Mutluluk hormonu oruç! Oruç tutmanın psikolojik etkilerini uzmanı anlattı

Oruç bedenin zekatı. Orucun felsefesi bireyin kendisini tutmasıdır. Yani biz orucu tutarken oruç da bizi tutmalıdır. Karşılıklı bir bağlanma gerektiren oruç ibadetinin fiziki ve manevi faydaları olduğu ise uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Peki orucun nöroloji üzerindeki etkisi nedir? Oruç tutmak hangi hormonları salgılatır? Orucun mutlulukla ilişkisi var mıdır? Sena Parlar Doç. Dr. Mehmet Kaya ile orucun psikolojik etkileri hakkında konuştu…

Sena Parlar

Oruç bedeni bir ibadet şekli. İnancımıza göre oruçlu bireyler davranışlarını orucuna yakışır bir şekilde dizayn ederler. Ramazan ayının sakinliği ruh haline hatta hava durumuna dahi yansır. Peki orucu sadece aç ve susuz kalmaktan ayrıştıran durumlar nelerdir? Oruç tutan birinin ruh hali nasıldır? Sizler için orucun psikolojik işlevini Sena Parlar Doç. Dr. Mehmet Kaya'ya sordu... İşte detaylar...

Orucun işlevlerine değinen Doç. Dr. Mehmet Kaya şu ifadelere yer verdi: Orucun empati, sabır, alçakgönüllülük, yardımseverlik, cömertlik, iyimserlik, olumsuz yaşam olaylarının üstesinden gelme/başa çıkma becerisi, irade eğitimi, öz disiplin, sosyalleşme gibi konularda olumlu işlevleri olduğuna yönelik araştırmalar da bulunmaktadır

ORUÇ TUTMANIN PSİKOLOJİK AÇIDAN FAYDASI

Araştırmalar ne diyor?

Oruç ibadetinin insanın beden sağlığı üzerindeki etkisini inceleyen birçok araştırma bulunmasına karşın, ruh sağlığı üzerindeki etkisini inceleyen, son yıllarda sayısı giderek artsa da ülkemizde ve diğer ülkelerde yapılmış olan ne yazık ki sınırlı sayıda araştırma var. Bazı çalışmalarda oruç tutmanın bireydeki depresyon, olumsuz benlik algısı ve düşmanca duygularla baş etmelerine yardımcı olduğu, bireyin öz-denetim becerilerini artırdığı rapor edilmiştir. Serotonin hormonunun düşüklüğünün insanda depresif/ çökkün duygulara sebep olduğu bilinmektedir. Çeşitli araştırmalarda oruç tutmanın ve dolayısıyla açlığın bireyin serotonin düzeyini artırdığı ifade edilmektedir. Bu bulgular ise bize orucun, bireyin mutsuzluk duyguları/depresyon ile baş etmesindeki fizyolojik gerekçelerini göstermektedir.

Orucun; empati, sabır, alçakgönüllülük, yardımseverlik, cömertlik, iyimserlik, olumsuz yaşam olaylarının üstesinden gelme/başa çıkma becerisi, irade eğitimi, öz disiplin, sosyalleşme gibi konularda olumlu işlevleri olduğuna yönelik araştırmalar da bulunmaktadır. Her ne kadar orucun öfke duygusu ve bunun olumsuz dışa vurumu ile ilişkili olmadığını ifade eden araştırmalar olsa da aksini rapor eden çalışmalar da mevcuttur. Örneğin bireylerde gerginlik ve sinirlilik halinin artmasına neden olduğuna yönelik fizyolojik çalışmalar mevcuttur.

Bireydeki açlık hissinden kaynaklı gerginlik ve sinirlilik hali ise duygu düzenleme becerileri düşük olan bireylerin kişilerarası ilişkilerinde sorunlara neden olmaktadır. Orucun dini açıdan bir sınav, sınanma durumu olduğunu düşündüğümüzde irade terbiyesi açısından tabii ki bunun gibi zorlayıcı yönlerinin bulunması anlaşılır bir durumdur. Oruç ve Kuran ayı olarak bildiğimiz Ramazan ayında yapılan ibadetlerin oruç tutmayla sınırlı olmadığını, bol bol ibadet ve duaların yapıldığı bir ay olduğunu da unutmamak gerekir. Dualar ve dini ritüellerin bireyin stresini azalttığı, bireyi güçlendirdiği ve bireyin gelenekleriyle ve sosyal çevresiyle iletişim kurmasını sağladığını ortaya koyan araştırma sonuçları da mevcuttur.

Oruç ve Aile Dinamikleri

Ramazan ayının manevi atmosferinin yanı sıra sosyal yanının her birimizin çocukluk anılarında unutulmaz yeri vardır. Oruç sadece bireysel bir ibadet değildir. Sosyal ve ailevi işlevleri de vardır. Tüm aile bir iftar sofrasının ve de sahur sofrasının etrafında toplanır. İftar sofralarındaki o kalabalık ve cümbüş, sahura bizi de kaldırması için anne babamıza yalvarışlar, teravih sonrası sohbetler unutulmazdır. Bu yüzden oruç ibadetini İftar/sahur sofrasına hazırlık, iftarda/sahurda bir araya gelme ve iftardan sonra yapılan etkinlikler bakımından ve de aile üyelerinin sosyalleşmesi, kaynaşması bakımından da ele almak gerekir.

Biliyoruz ki manevi ve dini değerler bireye bir amaç vermekte ve bireyin aile yaşamında güçlü kalmasını sağlamaktadır. Dayanıklı aileler ise kendi dini ve/veya manevi kaynaklarını kullanan ailelerdir. Sistemik Aile Terapilerinde; son yıllarda popüler olan kavramlardan bir tanesi de "aile dayanıklılığı"dır. Aile dayanıklılığını; ailenin yaşamın zorluklarını olumlu bir şekilde karşılayabilmek için güçlü yönler geliştirme yeteneği olarak tanımlamak mümkündür. Ailenin yaşadığı herhangi bir olumsuzluğa uyum becerisi olarak da düşünülebilir.

Ailenin dayanıklılığını belirleyen faktörlerden birisi, aile kohezyonu (birlikteliği) dir. Aile birlikteliği, ailenin "ritüelleri" olmaksızın düşünülemez. Her sene bir Ramazan ayı boyunca tüm ailenin aynı motivasyonla ve aynı amaç doğrultusunda ortaklaşa bir heyecanı (ritüeli) paylaşması, aile birlikteliği (kohezyonu) açısından çok değerlidir. Aile dayanıklılığı açısından yine önemli olan konulardan biri de ailenin sosyal destek kaynaklarıdır. Dayanıklı ailelerin zorlu zamanlarında onlara hizmet edebilecek bir insan ağı (aile, arkadaşlar, komşular) ve kuruluşlar vardır. İftara davet etmek veya davet edilmek akrabalarla, komşularla ve o zamana kadar ilişki geliştirilmemiş insanlarla kaynaşmak demek aynı zamanda ailenin sosyal destek kaynaklarını aktif hale getirmek anlamına gelmektedir. Ailenin yakın çevresiyle kurduğu ilişki de aile dayanıklılığı açısından önemli bir göstergedir. Oruç ayında yapılan fitre/zekat gibi yardımlaşma faaliyetleri ile aileler arasında sosyal destek ağı oluşturulmaktadır.

Oruç tutmak olumsuz davranışlardan uzaklaşabilmek, daha sağlıklı ilişkiler geliştirme bakımından değerlidir. Kendi iradesini terbiye etmeye çalışan, oruçlu iken olumlu davranışlar ortaya koyan yetişkin, çocuklara olumlu model olma bakımından da orucun değerli bir işlevini yerine getirmiş olur. Unutmamak gerekir ki; "Psikolojik açıdan sağlıklı çocuk, olumlu ve sağlıklı ilişkilerin geliştirildiği ailede yetişir".