Tam kapanma sürecinde uzmanlar uyardı: Çocuklara hastalık korkusunu hissettirmeyin

Pandeminin sebep olduğu ölüm ve hastalık korkusu aileleri tedirgin ettiği gibi çocukları da etkiliyor. Bu duyguları çocuklara kesinlikle hissettirmemek gerektiğine dikkat çeken Aile Danışmanı Nuran Zincircioğlu, ''Bu süreci panik ve stres gerginlik, korku endişe ile değil de bu süreci fırsata çevirmeyi bilmek gerekiyor.'' diyerek ailelere tavsiyede bulundu.

Pandemi sürecinde stres, kaygı ve korku ailevi ilişkileri ve en çok da çocukların yaşantısını etkiledi. Bu dönemde ailelerin en çok şikâyet ettiği konu ise çocukların teknoloji bağımlısı hâline gelmeleri oldu. Tablet, bilgisayar ve cep telefonlarına ilgisi artan çocuklar aileleriyle iletişim sorunları yaşamaya başladı. Peki, evlere kapanmanın olduğu bu dönemi hastalık korkusundan uzak nasıl geçirmek gerekiyor? Uzmanlar ne öneriyor?

Pandemi sonrasında Türkiye toplumu ve Türk aile yapısı üzerinde çalışmalar yapan Aile Danışmanı Nuran Zincircioğlu, ailelerin bu dönemsel sorunu pozitif bir duruma getirmesinin çok kolay olduğunu ve öncelikle herkesin birbirine karşı sabır göstermesi gerektiğini belirtti.

SABIR VE ANLAYIŞ HAKİM OLMALI

Çocukların sürece hemen uyum sağlamalarının zor olduğunu belirten Zincircioğlu, şu şekilde aileleri uyardı:

"Her gün okula giden, arkadaşlarıyla el ele oyunlar oynayan, hafta sonlarını parka gidebilen, çocuklarımıza göre zamanın çoğunu evde geçirecekler ve bu onların fiziksel özgürlüğü kısıtlanmış olacaktır. Ebeveynler, öncelikle kendilerine eşine çocuklarına karşı eskiye nazaran daha sabırlı anlayışlı olması gerekiyor. Bu süreci panik ve stres gerginlik, korku endişe ile değil de bu süreci fırsata çevirmeyi bilmek gerekiyor."

KORKUYU ÇOCUKLARIN KAFASINDAN SİLMEMİZ GEREKİR

Aile Danışmanı Nuran Zincircioğlu, bu sürecin nasıl fırsata çevrilebileceğini de şu formüllerle anlatıyor:

"Sürekli korku kültürü içinde yaşamak, yarının kaygısıyla yaşamak panik atağa yol açacaktır. Kaygı ve endişe içinde yaşamaktansa var olanın bize neler yaşatmak istediğini, nasıl bir süreçten geçtiğimizi aslında bunu fırsata çevirerek kendimize ve iç dünyamıza yönelerekten kendimizi keşfetmeyi başarabiliriz. Kitap okumak, yeni bilgiler öğrenmek öğrendiklerimizi evlatlarımıza da öğretmek. Aslında sakin kalma düşüncesi kendi iç dünyasında rahatı, huzuru sağladığında dışarda olan olumsuzluklar devre dışı kalır diyebiliriz."

AİLELERE DÜŞEN GÖREVLER

Özellikle ebeveynlerin bu süreçte en çok sorumluluk ve görev sahibi olduğunu belirten Zincircioğlu, ailelere tavsiyelerini şu şekilde sıraladı:

"Aileiçi aktivitelerin yaşamın bir parçası olduğu bilinci ile çocuklarla birlikte hayata geçirilmesi lazım. Bu aktiviteler hayata geçirilirken, çocukların kapanmanın oluşturduğu bir zorunluluktan değil, ebeveynlerin kendileri ile hayatı paylaşmak istediğinden dolayı aktiviteleri gerçekleştirdiğini hissettirmek lazım.

Ailemizle bugüne kadar birlikte yapamadığımız aktiviteler yapmak, kitap okuma yarışması yapmak, meditasyon yaparak ruhsal arınma ya da bununla ilgili farklı bir çalışma yaparak kendi iç dünyamıza dönmüş olup kendimizi keşfetme yolculuğu yapabilir bu süreçte daha sakin oluruz.

Biz ne kadar gergin olursak enerjimiz etrafımıza yani ailemize yansıyacak. Eğer ebeveyn olarak bizler sürekli televizyon başında oturup bize katkı sağlamayacak programlar izlersek enerji frekansımız aşağıya düşecektir. Çocuklara da kötü model oluruz. Maalesef ki yaşamdan zevk almayan huzursuz, sağlıksız bir aile modeli ortaya çıkacaktır."

ÖLÜM VE HASTALIK KORKUSUNU KONUŞMAYIN

Ailenin küçük fertleri olan çocukları ve daha da aktif olan genç bireyleri pandemi ve bulaş riskine karşı bilinçlendirirken, "ölüm korkusu, hastalık korkusu veya hayatın dışında kalma korkusu" gibi duyguların hissettirilmemesine dikkat çeken Nuran Zincircioğlu, önerisini şöyle anlattı:

"Ebeveynler, çocuklarına bu dönemi bir spor karşılaşmasında yaşanan ara dinlenme veya bir film arasındaki reklam molası gibi nitelendirmeleri gerekir."