Aksam.com.tr
Ünlü spor yorumcusu Rıdvan Dilmen Türk futbolunda mihenk taşı olarak anılan isimlerin başında geliyor. Uzun yıllardır özel bir röportaj vermeyen Rıdvan Dilmen, aksam.com.tr’den Ferit Ömeroğlu’na konuştu.
Dilmen, Türk futbolunun kanayan yaralarını, merak edilenleri ve geçirdiği kalp krizi sonrası Acun Ilıcalı ile olan çarpıcı anısını anlattı.
Zannediyorum sizin Rıdvan Dilmen ismini toplumdaki insanları mutlu etmek, faydalı olmak gibi kullanma yönünüz var? Yanılıyor muyum?
Çalışma değil, gönülden gelen bir duygu… Yapım bu... Hayat felsefem böyle çünkü ben nereden geldiğimi biliyorum. Nereye gideceğimi de biliyorum. Bu yüzden de çocukluğumda nasılsam, oyunculuğumda da televizyonculuğumda da hayatımın devam ettiği ölçüde aynı kalmaya çalıştım. Allah izin verdiği sürece de, sağlığım elverdikçe böyle olmak istiyorum.
“HASTANEYE GİTTİĞİMDE EX OLMUŞTUM”
Sağlık demişken, Rıdvan Hoca’nın sağlığı ne durumda?
Hamdolsun diyorum çünkü Allah insana akıl, fikir veriyor. Kendinize bakarsanız, doğru yaşarsanız… Tabii ki kaderin önüne geçilmiyor ama… İbn Arabi’nin bir lafı vardır; Kader gayrete aşıktır. Sen hiç gayret etmez, kader dersen de olmaz tabii ki…
Çocukluğumuzda kendimize bir hedef koyduk. Bu hedef doğrultusunda liseyi bitirdim, futbol oynamaya başladım. Çok şükür Milli Takım’a kadar yükseldim. Futbolculuğumun son yıllarına doğru bırakmamın sebeplerinden bir tanesi de sağlık problemlerimdi. Bu problemlerden bir tanesi de ortopedikti. 13 kez ortopedik ameliyat oldum, 4 kez sağ dizimden ameliyat oldum sadece ama oynama isteği, oynama arzusu bir yerden sonra ne kadar isterseniz isteyin azalıyor. O zamanların teknolojisi nedeniyle de futbolu bırakmak zorunda kaldım.
Daha sonra Acun Ilıcalı, Fatih Terim hocamızla beraber bir ekibimiz vardı ayak tenisi oynadığımız... Bir gün de ayak tenisi oynarken kalp krizi geçirdim. Hastaneye zor yetiştim, ex olmuştum hatta hastaneye gittiğimde…
Ben onlar gelmeden bir saat öncede oynamıştım. İkinci maça çıktım, bütün arkadaki topları ben toplamaya çalışıyorum, yoruldum. Midem bulandı ve başım döndü. Hatta çıkıyorum da demedim, kenara oturdum. Acun “5 dakika daha zorla” dedi bana… Hatta bana dilaltı verdiler. Operasyondan sonra geldi yoğun bakımda ziyaretime… Bana, “İşimi yarım bırakmam, çıkar çıkmaz oynayalım” dedi. (gülüyor)
“ALLAH SEVDİĞİNİ SINARMIŞ”
Bu olaydan sonra daha dikkat etmeye başladım sağlığıma... Sonrasında maalesef kanser, ameliyat, tedavi dönemleri… 3 yıl oldu çok şükür… Zaman zaman tedavilerim devam ediyor.
Bir gün de bizim bir caminin genç bir hocası vardı Bekir Hoca… Benim annem rahmetli olduktan sonra onun için okuma yaparken evde biraz hayatla ilgili serzenişte bulundum. Ya dedim; futbolu bıraktık, kalp krizi geçirdik, kanser olduk, annem de gitti, babamı zaten çocukken kaybetmiştik. Dedi ki hoca; “Allah sevdiğini sınarmış” Bu çok önemli geldi. Bu söz benim motivasyonumu artırdı. Çok şükür şimdi iyiyim, işimi yapıyorum. Sporumu az da olsa yapmaya çalışıyorum...
“ŞÜKRETTİĞİN ZAMAN MUTLU OLURSUN”
Buradan hasta ve hasta yakınlarına Rıdvan Dilmen nasıl ilham olur?
Allah sevdiğini sınarmış… Önemli olan bu mücadeleyi kazanabilmek… Kazanmak için de gayret göstermek gerekiyor. Gayret göstermek ne demektir? Doğru yaşamak, düzgün yaşamak... Bundan geçiyor. Mümkün olduğu kadar negatif ortamlardan uzak durmak… Hayata sarılman lazım… Her şeyden önemlisi şükretmek lazım. Şükrettiğin zaman mutlu olursun zaten. Allah herkese şifa versin.
“ACABA BU ADAM FENERBAHÇELİ DEĞİL Mİ DİYORLAR”
Birçok insan objektif olup olmadığınız ile ilgili yorumlar yapıyor. Kimilerine göre fanatik bir Fenerbahçe taraftarısınız ve buna rağmen çok objektifsiniz. Kimine göre ise Fenerbahçeliliğiniz objektifliğinizi gölgeliyor. Ben farklı bir soru soracağım. Fenerbahçe şampiyonluğu son maçta kaçırmış. Siz birazdan ekrana çıkacaksınız. Nasıl objektif olunur ki?
Bir kez olmadı o, birçok kez oldu. Ülkemizde garip bir durum var. Ben çocukluk yılarımı Fenerbahçe taraftarı olarak geçirdim. Allah nasip etti Fenerbahçe’de oynadım. Takım kaptanlığı yaptım, kısa bir dönem teknik direktörlük yaptım. Benim alnımda FB yazıyor. Bunu ben biliyorum.
Taraf olmakla objektif olmanın arasındaki farkı insanların anlaması lazım. Ben ekranlara çıkıyorum, mümkün olduğu kadar da objektif kalabildiğimi düşünüyorum hatta dün akşam bir ortamda çok iyi Fenerbahçeli dostlarla konuşurken, “Ya acaba bu adam Fenerbahçeli değil mi?” diyorlar. Bariz bir oyun üstünlüğünde rakip Fenerbahçe’yi yenerse veya benim ölçülerimle hatalı bir Fenerbahçe lehine karar verilirse ben bunu düzgün bir dille söylersem neden yanlış olsun? Her Fenerbahçeli de düzgün insanı sever sonuçta… Tabii ki taraftar tepkisi olabilir.
20 yıldır yapıyorum bu işi… Mesela ben bazen pozisyonu izliyorum ekranda… “Ne kadar üzüldü” diyorlar. Benim gülerken fotoğrafımı kesip “Galatasaray yenildi ya gülüyor” yazıyorlar. Programlarımın tekrarını izlerim. Kendi eleştirimi kendim yapıyorum zaten. Tabii ki bizi eleştiren televizyon yazarlarını dikkate almıyor değilim.
“FERİT BEY 15 YILDIR BİR KERE ARAYIP BUNU KONUŞMA DEMEDİ”
Televizyonda istediğiniz her şeyi konuşabiliyor musunuz özgürce? Bir gün sırf bunun için YouTube kanalı açıp yorum yapmak ister misiniz?
Hayır. Bazen kendimi eleştiriyorum; ya diyorum bugün sinirliymişim, bugün hızlı konuşmuşum, bugün çok ruhsuzmuşum, bugün de çok gamsızmışım diyorum. Ben bunu analiz edebiliyorum, öz eleştiri yapabiliyorum kendime. Bunun için özellikle şu anda olduğumuz NTV kanalında çok özgürce yorumlar yapabiliyoruz.
Ferit Bey’den (Şahenk) telefon geldi mi bir gün, “Rıdvan bunu konuşma!” diye… Böyle bir şey oldu mu hiç?
Ferit Bey’den bir gün duymadım “Rıdvan bunu konuşma” dediğini... Ben burada 15. yılımı bitiriyorum. Hiçbir zaman öyle bir durumla karşılaşmadım. Zaten öyle saçma laflar edeceğimi de düşünmüyorum. Tecrübe çok önemli hayatta...
Fatih Terim bugün altmışlı yaşlara gelmiştir ama bugün de bir şey öğrenecektir. Ben ellili yaşımdayım bugün de bir şey öğreneceğim. Önemli olan barış içerisinde kalabilmek...
Bizim programımızın avantajı çok uzun sürmüyor. 50-55 dakikalık bir program çünkü… Teknik adamlar bizim kadar konuşmuyor. Birincisi tekrara girer, ikincisi de dedikoduya girer.
Zaman zaman hayatımızda ufak tefek hatalar yapmışızdır. İnsanların önemli olan bazı değerlerine dokunmayacaksın. Bir değer vardır. Bunu siyaset, din, futbol olarak düşünebilirsin. Buralara dalmayacaksınız. Bu doğru bir şey değil, herkesin kendine göre bir değeri vardır. Herkes herkese saygı duymalıdır. Tabii ki suistimal olmadığı sürece…
“FENERBAHÇE’NİN MEDYADA ÇOK GÜÇLÜ OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM”
Spor basınında Fenerbahçe lobisi var mı?
Yok. Fenerbahçe mecburiyeti var. Galatasaray mecburiyeti de var, Beşiktaş mecburiyeti de var. Çünkü taraftar sayıları çok... Fenerbahçe’nin medyada çok güçlü olduğunu düşünmüyorum açıkçası.
Sosyal ilişkilerinizi nasıl yönetiyorsunuz? Çünkü bir yerde arkadaşlığınız varken bir yanda icra ettiğiniz bir mesleğiniz var. İkisi sıkça çakışabiliyordur. Örneğin Arda Turan, Aykut Kocaman, Aziz Yıldırım… Bizim sosyolojik olarak DNA’mızda duygusallık, hassasiyet vardır. İkili ilişkilerimiz dolayısıyla kolay işlemez çoğu zaman. Siz bu yönetimi nasıl yaptınız?
Ben bu konuda 3 kişiyi ayırabilirim; Ersun Yanal, Aykut Kocaman, Abdullah Avcı. Tabii ki Aykut hocayla çok daha fazla görüşürüz, bunlar benim zaman zaman görüştüğüm arkadaşlarım. Son derece eleştiriye açıklar. Sadece espriyle yanıt verirler. Yer değişelim o zaman derler.
Tabii ki bazen ileriye gidersem -çünkü bazen haksızlık yaptığımı düşünüyorum- ben de o damdan düştüm; antrenörlük de yaptım, oyunculuk da yaptım. Teknik adama ve oyuncuya, özellikle arkadaşlarına asla hakaret etmeyeceksiniz. Bu antrenör değil demek farklı şey, takımın fizik gücü yok dediği zaman canı çok acır onun...
Fizik gücü aslında teknik direktöre en büyük eleştiridir. Aykut Kocaman da benim çok yakın arkadaşım, bir gün gelip bana ayıp ettin demedi. Rıza Çalımbay da benim çok yakın arkadaşımdır. Bir anımızı paylaşayım. Güya ortak dostumuz olan bir kişi ona benim söylemediğim bir şeyi söylemiş. Beni aradı. Dedim ki, “Ben bunu söylemedim sana, bunu kim söylediyse bence onunla arkadaşlığını kes.” Ben eleştiriyorum da onun biraz alınganlığı olur ama beş dakika sürer. Eleştirileri saygı çerçevesinde yaparsak hiçbir sıkıntı olmaz.
“ARDA TÜRKİYE’YE DÖNDÜĞÜNDE GALATASARAY’A DÖNSEYDİ KALDIĞI YERDEN DEVAM EDERDİ”
Arda Turan. Yıl 2010. Rıdvan Dilmen bir röportaj yapıyor. “Türkiye'de başka kulübe gitmesin. Avrupa'ya gidecekse de çok önemli bir kulübe; yani Manchester United, Barcelona, Real Madrid gibi takımlara gitsin” diyor. Dediğinizi yapıp Barcelona’ya gitti Arda. Yanlış neredeydi?
Hikâyede yanlış yoktu aslında. Yarın öbür gün çocuğuna diyecek ki ben Galatasaray’da oynadım, Atletico’da oynadım, Barcelona’da oynadım. Bu çok önemli bir kariyer… Türkiye’deki en kariyerli oyuncu şu anda. Sürdürülebilir olsaydı keşke, olmadı. Kulüplerin aldığı karar bu. Kendi inisiyatifi, kendi yaptığı hatalar da olabilir. 87 doğumlu bir kardeşimiz, oynar da düzenli bir hayatı var. Ben Türkiye’ye döndüğü gün yemek yedim onunla. Gideceğin tek bir kulüp var. Türkiye’ye döndüysen Galatasaray’da oyna dedim. Galatasaray kendi kulübün deyince, “İstemiyorlar hocam” demişti. Ben Galatasaray’da oynasaydı kaldığı yerden devam edeceğini düşünmüştüm o zaman için…
Hiç kızdınız mı onu seven biri olarak?
Kızdığım oldu zaman zaman. Fatih hocayla ilişkilerindeki gel-gitlerden ötürü ama çok doğal ben de genç oldum. Bizim de hatalarımız oldu.
Röportajın devamı yarın aksam.com.tr'de...