Geçtiğimiz yıl, ülkemizde yaşanan terör olayları sebebiyle salt jüri değerlendirmesiyle kalan Adana Film Festivali, her açıdan kusursuz bir organizasyonla karşımıza çıktı. Ulusal seçkiye bittabi eleştiriler getirilebilir ki bu ön jüri kararlarına dair bir meseledir, benim asıl kıymet verdiğim Adana’nın, herkese kucak açabilen, sinema üzerine yazan -haydi, o meşhur deyimi de kullanalım- 'tescilli-tescilsiz' tüm yazarları ağırlamayı ve memnun etmeyi başarabilen bir festival olmasıdır. Bu sebeple emeği geçen tüm ekibe teşekkürü bir borç biliyorum. Neticede her festivalde aynı hassasiyeti görmek mümkün olmuyor. Seçkiye gelince, on iki filmden mürekkep ulusal yarışma kategorisinde bu sene çok mühim eserleri izleme fırsatı bulduk. Bir süredir sinemasal düşüş yaşayan Reha Erdem, benim açımdan heyecan verici bir geri dönüş yaptı ve sinemamıza 'Koca Dünya' gibi büyüleyici bir film armağan etti. Nitekim hakkı olan ödülü de kazandı ve festivalin En İyi Filmi oldu. Ancak Adana’nın asıl sürprizi Babamın Kanatları isimli yapıttı. İlk uzun metraj filmiyle yarışan Kıvanç Sezer, 'toplumsal bir yara işte böyle anlatılır' dercesine etkileyici bir hikâyeyle karşımıza çıktı ve yedi ödül birden topladı. Mehmet Can Mertoğlu’nun yönettiği 'Albüm', sıkıntılı finaline rağmen Anadolu orta sınıfına dair nokta atışı gözlemleriyle En İyi Yönetmen ödülünü kucakladı. Böylece Adana, uzun bir süredir kötü film izlemekten bıkan sinema izleyicisine merhem, ödüllendirerek işaret ettiği filmleriyle de adeta bir deniz feneri oldu… Dilerim, bundan sonra Koca Dünya, Babamın Kanatları gibi filmlerle daha sık karşılaşırız. Bunların yanı sıra yarışan usta yönetmen Derviş Zaim’in Rüya’sı, Ağustos Böcekleri ve Karıncalar gibi filmler dikkati çekerken, benim nazarımda facianın habercisi Dar Elbise filmiydi…