Zayıflık takıntısı, yaşamı tehdit eden bir hastalığa dönüşüyor

Masum bir diyetle başlıyor, ölümcül bir takıntıya dönüşüyor… Uzmanlar, sosyal medyanın ‘ideal beden' baskısıyla özelliklerde ergenlik dönemindeki kız çocuklarında görülen anoreksiya nervoza vakalarına karşı aileleri uyarıyor.

AA

Genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkan ve özellikle genç kızlarda daha sık görülen anoreksiya nervoza, masum bir diyet alışkanlığı olarak başlıyor. Ölümcül boyutlara varabilen ciddi bir yeme bozukluğuna dönüşen hastalık, sosyal medyanın etkisiyle de hızla yaygınlaşıyor.

Ciddi bir yeme bozukluğu olan hastalıkla ilgili uyarılarda bulunan Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Bülent İdris, anoreksiya nervoza ile alakalı şu ifadeleri kullandı:

"Özellikle ergenlik döneminde ortaya çıkan ve kişinin vücut ağırlığını, şekil ve görünümünü algılamasında bozulmalarla giden ciddi bir yeme bozukluğudur. Hastalık genellikle 12-18 yaş aralığında başlar ve kız çocuklarında daha sık görülür. Başlangıç, çoğu zaman masumane görünen bir diyet yapma süreciyle olur. Bu diyet genellikle kilo verme, sağlıklı beslenme veya sosyal medya gibi çevresel faktörlerin etkisiyle ideal vücuda ulaşma amacıyla başlatılır. Ancak zamanla kişi, kilo verme üzerine yoğun bir zihinsel takıntı geliştirir. Vücut algısında bozulma başlar. Kişi, zayıf olmasına rağmen kendini kilolu hisseder"

BAĞLANMA PROBLEMLERİ, ÖZSAYGI SORUNLARI, KONTROL İHTİYACI...

Uzm. Dr. İdris, anoreksiya nervozanın yalnıza kilo verme takıntısından değil, derin psikolojik takıntıların dışa vurumundan da kaynaklandığını belirtti. İdris, hastalığın psikodinamik sebeplerini şöyle sıraladı:

"Kontrol ihtiyacı: Birey, yaşamındaki kontrolü yitirmiş hissedebilir ve yeme davranışı üzerinden kontrol sağlamaya çalışır.
- Benlik algısı ve özsaygı sorunları: Düşük benlik saygısı ve kendine dair olumsuz algılar, yeme bozukluğuna zemin hazırlar.
- Aile dinamikleri: Aşırı koruyucu, eleştirel veya mükemmeliyetçi aile yapısı, bireyin kendini ifade etmesini zorlaştırabilir.
- Duygusal ifade zorlukları: Kişi duygularını doğrudan ifade etmekte zorlanır ve bunu yeme davranışıyla dışa vurabilir.
- Bağlanma problemleri: Erken çocuklukta sağlıklı bağlanma ilişkilerinin kurulamaması, kişinin kendini değersiz hissetmesine yol açabilir."

HEM FİZİKSEL HEM PSİKOLOJİK OLARAK AĞIR ETKİLER

Anoreksiya nervoza, hastaları hem psikolojik hem de fiziksel düzeyde yoğun olarak etkiliyor. İdris, psikolojik etkilerine şu örnekleri verdi:

"-Aynaya baktığında zayıf olmasına rağmen kendini kilolu görür.
-Normal kiloda ya da zayıf olsa bile, çok yoğun bir şekilde kilo alma korkusu taşır.
-Sürekli ne yediğini, kaç kalori aldığını düşünür; başkalarının ne yediğiyle de ilgilenebilir.
-Yemekli ortamlardan kaçınabilir, arkadaşlık ilişkilerinde gerileme görülebilir.
-Kendi bedenini ve yeme alışkanlıklarını kontrol etmek, hastaya psikolojik bir üstünlük hissi verebilir."

Fiziksel belirtileri ise şöyle:

"-Aşırı kilo kaybı.
- Adet düzensizlikleri veya adetin tamamen kesilmesi.
-Soğuğa tahammülsüzlük, düşük vücut ısısı.
-Saç dökülmesi, tırnaklarda kırılma.
-Yorgunluk, baş dönmesi.
-Kabızlık, mide problemleri."

AİLE KATILIMI VE PSİKOTERAPİ İLE UMUT VAR

Anoreksiya nervozanın, multidisipliner bir yaklaşımla tedavi edilmesi gereken ciddi bir ruhsal bozukluk olduğunu söyleyen Bülent İdris, tedavi sürecinin zaman alabileceğini ve sabır gerektirdiğini belirtti. İdris, hayati tehlike taşıyan bir kilo kaybı varsa, hastanın bir çocuk-ergen psikiyatri kliniğine yatırılabileceğini bildirdi.

İdris, "Elektrolit dengesizlikleri, kalp ritmi bozuklukları gibi komplikasyonlar varsa, dâhiliye ya da çocuk hastalıkları uzmanlarıyla birlikte izlenir. En sık kullanılan yöntem bilişsel davranışçı terapi (BDT)'dir. Kişinin çarpıtılmış düşüncelerini fark etmesi ve sağlıklı düşünme biçimlerine yönelmesi hedeflenir. Aile terapisi tercih edilebilir. Özellikle ergenlerde çok önemlidir. Maudsley Ailesel Yaklaşımı, ailenin tedavi sürecine aktif katılımını sağlar. Bunun dışında hasta genellikle tedaviye dirençli olabilir. Bu nedenle tedaviye katılımı artırmak için motivasyonel görüşmeler yapılır. Diyetisyen desteği şarttır. Amaç sadece kilo almak değil, aynı zamanda yeme davranışlarını düzenlemek ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarını kazandırmaktır. Kalorili beslenmeye geçiş, genellikle aşamalı şekilde ve psikiyatrik gözetimle yapılır. Anoreksiya için doğrudan etkili bir ilaç yoktur. Ancak eşlik eden anksiyete, depresyon, obsesif kompulsif belirtiler varsa, SSRI gibi antidepresanlar kullanılabilir. Çok dirençli vakalarda atipik antipsikotikler düşük dozda tercih edilebilir." dedi.

ERKEN TANININ ÖNEMİ

Bülent İdris son olarak, hastalığın erken tanı ve müdahaleyle iyileşebilecek bir bozukluk olduğunu ve tedavi edilmezse hem fiziksel hem de psikolojik açıdan ciddi sonuçlar doğurabileceğinin altını çizdi. Bu yüzden özellikle ebeveynlerin, öğretmenlerin ve sağlık çalışanlarının farkındalığının önemini vurguladı.