Ahmet Ellialtıoğlu: Yeniçeri sadece asker anlamına gelmiyor

Yeniçeri 56. Orta'nın komutanı Ahmet Ağa'nın 7. kuşak torunu Ahmet Ellialtıoğlu ile buluştuk. Dedesinin hikâyesini, Yeniçeri Ocağını ve günümüze kadar gelen yeniçeri malzemeleri üzerine konuştuk.

ZEKİ GÜMÜŞ / zeki.gumus@aksam.com.tr

56. Ortanın ağası Ahmet ağa büyük dedenizle ilgili bilgiler nedir? 

Yeniçeri 56. Ortanın son komutanı Ahmet Ağa benim 7. kuşaktan dedem olur. Orta demek, şimdiki tabirle bölük anlamına geliyor. 56. Orta askerlikle ilgisi olmayan bir orta, yeniçeriler Osmanlı’nın piyadesi olarak geçiyor. Osmanlı’da hizmetler sivilleşmemiş, belediye, gümrük, temizlik gibi hizmetler asker bölüklerine verilmiş şekilde yürütülüyor. 56. Orta ise, yani dedemin bölüğü, İstanbul’un ticari ve gümrük ve yaş-kuru meyve ithalat ihracat işleriyle ilgileniyor. Dönemin padişahı 2. Mahmut’un yeniçerilerle arası kötü olduğu için yeniçeri ocağını kaldırmayı kafasına koymuş. Bu nedenle Tarihte “Vaka-i Hayriye” diye geçen bir ayaklanmayla amacına ulaşmış. Çünkü yeniçeri ocağı ortadan kaldırıldıktan sonra ordusuz bir imparatorluk kalmış ve birçok tehlike beraberinde oluşmuştur. Kötü günlerin, yenilgilerin başlangıcı oluyor. Yeniçeri ocağını kaldırmayı kafasına koyan 2. Mahmut teşkilatın bölümlerinin başlarına güvenilir, rejime bağlı adamları getirmeye başlamış. Bizim dedemiz Ahmet Ağa da “mühürdar”lık görevini ifa ediyor. “Mühürdar”lar en güvenilir kişilerden seçiliyor. Bu özellikle bilgili, okumuş bir insan olan dedemiz 56. Orta’nın başına getiriliyor. Bu tayin 1823 yılında gerçekleşiyor. 56. Orta,  yeniçeri ortalarının içinde en çok problemli olanı,  çünkü halkla devamlı iç içe ve türlü oyunların döndüğü bir bölük ve yeri de, Çardak İskelesi’nde, bugünkü Eminönü’nde faaliyet gösteriyor. Orada, komutanlık binası bulunuyor. Halkı kontrol ediyorlar, icabında ceza veriyorlar, ellerinde büyük yetkiler var. Dedemiz 56. Orta’yı ıslah etmeye çalışıyor, reform hareketleri yapmaya uğraşıyor. Yani birçok problemi düzeltmeye çalışıyor. 2. Mahmut yeniçeri ocağını kaldırma çalışmalarına başlıyor, planlı ve acımasız bir şekilde ortadan kaldırıyor. Bütün yeniçerileri öldürüyorlar, halkı silahlandırıyorlar hatta Belgrad Ormanı’na kaçan yeniçeri grubunu, ormanı, ateşe vererek katlediyorlar. İstanbul’da kanlı çatışmalar olurken dedemiz, kendi memleketi, Antalya’nın İbradı ilçesi, Ormana Köyü’ne gidiyor ve yaşamını orada devam ettiriyor.

Dedeniz zaten güvenilir kişi olarak mühürdarlıktan 56. Orta’nın başına getirilmiş bir kişi değil mi?

Evet, belki de koruma amaçlı oraya gönderiliyor, çünkü birçok yeniçeri kaçarak gittikleri memleketlerinde, cellatlar tarafından öldürülüyor. Bizim dedemize dokunulmuyor ve orada hayatının sonuna kadar yaşıyor. Sonra da oğlunu yani benim 6. kuşaktan dedemi İstanbul’a amcasının yanına gönderiyor. 6. kuşaktan dedemin adı Hacı Mehmet Arif,  İstanbul’da büyük tüccarlardan oluyor daha sonra. Biz aile olarak hep ticaretle uğraşmışız. 

Yeniçeri komutanı olan  dededen kalan hatıra eşyalar  bulunuyor mu?

Var tabii, bir kısmını aileden  ben topladım. Mesela sırt kaşağısı, yeniçeri jetonu (halka et ve ekmek vermek için yeniçerilerin kullandığı madeni kupon), bakır kaplar gibi eşyalar mevcut. Bunları toparladık, bir aile müzesi kurma çalışmalarımız var, eğer bu müzeyi kurabilirsek bu eşyaları burada sergileyeceğiz. Bunun ilk adımı olarak 1999 yılında bir vakıf kurduk ve bu eşyalar vakfın envanterinde bulunuyor.  

Müze çalışmaları ne aşamada?

Müzeyi ilk önce İstanbul’da açmayı düşünmüştük fakat gelen teklifler doğrultusunda, Yeniçeri dedenin olduğu Ormana Köyü’nde müzeyi kurmaya karar verdik. O bölge zaten yerli yabancı turist çeken bir bölge. O bölgede müze kurma çalışmalarımız devam ediyor. 2018 yılı içinde açma düşüncemiz var. Elimizde çok değerli, nadir parçalar var bunları da dedemizden kalanlarla sergilemeyi düşünüyoruz. Bazı bize ait parçalar zaten şu anda bazı müzelerde sergileniyor.  

Vakıf çalışmaları olarak  neler yapıyorsunuz?

1999 yılında eşimle beraber Ellialtıoğlu Vakfı adıyla bir vakıf kurduk. Müze çalışması da vakfın çalışmaları arasında. Bunun dışında eğitim, sanat, kültür çalışmalarımız da vakfın çatısı altında devam ediyor. Talebelere burs veriyoruz, sağlık alanında yaşlılara nakdi ve ayni yardımlar yapıyoruz. Vakıf çalışması olarak antika alım işlemleri yapıyoruz alıyoruz ve atölyemizde bakımını yapıp vakfımıza bunları kazandırıyoruz. 

Yeniçeri imajı biraz farklı olarak algılanıyor toplumda, herhalde sonu itibarıyla böyle düşünülüyor. 

Osmanlı’da Yeniçeri Ocağı birçok hizmet yapmış, padişahlarla halkın arasında çoğu zaman köprü olmuş ve birçok hizmeti sorunsuz olarak götürmüş. Zaman zaman başkaldırmışlar tabii ama halkın desteğiyle yapıldığı için birçok başkaldırı başarılı olmuş. Yeniçeri ocağı kaldırıldıktan sonra halkla padişahın arasında problemler daha fazla olmuş. Sonuçta iyisiyle kötüsüyle Yeniçeri ocağı bazen sevilen hizmet eden bir kurum bazen de nefret edilen bir isyancı topluluk olarak günümüzde anılıyor. 

Yeniçerilere dağıtılan akide

Ahmet Ellialtıoğlu, Yeniçeriden günümüze gelen bazı terimler olduğunu kaydederek bunların bazılarının şunlar olduğunu söylüyor;

Akide Şekeri: Yeniçeri Ocağı ile Osmanlı idaresi zaman zaman ulufe anlaşmaları yapıyorlar. Bu anlaşma sağlandığında yeniçerilere Akide (anlaşma) şekeri dağıtılırmış. Akide şekeri ismi buradan gelmektedir.

Poğaça: Yeniçerilerin sabah kahvaltısında yemesi için üretilen poğaçanın günümüze yeniçerilerin yiyeceği olarak girdiği iddia ediliyor.

Erkek küpeleri: Osmanlıda ilk olarak Yavuz Sultan Selim tarafından kullanılmış ama yeniçerilerin yiğitlik ve mertlik göstergesi olarak yoğunlukla küpe kullandığı iddia ediliyor.

ATATÜRK’ÜN MANEVİ KIZI

Atatürk’ün manevi kızlarından biri de benim babaannem Sabriye Hanım (Ürek). Atatürk Lozan’a Sabriye Hanım’ı hukuk eğitimi için yolluyor. Bu arada Türkiye’nin ilk hakimelerinden biridir Sabriye Hanım. Türk olduğu için Sabriye Hanım bazı sözlere, tacizlere maruz kalıyor Lozan’da. Bunun üzerine Atatürk’e mektup yazıyor ve durumu anlatıyor. Atatürk de cevaben mektup gönderiyor. Mektupta Lozan Konsolosluğu’yla görüştüğünü ve üzülmemelerini öğütlüyor. Mektubun Osmanlıca ve Türkçe yazılı orijinalleri Ellialtıoğlu Vakfı bünyesinde bulunuyor. Ayrıca Sabriye Hanım ve Atatürk’ün fotoğrafları ve Atatürk’ün Sabriye Hanım’a verdiği fotoğraf da bulunuyor.