15 Temmuz Kıyam(et) gecesi...

MEHMET EMİN DEMİREZEN

emin.demirezen@aksam.com.tr

Bundan tam 737 gün önce ülkemizde 15 Temmuz’da, Türkiye siyasi tarihinin en ağır saldırısı yaşandı. Tarih yapıcı milletimiz, Anadolu’daki bin yılı boyunca hiç tanık olmadığı, en alçak ihanet girişimi ile karşı karşıya kaldı. Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üzerinden ülkemize açık bir saldırı yapıldı. Elli yıl boyunca Batılı istihbarat teşkilatları tarafından devlet içine yerleştirilen bir terör örgütü, Türkiye Cumhuriyeti’ni rehin almaya çalıştı. Hedef; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirip, devleti işlemez hale getirmek, ardından milleti birbirine kırdırmak ve Türkiye’yi parçalamaktı. Türkiye, darbe görünümlü işgal ve iç savaş senaryosu ile yüz yüze kaldı. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın parçalanması gibi bir yok oluşa mahkum edilmek istendi. Ama istedikleri olmadı! Bu hain girişim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından geri püskürtüldü ve hiç görülmemiş kahramanlıklara şahit oldu! O karanlık güne dair birçok şey yazıldı, çizildi… Onlardan biri de İstanbul İl Emniyet Müdürü olarak görev yapan Dr. Mustafa Çalışkan’dı… Çalışkan “15 Temmuz Kıyam(et) Gecesi ve Milli Vuruş” kitabında o uzun geceye dair yaşadıklarını yazdı. İşte kendi kaleminden Çalışkan’ın yaşadıkları…

Hiçbir Polise Silah Teslim Ettirmem

“Odamdan çıkmak üzere iken hem yardımcılarıma hem özel kalemime ilk emri verdim: “Kimse silahını teslim etmeyecek, asla geri adım atmayacak!” Bilgi almak için aklıma ilk gelen kişi I. Ordu Komutanı Ümit Dündar oldu. Saat 21.40’ta Ümit Paşa’yı aradım. Beylerbeyi ve Çengelköy civarında askerlerin karıştığı anormal bir hareketlilik olduğunu, yine aynı şekilde Boğaz Köprüsü’nde de askerler tarafından polisin silahını zorla alma girişiminde bulunulduğunu ifade ettim…”

Türk Ordusu Türk Milleti’ne Ateş Etmez!

“Köprüde hep beraber darbeci askerlerin üzerine yürüyelim ve kimsenin burnu kanamadan bu olayı nihayete erdirelim istedik. Bunu yaparken hâlâ inancım şu idi; bu çocuklar, bu insanlar, bu ordu mensubu görünen insanlar Türk insanının üzerine ateş etmez. Ancak orada öyle bir hareket yaptılar ki, savaşta dahi böylesi yapılmazdı. Tüm vatandaşın üzerine yaylım ateşi açtılar. İlk etapta refleks olarak o an hepimiz yere yattık. Herkes bir şekilde sağa-sola kaçışırken, korumalarım da beni korumaya çalıştı. O arada vurulanlar, ağır yaralananlar gözüme ilişti. Biz tekrar yerimizden kalkıp toparlanmaya çalıştığımız esnada ikinci kez yaylım ateşine tuttular, yine burada da birçok vatandaşımız yaralandı.”

“Git! Gerekirse Öl Ama Orayı Al!”

“O gece, birbirinden önemli çok sayıda emir verdim. Bakanlarımızdan, partilerden, milletvekillerinden, ‘Şurada sıkıntı var, belediyedeki, basın kuruluşlarımızdaki darbecilerin etkisiz hale getirilmesi, müdahale edilmesi gerekiyor’ şeklinde arayanlar oluyordu. Her bir noktaya takviye göndererek müdahale etmemiz isteniyordu. Elimizdeki personel yetersiz olmasına rağmen, böyle bir ortamda elde olan kuvvetle azami fayda sağlamak önemliydi. Başka bir deyişle, takviye beklemek zaman kaybıydı. Bakınız, gururla söylüyorum, bir insana ‘öl!’ emre verirken çok düşünülür. ‘Kardeşim git gerekirse öl!’ diyebilmek çok kolay bir iş değil. Emri veren için de, emri alan için de kolay bir iş değil. Ben o gece belki de 10’un üzerinde rütbeli rütbesiz personelime, “Kardeşim git gerekirse öl ama oradan tank geçmeyecek! Git gerekirse öl ama burayı al!” şeklinde ölüm emri verdim…”

Vatandaşa Silah Dağıtıldı mı?

“Bu iddialar, asılsız, yalan yanlış iddialar… Sivil vatandaşlara silah dağıtma, verme iddiaları… Böyle bir durum asla söz konusu olmadı. Hatta bazı vatandaşlar bize gelerek, “Neden ateş etmiyorsunuz, verin silahları bize, biz gidelim, biz ateş edelim!” dediler. Bunun mümkün olmadığını izah ederek, bir denge tutturmaya çalıştık. Başta köprü olmak üzere, diğer yerlerde de bunu sağlamaya çalıştık. Karşı tarafın elinde çok güçlü silahlar var. Diyelim ki, ateş ettik, karşılık vermek için tank ve uzun namlulu silahlar kullanıyorlar. O tankın üzerindeki silahı tarif etmek gerekirse: Beş kişiyi arka arkaya koyun, deler geçer. O kadar güçlü bir silah. Bu sebeple kimseye bir tek silah dahi vermedik. Bu doğru bir iş de olmazdı zaten. Biz inisiyatifi kaybetmediğimiz sürece sivillere silah vermek doğru olmazdı ve asla böyle bir şey yapılmadı.” 

Darbe Gecesi Sessiz Kalanlara…

“15 Temmuz’da, ‘acaba asker ne yapacak? Asker mi kazanacak yoksa polis mi? diye bekleyenler, en az o gün köprüde halkın üzerine ateş açanlar kadar, belki de daha fazla suçludur. Bekleyip de ikbal peşinde koşanlar, sessiz kalanlar, yapması gerekeni yapmayanlar, telefonlara çıkmayanlar, köprüde halkın üzerine ateş edenler kadar kesinlikle suçludur, bunun böyle bilinmesi önemlidir.”

Sayın Cumhurbaşkanımız Aradı…

“Sn. Cumhurbaşkanımız aradı. Bana köprüdeki durumu sordular. “Şu an bize ateş ediliyor” dedim. “Siz de onlara ateş edeceksiniz” diye emir verdiler. “Emredersiniz Sn. Cumhurbaşkanım, siz merak etmeyin, biz biraz sonra burayı alırız” dedim. Herkes birbirine moral veriyordu. Sn. Cumhurbaşkanımızın varlığı, mücadelesi bize moral veriyordu. Biz de kendilerine moral vermeye çalışıyorduk.”

Bizi Eleştirenlere Cevaplar…

Darbe gecesi İstanbul’da 6’sı polis, 99 vatandaşımız şehit oldu. Ülke çapında silahsız masum çocuklar, kadınlar, yaşlı-genç yüzlerce kişiye ateş edildi. Tanklar masum insanların üzerine sürüldü. Böylesine vahşi, saldırgan bir terörist çeteye karşı verilen mücadele tüm dünya için ibretliktir. Demokrasisini, iradesini ve vatanını korumak için milletimizin, polisimizin verdiği mücadele uluslararası toplum için ders niteliğindedir…”