-ekonomik krizler gibi- birlik ve beraberliği, aile ve çevre desteğiyle, bireyselci toplumlara göre çok daha az psikolojik hasarla atlatmaktadır. Bu zorlu günlerde de yapılması gerekenin aileler, yakın çevre ve tüm toplum olarak birbirimize destek olmak gerektiği görüşündeyim.
OBJEKTİF BİÇİMDE ANLATILMALI
Bu süreç içinde, sokakta yaşanan olaylar, haber programları ve anne babalarının konuşmalarıyla tedirgin olan ve neler olduğunu soran küçük yaş çocuklarına, yarınlara dair umut dolu söylemlerde bulunmak önemli. Kimi zaman bu gibi şeylerin yaşanabileceği ama çocukların okul ve derslerine devam etmesi, anne babanın çalışmaya devam etmesi gerektiği gibi, yaşantılarına dair rutinlerin devam edeceği mesajını vermek, endişe seviyelerini yükseltmemek adına önemlidir. Daha büyük, olayları sorgulayan, merak eden gençlere ise, olayları objektif bir şekilde anlatmak, bu gibi süreçleri anlayabilmek için tarih, coğrafya ve siyaset bilgisinin entegrasyonunun öneminin altını çizmek, doğru kaynaklara yönlendirmek gelecek nesillerin araştıran, sorgulayan, bilgi ve görüş sahibi olan ve böylelikle etki altında kalma eğilimi düşük olan bireylerden oluşmasına yarayacaktır.