Ayrılmaya değil, birleşmeye ihtiyacımız var

SİBEL ATEŞ YENGİN
sibel.ates@aksam.com.tr

15 Temmuz Cuma günü Türkiye unutamayacağı bir felaketin eşiğinden döndü. Neyse ki çok geçmeden milletçe bu karanlık geceden aydınlığa çıkmayı başardık… Kimileri sessiz kalmayı tercih ederken pek çoğu da tek yürek halinde meydanlara çıktı. Kimi ünlü isimler açıklama yapmadı diye eleştiri bombardımanına tutuldu. Yıllarca süren dostluklar fikir ayrılığına düşünce birbirini görmezden gelip yok sayma eğilimi gösterdi… Peki, birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bu günleri birbirimizi ötekileştirmeden nasıl atlatabiliriz ve Türk toplumunu bir arada tutacak dinamikler nedir? Herkesten her aşamada benzer cesareti beklemek doğru mudur? Yaşanan bu süreç Türk toplumunu birleştirmek ve kardeşin kardeşe düşman edilmesini önlemek adına önemli bir fırsata çevrilebilir mi? Tüm bu soruların yanıtlarını Hedefe Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Klinik Psikolog İrem Alişanoğlu Polat, Yrd. Doç. Dr. Ceren Acartürk, Uzman Psikolog Yegan Özcan yanıtladı.

İNANÇLAR SARSILABİLİR

Yrd. Doç. Dr. Ceren Acartürk
15 Temmuz gecesi yaşadığımız darbe girişimini, ‘İnsan eliyle oluşan travmalar’ olarak tanımladığımız, bir ya da bir grup insanın bilinçli bir şekilde diğerlerine uyguladığı şiddet olarak değerlendirebiliriz. İnsan eliyle oluşan travmalar doğal afet ya da kazalara nazaran daha ağır psikolojik yaralar açabilir. Travmatik olay karşısında dehşete düşen ve korkan kişi eğer bu olay insan eliyle oluşmuşsa daha yoğun umutsuzluk ve çaresizlik hissedebilir. Özellikle o güne kadar sahip olduğu değerler ve insanlara dair inançları sarsılabilir. Daha önce “İnsanlar iyidir”, “Evim güvenlidir” diyen kişi olay sonrası bunun tam tersine inanabilir. Aynı toplumsal travmaya maruz kalan bireylerin düşünce sistemlerinde benzer değişikliklere rastlayabiliriz. Zorlukların farklı gruplar üstündeki ilişkisini anlamak için ülkemizin bilim dünyasına kazandırdığı Prof. Muzaffer Şerif’in ünlü çalışmasına (Robbers Cave) bakabiliriz. Ortak bir engelle/sorunla (travmatik olayı da ekleyebiliriz) karşılaşan gruplar, o zamana kadar aralarında olan sorunları, birbirleri için düşündükleri olumsuzlukları bir kenara bırakıp ortak bir amaç için çalışabilir ve zamanla gruplararası mesafeyi azaltabilirler. Bu deneydeki grupları ülkemizde var olan politik/sosyal/etnik gruplar olarak ele aldığımızda, son yıllarda yaşanan ‘ben ve öteki/diğerinin aslında birbirinden çok da uzak olmadığını, ortak sorunları beraber yan yana diyalog içinde çözebileceklerini görebiliriz, umabiliriz. Grupların birbirinden farklı olmasını önümüzde bir engel olarak görmek yerine, bizi geliştirecek bir fırsat olarak görmeye başladığımızda belki de bu büyük travmadan güçlenerek çıkabiliriz. 
TRAVMADAN GÜÇLENEREK ÇIKMAK MÜMKÜN
İlk başta şaşırtıcı gelse de çalışmalar bize travmadan güçlenerek çıkmanın mümkün olduğunu gösteriyor. ‘Travma sonrası gelişim’ denen bu kavrama göre travmaya maruz kalanlar, travmayla başa çıkarken olumlu psikolojik deneyimler de yaşayabilirler. Gösterdikleri mücadeleye bağlı olarak kendilerine güvenleri artabilir, birbirleriyle ilişkilerinde olumlu paylaşımlar ve buna bağlı olarak bireysel ve sosyal kazanımlar yaşayabilirler. Travma ister bireysel ister toplumsal olsun, iyileşme için gerekenlerin en başında travmanın altüst ettiği güven duygusunun yeniden inşası gelmektedir. Dünyaya, insanlara ve topluma olan inancın, güvenin birbirimizle temasta kalarak tekrar oluşturulması toplumun rehabilitasyonu ve bu süreçten güçlenerek çıkması için oldukça önemlidir. Travmanın sarstığı düşüncelerimizin yerini, bu süreçte yaşadıklarımız ışığında oluşan yeni olumlu ve yapıcı düşüncelere bırakması temennisiyle...

ÖTEKİNİ ANLAMAK
Klinik Psikolog. İrem Alişanoğlu Polat

Kutuplaşma, kendisinden farklı bir yaşam stiline ve inanışına sahip olan kişiyi ötekileştirmek toplumdaki hoşgörü ve saygı değerlerini ciddi şekilde zedeler. Bu durum akıllara psikoloji literatüründe geçen ‘ayırma/bölünme’ kavramını getirir. Birey, çatışmadan ve stresten kaçınmak amacıyla kendisini veya ötekini tamamen iyi veya kötü olarak algılar, kendini ve diğerlerini objektif olarak değerlendiremez. 1980 darbesinden sonra apolitik bir nesil siyasetten uzaklaştırıldı. Tepki vermesini beklediğimiz pek çok birey darbenin anlamını bilmiyor ve darbenin gerçekleşmesi durumunda alınacak yaraların farkında değil. İlk tepki verenler; ya bire bir hedef olan ya da geçmiş darbelerden ağzı yanmış veya yakınlarının olumsuz deneyimlerine şahit kişilerdi. Tepki vermekten kaçınan pek çok kişinin süreci izleyip iyice algılayıp içselleştirdikten sonra görüşünü ifade etmek istemesi normal. Pek çok sanatçı, sporcu, işadamı politik görüşünü hatta tuttuğu futbol takımını belli etmek istemeyebilir. Halka mal olmuşlardır ve taraf olmayı tercih etmemeleri doğaldır. Bu olayda pek çok bireyin güvenlik ihtiyacı sarsıldı. Kişiler kendilerine güvenli bir alan açıp sessiz kalmayı tercih etmiş olabilir. Cesaret göreceli bir kavramdır; kimi tankların altına girerek cesaretini gösterir kimi mitinglere katılır kimi sürece maddi destek verir kimi sosyal medya paylaşımlarıyla sürece ortak olur. Herkesten benzer cesareti beklemek doğru değil. Birlik ve beraberliğe muazzam derecede ihtiyacımız olan bu günlerde bireylerin hoşgörü pencerelerini genişletmeleri, farklılıklarla birlikte yaşamayı öğrenmeleri, çeşitliliğin bir zenginlik olduğunu fark etmeleri önemlidir. Bu süreçte fiilen suça karışmış bireyler dışında toplumun her kesimi kucaklanmalıdır. 

KRİZİ ATLATMAK 
Uzman Psikolog Yegan Özcan 

Ülkemiz için zorlu günler geçiriyoruz. Bir taraftan ülkemizin hali, can sağlığımız ve elbette hayat mücadelemizle ilgili endişe ve gerginlikler yaşarken bir taraftan da anne ve babalar çocuklarına durumu nasıl anlatacakları, gelecek nesilleri kendini, ülkesini, değer ve doğrularını savunan ve aynı zamanda hak, özgürlük ve can sağlığını koruyacak şekilde nasıl yetiştirecekleriyle ilgili sorular soruyorlar. Kabul etmeliyiz ki yaşanan olaylar yaşamsal bir kriz olarak etki etti hepimize. Yaşamsal krizleri atlatmanın, en az hasarla çıkmanın en kolay yolu destek görmek ve destek olmaktır. Ülkemiz sosyolojik ve kültürel yapısı dolayısıyla  birçok krizi-ekonomik krizler gibi- birlik ve beraberliği, aile ve çevre desteğiyle, bireyselci toplumlara göre çok daha az psikolojik hasarla atlatmaktadır.  Bu zorlu günlerde de yapılması gerekenin aileler, yakın çevre ve tüm toplum olarak birbirimize destek olmak gerektiği görüşündeyim.
OBJEKTİF BİÇİMDE ANLATILMALI
Bu süreç içinde, sokakta yaşanan olaylar, haber programları ve anne babalarının konuşmalarıyla tedirgin olan ve neler olduğunu soran küçük yaş çocuklarına, yarınlara dair umut dolu söylemlerde bulunmak önemli. Kimi zaman bu gibi şeylerin yaşanabileceği ama çocukların okul ve derslerine devam etmesi, anne babanın çalışmaya devam etmesi gerektiği gibi, yaşantılarına dair rutinlerin devam edeceği mesajını vermek, endişe seviyelerini yükseltmemek adına önemlidir. Daha büyük, olayları sorgulayan, merak eden gençlere ise, olayları objektif bir şekilde anlatmak, bu gibi süreçleri anlayabilmek için tarih, coğrafya ve siyaset bilgisinin entegrasyonunun öneminin altını çizmek, doğru kaynaklara yönlendirmek gelecek nesillerin araştıran, sorgulayan, bilgi ve görüş sahibi olan ve böylelikle etki altında kalma eğilimi düşük olan bireylerden oluşmasına yarayacaktır.