Aksam.com.tr
Ekranların en çok izlenen dizilerinden Seksenler’de oynadığı “Rıza Komiser” karakteri ile seyircilerin dikkatini çeken başarılı oyuncu Onur Dilber, diziyi çekerken yıllardan gelen bir alışkanlık olduğu için çok keyif aldıklarını söyledi.
Aksam.com.tr’den Ferit Ömeroğlu’na konuşan Onur Dilber, toplum olarak geçmişe dair özlemlerimiz olduğunu paylaştı. Seksenli yılların “büyük acıların travmatik sonuçlar doğurduğu” bir dönem olduğunu ama yine de sobanın üstündeki kestanenin mutluluk olarak hatırlandığını söyledi.
“YILLARDIR ALIŞTIĞIMIZ İÇİN ÇEKİMLER ÇOK KEYİFLİ GEÇİYOR”
Nasıl gidiyor çekimler?
Yıllardır alıştığımız için rahat, keyifli ve güzel geçtiğini söyleyebilirim. Acaba bu sahneyi nasıl oynayayım diye düşünme ihtiyacı hissetmeden, karakterlerimizi en ince ayrıntısına kadar tanıdığımızdan ve aramızda yılların verdiği samimi bir ilişki olduğundan, keyif ile eğlenerek çekim yapıyoruz.
“OYNADIĞIM ROLLER ETİKET OLARAK YAPIŞMADI BANA”
Oynanan karakterin oyuncunun gerçek hayatına etiket olarak yapışıp yapışmadığı hep merak edilir. Öyle mi sence?
Kimi oyuncular için oynadığı karakterin gerçek hayatına yapışması söz konusu olabilir, fakat işini profesyonelce yapan bir oyuncu için gerçek hayatını ve karakterini rol karakterinden ayırmak zor olmamalı. Benim gerçek hayatıma oynadığım roller etiket olarak yapışmadı, ne mutlu ki…
Rolün üzerinize yapışması diye bir gerçek var elbette. Bu hem toplum nezdinde hem de sektör nezdinde olabiliyor. Örneğin mahallede esnaf “Günaydın, nasılsınız?” diye sorduğunda dizide sevdikleri karakteriniz dışında bir cevap ile karşılaştıklarında yadırgayabiliyorlar. Sizi, dizideki karakteriniz ile görmeyi arzu ediyorlar. Bu toplum nezdindeki etkisi… Sektörde ise yeni işlerin castları yapılırken seni alışkın oldukları, dizide gördükleri karakter ile görmek ve o rolleri oynamanı talep ediyorlar.
Sektör içinde rolün yapışması denilen olguyu kırmak biraz zorlu oluyor, ben bunu kırdığıma inanıyorum.
“SOBANIN ÜSTÜNDEKİ KESTANEYİ MUTLULUK OLARAK HATIRLARIZ”
Geçmişe özlem mi var seyircide? İzleyicinin ilgisini nasıl çekti Seksenler?
Geçmişe özlem her daim vardır. Büyüklerimize bakın… “Bizim zamanımızda böyle değildi” denilerek, eski zamana hep övgü vardır. “Nerde o eski bayramlar?” bunun en klişe örneğidir. Bunun için eskinin çok da matah olması gerekmez. Örneğin seksenler bir darbenin yaşandığı, büyük acıların travmatik sonuçlar doğurduğu bir dönem… Yine de sobanın üstündeki kestaneyi mutluluk olarak hatırlarız. Nostaljiyi severiz. Günümüzdeki gibi teknolojinin birçok nimeti yoktu belki ama teknoloji ile de bugünkü gibi kirlenmemiştik. Tüm bunlar bir özlem doğuruyor elbette.
Kariyerinin gidişatından memnun musun peki?
Kariyerimin gidişatını üçüncü bir kişi olarak yorumlayamam ama ben yaptığım işlerden memnunum. Sadece dizi oyuncusu olmak ya da sürekli benzer filmlerde ve rollerde olmak beni mutsuz edebilirdi; fakat farklı rollerde, farklı filmlerde ve tiyatro sahnesinde olmak beni mutlu, memnun ve tatmin ediyor.
Sosyal hayatında yaşadığın ilginç bir anı var mı paylaşabileceğin?
İlk aklıma gelen, mahallemizin manavı Abdullah Abi bir gün ondan meyve alırken, aşırı şaşkın bir yüz ifadesiyle “Mahallenin başına neler geldi” diye anlatmaya başladı. Ben de şaşkınlık içinde dinliyordum. Polisler gelmiş, gizli operasyon düzenlenmiş diye anlatmaya devam ediyordu. Bir süre sonra anlattıklarının Seksenler’in eski bölümlerinden biri olduğunu fark etmiştim. Mahallenin başına deyince bizim mahalle sanmıştım.
En son hangi bir başka diziden bir sahneyi izlediğinde “Vay be, oynamış abi!” tepkisini verdin?
İlk aklıma geleni söylüyorum şu an, yoksa dahası da var, The Kominsky Method dizisinde Michael Douglas ve Alan Arkin’in sahnelerinde iki oyuncu için de bu tepkiyi verdim.
Seni sana anlatan o şarkı nedir?
Beni bana anlatan öyle bir şarkı yok fakat geçen gün bir röportajda benzer bir soru vardı. Orada verdiğim cevabı vereyim. Sevdiğim şarkılardan biri olan Bülent Ortaçgil’in Denize Doğru şarkısıdır.
“MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİNİ BIRAKIP KONSERVATUAR OKUDUM”
“Çünkü öyle olması gerekiyordu” cümlesinin başını nasıl doldurursun?
Mühendislik fakültesini bırakıp konservatuar okuyarak oyuncu oldum, çünkü öyle olması gerekiyordu.
“O anda o reaksiyonu nasıl verdiğimi anlayamadım” dersek başına ne gelir cümlenin?
Konservatuardayken Mersin Devlet Opera Balesi’nde bir operet izlerken, çok duygusal hatta ağlamalı bir sahnede, sanatçı dramatik aryasına girdiği anda koca salonda sadece ben kahkaha patlatmıştım. Herkesin bana garipser şekilde bakmasına neden olan o reaksiyonu nasıl verdiğimi anlayamadım diyeceğim ama komikti bence…