Aids din, dil ırk tanımaz

SİBEL ATEŞ YENGİN
sibel.ates@aksam.com.tr

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi ve HIV Enfeksiyonu Derneği Başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak ve Pozitif Yaşam Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Canberk Harmancı Hiv enfeksiyonuyla ilgili ayrıntılı bilgi verdi.

GRİP BELİRTİSİ GÖSTEREBİLİR

HIV enfeksiyonunun belirtileri hastalığın evresine göre değişkenlik gösterir. Virüsle ilk karşılaştıktan yaklaşık 2 hafta-2 ay sonra, hastaların yaklaşık yarısında grip benzeri belirtiler görülebilir. Ancak diğer yarısında hiçbir belirti görülmeyebilir. Bu dönemde tanı koyulmazsa hastalık uzun bir dönem sessiz seyreder, hiçbir belirti görülmez. Bu süre, hastadan hastaya değişmekle birlikte 5- 10 yıl sürer. Bu süre boyunca tanı koyulmaz ve hastalığa yönelik tedavi başlanmazsa hastada zona, ağızda pamukçuk, ishal, zayıflama gelişebilir. Süre uzadıkça normal kişilerde beklenmeyen ancak bağışıklığı baskılanmış hastalarda gözlenen nadir görülen enfeksiyonlar yani verem, ishal, zatürree, kilo kaybı ortaya çıkar. Hastalık ilerledikçe kanserlere de zemin hazırlar.

EVLENEBİLİYORLAR

Tedavilerle yaşam süresi bugün artık neredeyse normal yaşam süresine yaklaşmış durumda. İlaçların ilk kullanılmaya başlandığı yıllarda hastalar, her gün bir avuç dolusu ilaç içerken günümüzde günde bir veya iki tabletle tedavi mümkün. Ayrıca HIV enfeksiyonu erken tanı, düzenli izlem ve gerektiğinde tedaviye başlanması durumunda artık korkulan bir hastalık değil, kronik bir hastalık olarak kabul ediliyor. Erken tanı ve tedaviyle 50 yıla varan bir yaşam beklentisinden söz edilebiliyor. Hastalar evlenebiliyor ve hasta olmayan çocuklara sahip olabiliyor. Elimizdeki ilaçlarla virüsü yok etmek günümüzde mümkün olmasa da virüsü vücuttan tamamen yok etmeye yönelik ilaçlar üzerinde çalışmalar yoğun bir şekilde devam ediyor.

HAYAT KALİTESİ DÜŞMEZ

Tedavi süresince hastanın hayat kalitesi düşmez. Kullanılan bazı ilaçlara bağlı yan etkiler gelişebilse de yan etkileri azaltmaya yönelik müdahalelerde bulunulur. Yan etkiler hastanın hayat kalitesini etkiliyorsa mümkünse ilaç değişimine gidilir. Hastanın sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımından kaçınması ve düzenli egzersiz yapması önerilir.

AIDS NASIL BULAŞIR?

* HIV enfeksiyonunun en önemli bulaşma yolu cinsel yoldur. Kişide başka bir cinsel yolla bulaşan hastalığın varlığı HIV geçiş riskini artırır. 

* Kanla temas etmiş delici ve kesici aletler HIV enfeksiyonu bulaştırabilir. Kan naklinde AIDS testi yapılmamış kan asla kullanılmamalıdır. Test sonucu negatif olan kan kullanılmalıdır. Jilet, tıraş bıçağı, ustura, manikür, pedikür aletleri, kulak delme, piercing, dövme, akupunktur, enjektör, diğer cerrahi aletler asla ortak olarak kullanılmamalıdır. 
* Ayrıca anneden bebeğe gebelik, doğum ya da emzirme sırasında bulaşabilir. HIV günlük yaşamda aynı odada, büroda, sınıfta bulunmakla, aynı havayı solumakla bulaşmaz. Ülkemizde bildirilen vakalar arasında en sık bulaşma yolu cinsel yoldur. 

DOKUNMAYLA GEÇMEZ

HIV el sıkışma, dokunma, sarılma, öpüşme, hastanın çatal, bıçak, bardak, telefon kulaklığı gibi eşyalarını kullanma ya da aynı tuvaleti, duşu kullanmayla bulaşmaz. Bulaşma, sadece korunmasız ilişki ya da kan yoluyla olur. Bu nedenle hasta kişinin kanı kimseye nakledilmemeli ve ortak kan temasına yol açacak davranışlardan kaçınılmalıdır. Örneğin, diş fırçası, jilet, kan taşı, tırnak makası, manikür ve pedikür aletleri, lensler ortak kullanılmamalıdır. Tüm önlemlere 

rağmen, hastaya kullanılan enjektörün diğer bir kişinin eline batması söz konusu olduğunda, temasa uğrayan kişiye 72 saat içinde 1 aylık koruyucu tedavi uygulanmaktadır. 

HASTA SAYISI 11 Bİn

Türkiye’de ilk vaka 1985 yılında görüldü. 1985’ten beri yaklaşık 11.000’e yakın hastanın bildirimi yapılmıştır. Dikkat çekici bir nokta ilk vakanın bildirildiği tarihten bu yana geçen 30 sene içinde yaklaşık yarısı son 4-5 yıl içinde bildirilmiştir. Yeni tanı sayısındaki artış hızı tüm dünyada azalmaya başlamışken, ülkemizde ikiye katlanarak artıyor. Dünyada AIDS ilk tanımlandığı zaman eşcinsel hastalığı olarak etiketlendi. Ancak çok kısa süre sonra böyle olmadığı anlaşıldı. Ülkemizde ise maalesef hala önyargılarımız var. Ancak, AIDS belirli bir sosyal grubun hastalığı değildir. Hastalık etkeni olan HIV; cins, ırk, renk, din, yaş farkı gözetmeden herkese bulaşır. 

HIV/AIDS’LE YAŞAMDA TEMEL SORUNLARIMIZ

Pozitif Yaşam Derneği Üyesi 
Canberk Harmancı

Son dönemlerdeki çalışmlara göre yaş ortalamasının 20- 25 aralığına kaydığını görüyoruz. 18 yaş altı bireylerde çok büyük sayılar olmasa bile dikkate alınması gereken bir artış var. Tanı alan göçmenlerin GSS kapsamına alınmasındaki gecikmeler bireylerin tedaviye ulaşımlarında en büyük engellerden biri. HIV yayılımını azaltmaktaki en önemli faktör cinsel sağlık eğitimi ve korunma bilinci. Cinsellikle karşılaşıldığı yıllarda cinsel sağlık eğitiminin verilmesi korunma ve test yaptırma bilinci adına kilit noktalardan biri. Ortaokul seviyesinde verilecek olan cinsel sağlık eğitimi çocuklarda sağlıklı bir cinsel yaşam adına tutum geliştirilmesinde çok daha başarılı olacak. Doğru zamanda tarama testi yapılması ve taşıyıcıların tanı alması bulaşmayı önemli ölçüde azaltır. Ancak ülkemizde tarama testleri için kimlik bilgilerinin beyanının zorunlu olması birçok insanı test yaptırmaktan alıkoyuyor. Cinselliğin konuşulmayan ve utanılan bir tabu oluşu cinsel yaşama bağlı bir hastalıktan dolayı test yaptırmayı engellemekte. HIV yayılımının yavaşladığı tüm batılı ülkelerde uygulanan anonim ve ücretsiz tarama testi merkezlerinin ülkemizde yeniden canlandırılması gınlaştırılması üzerinde önemle durduğumuz acil eylem stratejilerimizden biridir. 

HIv olduğumdan habersizdim
Hiv pozitif Selahattin Demirer:

Geriye dönüp baktığımda koskoca bir 18 yıl, yani 18 yıldır HIV pozitif yaşamak dile kolay değil mi? HIV+ olduğumdan habersiz yaptığım evlilik sonucu eşimin doğum yapacağı günlerde, bir tesadüf sonucu yapılan tetkikle Hiv+ olduğum ortaya çıkmıştı. Konu hakkında hiçbir bilgim yoktu basındaki yazılara baktığımda birkaç ay içinde ölümü beklemem gerekiyordu, tedavi için Hacettepe Üniversitesi'ne gittiğimde tanıştığım doktorum Serhat Ünal sayesinde hastalığın hayatın sonu olmadığını mevcut ilaçlarla hastalığın seyrinin yavaşlatılabileceğini, mücadele edebileceğimi anladım. Yaşamın tüm olumsuzluklarına rağmen eşimle tedaviye başladık, ilerleyen zaman içinde çalıştığım devlet hastanesinde dört yaşına gelen kızımın öksürüğünden dolayı mesai arkadaşım olan doktorun alerji testi yapılmadan penisilin sonucu gözlerimin önünde hayata veda etti. Daha sonra çalıştığım hastaneye gelen bir cerrah sırf önyargılarından dolayı işten çıkarılmamı sağladı. Her şey üst üste gelince eşim tedaviyi bıraktı ve hayata küstü. Bir müddet sonrada eşimi de kaybettim üç kişiyle başladığım mücadelede tek başıma kaldım. İlk zamanlar her ne kadar olumsuz tepkiler yaşasam da zamanla çevrem benimle yaşamaya alıştı, sevklerde yaşadığım sıkıntılar ilaçlarda yaşadığım sıkıntılar dahası bizlere karşı duyarlı olması gereken sağlık personelinin tavrı dahi beni bu mücadelemden alıkoyamadı, 8 yıl önce ikinci evliliğimi yaptım, eşim HIV(-) beni bilerek ve isteyerek kabul etti. Çok mutluyum, hayat devam ediyor.  


SONUÇ NASIL SÖYLENMELİ?

Test sonucunu hastalara kişisel olarak vermek gerekir. Aslında sonuç pozitif gelsin ya da gelmesin bütün kişilere test sonrası danışmanlık verilmesi önerilir. Hastalarla sakin ve sessiz bir odada tek başına görüşülmelidir. Tanı paylaşılırken olabildiğince sakin, profesyonel ve empatik davranılmalıdır. Dolambaçlı ifadeler yerine daha doğrudan bir anlatım seçilmelidir. Tanı paylaşımı ardından kişinin kafasında pek çok soru oluşabilir. Bunları sorması için hasta cesaretlendirilmeli, gereken açıklamalar yapılmalıdır. Özellikle günümüzde artık ilaç tedavileri sayesinde HIV ile yaşamanın kronik bir hastalık haline dönüştüğünü, kişilerin uzun ve kaliteli bir hayat yaşayabileceğini vurgulamak gerekir. Hastalığın yapısı, korunma yolları, tedavi şekilleri gibi tanı sonrası süreçlerle ilgili detaylı bilgilendirmeler kişi kendini hazır hissettiği zamana bırakılmalıdır. Tüm bunlar yapılırken hastaya gerçekçi olmayacak şekilde fazla umut veren ya da hastayı yoğun bir umutsuzluğa sürükleyen bir yaklaşım sergilememek gerekir. Hastaya hiçbir şey söylemeden test sonucunu gösteren kâğıdı vermek ya da test sonucunu telefonda veya hastane koridoru gibi halka açık bir alanda söylemek doğru değildir. Yine benzer şekilde hasta yakınlarının yanında da tanı paylaşımı yapılmamalıdır. Hastanın hangi yakınıyla ne ölçüde bilgi paylaşacağı hastanın kendi kararıdır ve sağlık görevlileri hastanın oluru olmaksızın bilgi paylaşımı yapamazlar.