emin.demirezen@aksam.com.tr
Onlar Türkiye’nin lisanslı ilk kadın seyisleri. Yani lisanslı ilk kadın at bakıcıları! Remziye, Büşra, Merve, Sibel, Seçil, Zahide ve Zübeyde. 7 güçlü kadın... Kimi uzun yolları alışıp Elazığ’dan geldi, kimi de başka şehirden… Her biri de zorlu bir yolculuğun sonunda bu mesleği seçti. Etraftaki olumsuz söylemlere kulaklarını kapattılar ve kalplerindeki at sevgisinin üzerine giderek seyis olmaya karar verdiler. Kimi bu işi tesadüf olarak öğrendi kimi de bilerek. Bu hafta atlara fısıldayan bu cesur kadınlarla bir araya geldik, işlerini konuştuk.
Sizleri biraz tanıyabilir miyiz?
Remziye Aslan: 21 yaşındayım ve Elazığlıyım. Çocuk Gelişimi Bölümü öğrencisiyim.
Büşra Aslan: 1992’de Elazığ’da doğdum. 2 çocuklu bir ailenin küçük kızıyım. Fırat Üniversitesi İstatistik Bölümü’nden 2015 yılında mezun oldum.
Merve Aslan: 20 yaşındayım, Elazığlıyım. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Adalet Bölümü’nde okuyorum.
Sibel Zavallıoğlu: 1991 Elazığ doğumluyum. 5 çocuklu bir ailede büyüdüm. Beden Eğitimi Bölümü Öğretmenlik ve Antrenörlük mezunuyum.
Seçil Çıtak: 1994’te Tokat’ta doğdum. 5 çocuklu bir ailenin en küçük kızıyım.
Zahide Serin: 1990 Elazığ doğumluyum. 3 çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldim. İktisat mezunuyum.
Zübeyde Yıldırım: 1991’de Elazığ’da doğdum. Beden Eğitimi Öğretmenliği mezunuyum.
Seyis olmak aklınıza nereden geldi?
R.A.: Aslında hepimizin ortak noktası atlara ilgimizin olması. Bir şekilde hepimiz bilerek ya da bilmeyerek seyislikle ilgili birtakım bilgilere sahip olduk. Onun sonucunda da kendimizi burada bulduk.
Seyis olmak için nasıl bir süreç geçirdiniz?
B.A.: 20 gün uygulamalı, 26 gün teorik olmak üzere toplam 46 gün eğitim aldık. Bu eğitim sonucunda da bir sınav yapıldı. Bu sınavda başarılı olanlar seyislik için lisans kazanma şansını yakaladı. Biz de bu şansı yakalayan kişileriz.
Atlarla nasıl bir bağınız var?
Z.S.: Atlarla etkili bir iletişim kurma seviyesine henüz gelemesem de, onlarla göz teması kurduğunuz anda aranızdaki bağın güçlendiğini hissedebiliyorsunuz.
S.Ç.: Benim atlara karşı çocukluğumdan beri bir sevgim vardı. Onların varlığı beni hep mutlu etmiştir. Çünkü onların özgürce rahat rahat koşmaları bende özgürlüğü çağrıştırıyor. Bu da çok hoşuma gidiyor bir kadın olarak.
Onlarla özel olarak bir iletişim sağlıyor musunuz?
M.A.: Tabii, onlarla sürekli iletişim kurmaya çalışıyoruz. Aramızda çok farklı bir bağ oluştu. Ben onlara o kadar çok alıştım ki işimi bitirip ahırın kapısını kapattığım anda onları özlüyorum. Benim baktığım at 2 yaşında bir kısrak. Çok hareketli! Ona bir insana davrandığımdan farklı davranmıyorum. Halini hatrını sorup onunla konuşuyorum. Onu bir bebek gibi seviyorum. Bazen ablası bazen annesi bazen arkadaşı oluyorum. Bir şeyden korkarsa hemen “Korkma ben yanındayım!” diyerek ona güven vermeye çalışıyorum. O da şefkatle gözlerimin içine bakıyor.
S.Z.: Atları sevdiğiniz sürece iletişim her şekilde sağlanıyor. Bir küçük dokunuş ve göz teması bile yeterli oluyor aslında.
‘KADINLAR BU İŞİ KOLAYLIKLA YAPABİLİR’
Kadın seyis dediğimiz zaman insanlar şaşırıyor. Kadından seyis olması bu kadar zor mu?
R.A.: Evet şaşırıyorlar. Ama zorluk anlamında kadınların yapamayacağı bir şey kesinlikle değil, rahatlıkla yapılabilir. Başta imkansız gibi görünsede bu işe kadınların daha çok yakıştığını düşünüyorum. Bizler narin yapılara sahibiz. Bu yüzden kadınların at bakımını üstlenemeyeceğini düşünüyorlar. Ama bilmiyorlar ki Avrupa’da kadın seyislik önemli bir meslek.
B.A.: Aslına bakarsanız seyislik daha çok kadınların yapması gereken bir iş. Kadınların şefkati ve sevecenliği duygusal canlılar olan atlara iyi geliyor. Ancak ülkemizde seyislik erkek mesleği olarak algılanıyor. Bu sebeple de bunun daha çok
Atların diğer hayvanlardan size göre farkı ne?
R.A.: Bence at dünyanın en asil varlığı. Atların diğer hayvanlardan farkı; hem çok güçlü, özgür ruhlu, asil hem de duygusal, ürkek, sevgi ve ilgi görmek isteyen canlılar olması. Bu özelliklere aynı anda sahip olmaları onları farklı kılıyor.
Erkekler için atlar çok kutsaldır. Sizler için at neyi ifade ediyor?
B.A.: Atların çok iyi bir dost ve yol arkadaşı olduklarını düşünüyorum. Atlar da kadınlar gibi çok duygusal, hisli ve özel varlıklar.
Bu açıdan da biz kadınlar kendimizi onlara yakın hissediyoruz!
Z.Y.: Atlar, güç göstererek kontrol altına alınabilecek canlılar değil. Bu yalnızca doğru ve etkili bir hitapla mümkün olabiliyor. Bu sebeple de mesleğimiz, kadınların daha kolay altından kalkabileceği, erkeklere özgü olmayan bir meslek.
‘HAYALİM İLERİDE BİR YARIŞ ATI ALMAK’
Haftanın kaç günü kaç saat bu işe zaman ayırıyorsunuz?
S.Ç.: Haftanın her günü çalışıyoruz. Günde sabah ve akşam olmak üzere yaklaşık 9 saatimizi atlarla beraber geçiriyoruz.
Hayalleriniz ne? Bu işin sonucunda ne olmak istiyorsunuz?
B.A.: Bu işin sonunda antrenör olmak istiyorum.
M.A.: Hayalim şu an bakımını üstlendiğim atın yarış hayatında başarılı olması. En çok istediğim şeylerden biri de diğer
S.Ç.: Hayalim ilerleyen zamanlarda kendime ait bir hara veya çiftliğimin olması. Bir at yarışı alıp yarış camiasına katılmayı da düşünüyorum.
Kadınlara bu meslek hakkında vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
B.A.: Dışarıdan göründüğü kadar zor bir iş olmadığını belirtmek istiyorum öncelikle. Bu sektördeki kadın gücünü artırmak adına, cesaretlerini toplayıp bizimle birlikte olmalarını çok isterim.
M.A.: Bu işe “Erkek işi” gözüyle bakmamaları. Atların erkeğin gücüne ihtiyaçları yok. Hiçbir zaman bir ata güç kullanarak bir şey yaptıramazsınız. Atların yalnızca, kadınların sevgisine ve ilgisine ihtiyacı var.
S.Z.: Sadece hemcinslerime değil tüm insanlara tavsiyem içinde at sevgisi olan tüm kişiler bu işi yapabilir. Ama kadınlar
‘DESTEK VEREN DE VAR, GARİPSEYEN DE’
Hemcinsleriniz sizin bu işle uğraştığınızı duyunca neler söylüyor? Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
B.A.: Nasıl bir süreçten geçtiğimizi, neler yaptığımızı öğrenmek istiyorlar. Sonrasında benim gibi seyis olmak istediğini
Z.Y.: Destek verenler de oldu, seyisliği kadın mesleği olarak görmedikleri için garipseyenler de…
Bu süreçte seyislik yaparken sizi en çok zorlayan şey ne oluyor?
M.A.: Beni sadece insanların tepkisi zorluyor, atlar değil… Ama tepkiler günden güne daha da azalıyor. Umarım “Kadından seyis olmaz” düşüncesini bir gün tamamen yıkabiliriz.
S.Ç.: Atların yaşadıkları yerin temizliği zahmetli bir iş olduğu için zaman zaman bu konuda zorlanıyoruz. Ama aramızda
konuşup nasıl üstesinden gelebiliriz diye fikir yürütüyoruz.
Bu işin artı yönleri var mı? Hayatta size ne gibi kolaylıklar sağlıyor?
R.A.: Elbette var. Ata binmek insanın özgüvenini geliştiriyor ve daha güçlü hissetmenize neden oluyor. Aldığımız maaşın haricinde atlarımız yarış kazandıkça yüzde 5 oranında da bir prim kazanıyoruz.
M.A.: Maaşın yanında sabah erken saatlerde kalkıyoruz. At gibi mükemmel bir canlının yanında olmak zaten terapi gibi bir şey. Aslında hem işimizi yapıp hem de spor yapmış oluyoruz böylelikle. Hem fiziken hem de ruhen bize huzur verip sağlıklı olmamızı da sağlıyorlar. Gün içinde kendimize boş vakitler yaratabiliyor olmamız da güzel bir şey. Ayrıca maaşa ek olarak atımız kazanırsa biz de prim alıyoruz.
S.Z.: Bu iş benim korkularımı yenmeme vesile oldu. Özgüvenimi geliştirdiği için de hayatla daha kolay başa çıkabiliyorum.